Aydın bu gün bunca zenginliğine rağmen verdiği görüntü eski durumunun tam aksine bir ucuz iş gücü cennetidir ki, bu durum Aydın üzerinde dün ve bu gün kendilerinde söz söyleme hakkı bulanlar için utanç vericidir.

Dünyanın verimli tarım havzalarından olan Büyük Menderes Havzası sadece Aydınlıların değil her mevsim iş imkânıyla Konya ve batısındaki coğrafyada yaşayan dar gelirli insanların da ekmek teknesiydi.

Gurbetti onlar için Aydın. Kışın gelenler zeytinliklerde duvar örerler, arazi açmaya yönelik kök kazarlar, bağ, bahçe ve tarla kıyılarına kesik keserlerdi.

Kısaca çalışma açısından Kayseri, Niğde halkı için Çukurova neyse Konya, Afyon halkı için de Aydın oydu.

Yerli halka gelince güz mevsiminde pamuğu satan, parasını cebine koyan, kışın zeytini toplayan yağını küplere dolduranın keyfine diyecek olmazdı.

1960-1970’li yıllarda pamuk taban fiyatını devlet belirlerdi ve pamuk bu güne göre daha pahalıydı. Bir de yağmur yemeden toplarsa neşesinden yanına varılmazdı.

Ürününü para ettiren sekiz köşeli şapkasıyla, ayağında körüklü çizmesiyle, burma bıyığıyla yürürken, otururken bile karşıdakine cebi dolu olduğunu hissettirirdi.

O dönemde en büyük eğlence deve güreşleriydi.İnsanlar taraftarı oldukları mesela Arap Kuyusu’ndan Büyük İpçi, Çine’den Kara Cennet, Dalama Alanlı’dan Topbaş benzeri tülülerin güreşlerini izlemek için deve güreşlerini kaçırmazlardı.

Bir diğer kaçırmadıkları eğlence de hali vakti yerinde olanların bir gece otelde kaldığı, olmayanın günü birliğine İzmir Fuar’ını ziyaret etmekti.

Alınan Fuar Kolonyası, Fuar Şekeri komşulara, misafirlere, biraz da fuara gidebilmenin verdiği gururun bir göstergesi, dağıtılır, aynı duygularla Fuar Sigarası da ev ve kahve sohbetlerinde erkekler tarafından eşe dosta ikram edilirdi.

O dönemlerde karnı tok sırtı pek olan yalnız çiftçiler değildi çarşı esnafının dört gözle beklediği nişanların, düğünlerin yapıldığı hasat sezonu sonrası  kış mevsimiydi.

Nişanda, düğünde alınacak, satılacaklar günümüzdeki gibi evlenecek gençlerle sınırlı kalmazdı yakınlık derecelerine göre akrabalara da giyecek türü şeyler alınırdı.

Bu da manifaturacı, konfeksiyoncu ve ayakkabıcı esnafının yapılacak alış verişlerden hatta yenecek toplu yemekten lokantacıların bile fazlasıyla kazanç elde etmeleri demekti.

O yıllarda gelin ve damat evlerinde düğünler ayrı olurdu.

Maddi durumu iyi olanların erkek düğünleri çalgılı olur, varlık derecelerine göre davul, zurnayla, daha da zengin olanlar 1960’ların 25-30 kişilik ünlü Tire Bandosu’yla düğünlerini yaparlardı.

O dönemlerin zenginliğinde ölçü bir traktör ve sulanabilir 50 dekar tarlaya sahip olmaktı.

Bu durumdaki bir çiftçi oğlu ya da kızı için bırakın asgari ücretli işe büro memurluğu ya da hizmetçilik benzeri memurluğa yan dönüp bakmazdı.

Topraktan yeterli geliri elde eden Aydınlı mevcut durumun sürgit devam etmeyeceğini düşünerek ama kendisi ama şirket adı altında birleşerek fabrika kurmayı da aklına getirmedi.

Çukurova’da Kayserili Hacı Ömer Sabancı, Darendelili Mehmet Nuri Sabuncu gibi Aydın dışından gelenlerden de fabrika yapımına öncülük eden çıkmadı.

O nedenle Aydın’da birlikte iş yapma kültürünün gelişmediği, yerini rantçılığın aldığı söylenebilir.

Bütün bunların sonucunda çiftçi kesimi sahip olduğu bir traktör,30 dekar araziyi, memur ve esnaf da bir ev, bir araba ve bir yazlığa sahip olmayı tarihin sonu zannetti.

24 Ocak(1980) kararlarıyla başlayan serbest piyasa ekonomisi, 1990’lı yıllarda globalleşmenin bütün dünyayı etkisi altına alması gümrük birliği anlaşmalarına yol açınca bizim gibi entegrasyon sorunu olan ülkelerin tarımı bu gelişmelerden büyük darbe yedi.

Bunun çaresi katma değeri yüksek entegre tarıma geçişti ve marka ürünlerle hem içeriyle hem de dünyayla rekabetti ama bu yönde Aydın’a önderlik edecek ne bir kurum ne de bir kuruluş çıktı.

Bu açıdan bakınca Ülke’de 2019 yılı Kişi Başı Milli Gelir Ortalaması 52 bin 316 TL olarak gerçekleştiği halde Aydın’da bu ortalamanın 37 bin 889 TL, yani 14 bin 442 TL Ülke ortalamasının altında gerçekleşmesi Aydın’ın ne kadar fakirleştiğine bir göstergedir.

Bu gün Aydın’ın çocukları değil küçük memurluk, hizmetlilik gibi en alt seviyede devlet görevini Denizli İzmir asfaltında gazoz satmaya razılar ama onu bile bulamıyorlar.

Belediyeler, Sosyal Dayanışma Vakıfları yoksullaşan Aydın halkına gıda, erzak paketi yetiştiremiyor.

Aydın bu gün bunca zenginliğine rağmen verdiği görüntü eski durumunun tam aksine bir ucuz iş gücü cennetidir ki, bu durum Aydın üzerinde dün ve bu gün söz söyleme hakkını kendinde bulanlar için utanç vericidir.

Aydın’ın bu yoksulluk girdabından çıkmasında çaresiz olmadığını ve o eski karnı tok, sırtı pek Aydın’ı geri getirmenin her türlü düşüncesinde Aydın’ı merkeze alan memleket âşığı insanlarla mümkün olacağını düşünüyorum.

İnancıma göre günümüzün gerçek milliyetçiliği de insanların ekmeğini yediği, suyunu içtiği aidiyet bağı olan topraklara ve üzerinde yaşayan insanlara her hal ve koşulda amasız, fakatsız, karşılıksız hizmet etmektir.

Ancak gelinen noktada Aydın’ı yoksullaşmadan kurtarmada ilk adımı ben merkezli düşünen siyaset ve sivil toplum kuruluşlarının atmayacağı da bir gerçek.

Ülkelerde ya da belli bir bölgesinde meydana gelen benzer çöküşlerin baş gösterdiği zamanlarda başvurulacak ilk çare de birleşik aklı devreye sokmaktır.

Bu amacı gerçekleştirmek için de vatandaşların oluşturacağı fikir kulüpleri, düşünce üretim merkezleri, dostluk grupları ve platformlar akla ilk gelen birleşik akıl birliktelikleridir.

Üniversite bir taraftan yerel basın kuruluşları bir taraftan, gönüllü sivil toplum oluşumları bir taraftan konferanslar, paneller düzenlemek suretiyle  farkındalık  oluşturmada öncülük görevi üstlenebilirler.

Nitekim uzunca bir zamandır İbrahim Ayvazoğlu yönetiminde Büyük Menderes Platformu Aydın’ın kültür değerlerini konu alan zoom aracılığı ile  oldukça verimli programlar düzenliyor.

Eski Devlet Bakanı Prof.Dr. Yüksel Yalova’nın ADÜ İletişim Fakültesi’ne gelişi sonrasında öncülük ettiği düşünce grupları bu konuda ümit veren gelişmelerdir.

Bunlara yenilerinin eklenmesiyle Aydın’ın üzerine karabasan gibi çöken o makus talihini tıpkı Kurtuluş Savaşı’ndaki gibi yenebileceğinden ümitliyim.

Çünkü yiğit düştüğü yerden kendisi kalkar.

Düzeltme: Geçen yazımda adından söz ettiğim İsmail Hakkı Köylüoğlu yazıda geçtiği gibi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı değil, Ankara Ağır Ceza Reisliği yapmış ve Yargıtay üyeliğinden emekli olmuş. Bu bilgileri verdiği için İYİ Parti Milletvekili Sayın Aydın Adnan Sezgin’e teşekkür ederim.