Yaklaşık bir buçuk yıldır devam eden Sedat Peker'in itiraf, suçlama ve iddialarını ibretle izliyoruz.

Çektiği videolarla yaptığı açıklamalar o günlerde kamuoyu tarafından merakla takip edilirken, yönetenler kısmında ise büyük bir sessizlik hakimdi.

O videolardan birinde Ak Partili üst düzey bir politikacıya valizler içinde verdiği dolarlardan, Ak Partinin seçim kampanyasında dağıttığı kahvelerin kendisi tarafından verildiğine kadar uzamıştı.

Bu iddialar üzerine bir televizyon kanalında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bir siyasetçinin suç örgütünden her ay 10.000 dolar maaş aldığını söylemiş ama bunu ilgili birimlere, hukuka iletmemiş, yetkili bir kişi olarak suç örgütüyle ilişkili o siyasetçi hakkında suç duyurusunda bulunacağım demesine rağmen bulunmamıştı.

Bu ciddi iddia hala askıda duruyor.

Ayrıca, Bakanlığının ihtiyacı olan dezenfektan ürününü hukuka aykırı bir şekilde sahibi olduğu şirketten satın alan bakanla ilgili de hukuki bir işlem yapılmadı.

Muğla'da marinaya çökenler içinde…

Adeta hukukun eli kolu bağlı durumda.

Peker'in son yaptığı açıklamalar üzerine istifalar da arka arkaya geliyor.

Yargı ise, kerhen iddialarla ilgilenmeye başlamış durumda.

Küçük yatırımcıyı korumak için kurulan SPK eliyle yapılan spekülatif işlemler ve rüşvet iddiaları ayyuka çıkmış, külliyede Cumhurbaşkanı danışmanlarının çıkar amaçlı hukuksuzlukları yolsuzlukların sistemik olarak yapıldığını göstermekte adeta...

İnsanlar bu durumu, "Tuz koktu" veya "Sarayın bahçesinde lağım boruları patladı" diye tanımlıyor.

Bütün bunlar üzerine devlette ve Ak Parti'de gördüğü "Yozlaşma ve çürüme" karşısında siyaseti kirlendiren mekanizmalara karşı "Temiz siyaset, Şeffaflık ve siyasetin finansmanında önemli rolü olan İmar yasası" çıkarmak isteyen ve "Düşük profilli Başbakan" olmayacağını, yetkilerini kullanmakta direnen Davutoğlu'nun istifası alınmıştı.

İşte o Davutoğlu'nun Genel Başkanı olduğu Gelecek Partisi temizliği simgeleyen "Beyaz gömlekleriyle" il Başkanları toplantısından sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına "Sistemik Yolsuzluklar" hakkında soruşturma başlatılması talebiyle suç duyurusunda bulundu.

Sadece Gelecek Partisi değil, toplumun birçok kesimi ve başka siyasi partilerde yolsuzluklar konusunda duyarlılığını ifade ederek savcılıkları göreve çağırdı.

Bu arada Ak Parti içinden cılız da olsa bazı sesler yükseldi.

Bunlardan biri, bizi hiç şaşırtmadı.

O ses sayın Arınç’tan geldi.

Arınç, "Ak Parti bu değildir" dedi.

Ak Parti bu değilse niye sesini çıkarmıyor? sorusu ise tabi ki havada kalıyor.

Sanırım Arınç, kendi dünyasındaki Ak Partiden bahsediyor.

Tıpkı birçok Ak Partili seçmen gibi…

Arınç, oy veren muhafazakâr seçmenler üzerinden Ak Partiyi tanımlamayı tercih ederek yönetim erkinin aklanmasına işaret ediyor.

Külünk ise, "Arınmalıyız" derken oy veren seçmen üzerinden partiyi kurtarmanın derdinde.

Bunu başarabilir mi? sanmıyorum.

Biz aslında "Dürüstüz" diyerek bu kirlenmenin etkisinden kurtulmak mümkün olmaz.

Ak Partinin ilk dönem hizmetleri de artık oy toplama özelliğini yitirmiştir.

Bir zamanlar ortak iş tuttukları malum hareket mensuplarına karşı verdikleri mücadele üzerinden Ak Parti'nin uzattığı siyasi ömrü, yaptığı sistem değişikliği ile artık mümkün olmaktan çıkmıştır.

Yani Ak Parti'nin siyasi ömrünü tükenmiş, hikayesi bitmiştir.

Bize göre elinde sadece "Raf ömrü 2023 yılında dolacak olan Erdoğan" kalmıştır.

Yolsuzluklarla kirlenmekten şikayetçi olan, Ak Partinin diğer bir ismi Erdoğan'la gençlik yıllarından beri yolları kesişen MKYK üyesi Metin KÜLÜNK'tü.

Külünk, "Ak Parti arınmalı" demiş.

Bunu diyen Külünk önce kendisi temizlenerek arınmalı değil mi?

Peker'in kendisiyle ilgili ortaya attığı iddialar yenilir, yutulur cinsten değil.

Bu iddialar üzerinden isim vermediği için kesin bir şey söylenmemesine rağmen Süleyman Soylu'nun 10 bin dolar maaş alan kişi iddiaları Külünk'ün üzerine yapışıp kaldı.

Bu iddialar henüz kendisi tarafından da yalanlanmış değil.

Bu duruma göre iki Ak Parti var.

Biri, oy veren seçmenin Ak Partisi, diğeri tepeden tırnağa yönetim erkinde bulunanların Ak partisi.

Sayın Külünk! 

Soruyorum.

Sizce Ak Parti hangi pislikten arınmalıdır?

Ak Parti'nin kirlenme boyutları nedir?

Kirlenme sadece iddialarla mı sınırlıdır?

Bu çeteler ve çıkar gruplarının etki gücü nedir?

Bu "Grup veya çeteler" gücünü kimden alıyor?

"İl Başkanı, Belediye meclis üyesi bulamayız" sözünün ve o sözün sahibinin bunda etkisi nedir?

Metin Külünk'e soruyor ve çağrıda bulunuyorum.

Sayın Külünk!

Siz önce hakkınızda yapılan iddialara cevap vererek arınmayı kendinizden başlayın!

Peker'in şahsınızla ilgili yaptığı ithamlara cevap verin.

Üstü örtülü bir şekilde Soylu'nun iddiaları hakkında ne diyorsunuz.

10.bin dolar alan siz misiniz?

Topu taca atmanın alemi yok.

Dürüst olun!

Ak Parti olarak, "arınmak" için yeniden suçlanacak topluluk bulmak zor artık.

Bu sebeple, her muhalif sese "FETÖ ve PKK" ile ilişkilendiriyorsunuz.

İnsanlar artık, bu yapılarla mücadelede samimiyetinize inanmıyor.

Mesele sadece sizin kendi kendinize arınmanız da değil, yönettiğiniz ülkenin yargısının sizi yolsuzluklardan arındırmasından geçecek.

Bu sebeple, hakkınızda kararı önce sandık yoluyla millet, sonra ülkenin yargısı hakkınızdaki iddialarla ilgili üzerine düşeni yapacak.

Dilinize pelesenk ettiğiniz Milli İrade'nin yeniden tecelli etmesi şart olmuştur.

Seçim ise, bu iradeyi ortaya çıkaracak demokratik enstrümandır.

Bunun için milletle sandıkta, hukuki olarak yargıda "Hesaplaşmaya" hazırlıklı olun.

Bahsettiğiniz "arınma" ancak böyle mümkün olabilir ve kamu düzenini kirletenler de hesabını verir.

Başka yolu yok bunun.

Arınç'a gelince Arınç partiyi mi, yoksa oy veren seçmeni mi temsil ediyor?

Bunu bilmiyorum.

Amacı nedir? onu da bilmiyorum.

Bana göre, vefayla partiye bağlı seçmenin duygularına tercüman olmaya çalışıyor sanki..

Bu çabaya saygı duyuyorum ama beyhude olduğunu da söylemek isterim.

Son olarak, sayın Arınç!

Ak Parti bu değilse, kim göz yumuyor bu yolsuzluklara, kim kurdu bu "Sistemik yolsuzluk düzenini?"

Buna bir cevabınız olmalı değil mi?

Sahi neden Davutoğlu infaz edildi?