Son zamanlarda iş yaşamında bunalan pek çok kişinin zihninde aynı cümleler yankılanıyor.
“Bir yanım artık burada kalmak istemiyor. Sabahları yataktan çıkmak istemiyorum. Ayaklarım geri geri gidiyor. Ama ya diğer tarafta daha da kötü olursa?”
Cümleler tanıdık geldi mi? İstifa etmek, yeni bir işe başlamak ya da bambaşka bir alana yönelmek; her biri hem özgürlük hem de belirsizlik vaat ediyor. Karar anına gelindiği zaman ise hemen herkesin aklında aynı soru:
“Ya yanılırsam?”
Karar vermek yalnızca akıl işi değil, psikolojik bir yük. Bu yükü fark etmeden taşıdığımızda çoğu zaman “doğru zamanı beklemek” adı altında hareketsizliği seçiyoruz. Gelin böyle önemli bir kararı verirken zorlanmamızın nedenlerini birlikte inceleyelim.
Karar Yorgunluğu: Zihnin Tükenmiş Hali
Biraz düşünelim. Güne başlarken, gözümüzü açtığımız andan itibaren seçimler yapmak zorundayız. Ne giyeceğimizden ne yiyeceğimize; hangi işle uğraşacağımızdan kiminle vakit geçireceğimize kadar…
Bu durumun bir sonucu ise karar yorgunluğu. Araştırmalar ardışık kararların zihinsel kaynaklarımızı tükettiğini ve önemli kararlarda hata yapma riskini artırdığını gösteriyor.
Tükenmiş bir zihin, önemli kararları ertelemeye meyillidir. Bu yüzden bazen bir işten ayrılmak için aylarca düşünür ama bir türlü harekete geçemeyiz. Dinlenmeden alınan kararların sağlıklı olması beklenemez.
Alternatif Kederi: Her Seçim Bir Vazgeçiştir
Barry Schwartz’ın öne sürdüğü “Seçim Paradoksu” kavramına göre, seçeneklerin artması beraberinde, kararımızda daha az memnun olma durumunu getirmektedir. İş değişikliği gibi kararlar, sadece bir şeyi seçmek değil, aynı zamanda diğer tüm seçenekleri geride bırakmak demektir. Burada ise devreye alternatif kederi girer:
“Ya şimdiki işimden vazgeçersem, pişman olur muyum?”
“Ya yeni işim daha kötü çıkarsa?”
“Ya düzenim bozulursa ve toparlayamazsam?”
Bu ve benzeri düşüncelerse harekete geçmeyi değil, yerinde saymayı besler. Oysa asıl pişmanlık çoğu zaman denememekten doğar.
Konfor Alanı Tuzağı: Alışmak İyi Gelmek Değildir
Bazen bir işi sevmediğimizi, heyecanımızın kalmadığını, hatta fiziksel olarak yıprandığımızı fark ederiz. Ama yine de kalırız. Çünkü tanıdık olan “güvenlidir”. Bilinmezlik ise korkutur. Psikolojide buna konfor alanı bağımlılığı denir. Konfor alanı, risk almaktan kaçındığımız, kendimizi güvende sandığımız ama aslında gelişimimizin durduğu alandır. Ve kişiler değişim yerine rutini seçtikçe içsel tatminsizlik artar. İş yerinde mutsuz olup “idare ederim” dememizin bir sebebi de budur.
Son olarak: Değişim cesaret değil, farkındalık ister
İş değişikliği kararında “ya yanlış yaparsam?” korkusu çok tanıdık. Ama bu korku, seni korumaya çalışan zihninin bir çabasıdır. Ona kulak ver, ama teslim olma. Çünkü gerçek psikolojik güç, korkuya rağmen harekete geçebilmektir. Unutma: Yanılmak insana mahsustur. Ama kendini hiç denememiş biri olarak yaşlanmak, daha ağır bir yüktür.
“İş değişikliği doğru zamanda, planlanarak ve iş etiği gözetilerek yapıldığında kariyer anlamında da hayat tatmini anlamında da seni bir adım ileri götürebilir.”
Karar verirken yardımcı olabilecek sorular:
– Bu kararı korkudan mı, yoksa değerlerimden mi veriyorum?
– Şu an bir şeylerden kaçıyor muyum, yoksa bir şeye yöneliyor muyum?
– Beş yıl sonra bu kararı hatırladığımda kendime minnet mi duyacağım, pişmanlık mı?
Sağlıkla kalın, iyi haftalar.