Her yaz mevsimiyle birlikte aynı döngü başlıyor. Sahil kenarında bir ayak izi, rengârenk bir dondurma, gün batımında yoga yapan kişiler ve dahası... Son olarak da altlarına eklenen cümleler…
“Anın tadını çıkarın”, “Hayat bu işte”, “Sade ve huzurlu”…
Peki soralım kendimize. Gerçekten o anın tadını mı çıkarıyoruz? Yoksa herkesin gördüğüne emin olmadan o an sanki eksik mi kalıyor?
Çünkü bazı anlar var ki sadece yaşanmak ister. Sessizce, içten içe. Herkesin görmesi değil, bizim görmemiz yeterlidir. Ama görünürlük çağında yaşıyoruz. Ve yaz, bu çağın sahne ışıkları gibi. Daha çok dışarıdayız, daha renkliyiz, daha çok an peşindeyiz. Ve o anları yaşadığımız kadar, gösterdiğimiz kadar var sanıyoruz.
Bu bizi yavaşça bir yere götürüyor. Yaşamayı değil, yaşamayı kanıtlamayı hedefleyen bir ruh haline.
Zihin belki de şöyle diyor; “Bu sahili herkes paylaştı, ben de paylaşmazsam eksik kalırım.”
“O mutlu çift pozunu ben de vermeliyim.”
“Böyle güzel görünüyorsam bunu herkes görmeli.”
Bu noktada niyet bulanıklaşıyor. O sahilde gerçekten yürümek mi istiyoruz? Yoksa herkesin bizi o sahilde yürürken görmesini mi?
Psikoloji açısından baktığımızda bu görünür olma arzusu oldukça insani. Hepimiz görülmek, fark edilmek, onaylanmak isteriz. Bu ihtiyaç yanlış değil. Ama fark etmeden dış onaya bağımlı bir yaşam biçimine dönüşüyor hayatlarımız. Anlamlı ilişkiler için çabalamak, kendimize özşefkat göstermek yerine yanlış yerlere yöneliyoruz.
Benzer paylaşımları siz de sık yapıyorsanız kendinize şunu sorun. “Bunu yaparken sizi yönlendiren şey ne? Bu davranış sizi değerlerinize yaklaştırıyor mu uzaklaştırıyor mu?”
Eğer tatil boyunca aradığımız şey huzursa, ekran karşısına değil de kendi içimize daha çok dönmemiz gerekmez mi?
Üstelik gerçekten mutlu olmadığınız bir anı gülümseyerek paylaşmak sahte benlik sunumunun bir örneği olabilir. Bu da uzun vadede içsel tatminsizliği ve yabancılaşmayı beraberinde getirir.
Şunu da unutmayalım, sosyal medya uzun süre maruz kalındığında hepimizi görünmez bir yarışa sokuyor. Başkalarının paylaştıklarını gördükçe kendi yaşadıklarımız bize yetersiz görünmeye başlıyor ve fark etmeden “Benim tatilim, ilişkim, hayatım onlarınki kadar güzel mi?” düşüncesi baskın hale geliyor. Bu da daha en baştan huzuru elimizden alıyor…
Bir öneri;
Bu yaz bir gün boyunca hiçbir şey paylaşmadan sadece yaşayın.
Kahvenizi fotoğraflamak yerine tadını fark edin.
Gün batımında poz vermek yerine gökyüzünü gerçekten izleyin.
Ve o anları yalnızca sizin bildiğiniz bir sır gibi saklayın.
Sevgiyle kalın, iyi haftalar.