Birinci sorun, siyaset cephesinin seçim kazanmak adına devlete ait alanı işgali, ikinci sorun ise koltuk tutkunu kamu görevlilerinin koltuk kapmak ya da yerini korumak veya bir üst göreve yükselmek için yasaklı oldukları siyasete girmek için aralarında yarışmalarıdır.

Aydın son zamanlarda il müdürleri atamalarıyla gündem oldu. Gençlik ve Spor Müdürü ile başlayan süreç İŞKUR, Tarım ve Orman, SGK, Milli Eğitim ve Vakıflar Bölge müdürleriyle devam etti.

Ancak görevden alınanlar niye alındı, gelenlerin başarı karneleri nedir, bilinmiyor. Ayrıca Aydın’da müdürlük yapacak ehliyet ve liyakatte olanların nesli mi tükendi, orası ayrı bir konu.

Fakat yorumlar, atamaların iç rekabetten kaynaklandığı yönünde. Önceki müdürler Mustafa Savaş’ın ekibi görülüyordu. Hatta Mustafa Savaş Aydın’da gücünün devamı adına Mehmet Umut Tuncer’i il başkanı yaptırtmak için kulis yaptı ama Mehmet Erdem’i engellemede başarılı olamadı.

Gerek Mehmet Erdem’in il başkanlığı gerek il müdürlerinin değişmesi gerekse bunları takip edecek gelişmeler Aydın’da Mustafa Savaş döneminin sona ermesi anlamına geliyor.

Ama sonuçta Mehmet Erdem, Aydın’da bir şeyler değişecekse işe bürokrasiden başlanmak gerektiğine Ankara’yı ikna etmiş olmalı. Bu dalgayı parti ilçe başkanları takip edecek mi? ”Edecektir” diyenler çoğunlukta.

Edecektir diyenlere bakılırsa Aydın Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı düşünen Mehmet Erdem bu hazırlığı yapmak, kazanamasa bile partisinin oyunu artırmak zorunda.

İster adına külleri üzerinden yeniden doğma deyin ister fabrika ayarlarına dönme deyin müdürlerin değişimi teşkilatlardaki olası yenilikler, partiye katılacak yeni isimler yerelde AK Parti’yi iktidar yapar mı bilinmez; ancak bürokrasideki değişimin buna pek katkısı olmaz. Çünkü çoğu üst düzey bürokrat partinin başarısı için elinden geleni yapıyor.

Bilindiği üzere 2017 referandumuyla kabul edilen ve Temmuz 2018 tarihinden beridir uygulanan sistemin adı Türkiye’de “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”dir.

Ve bu sistemde yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa ve yasalara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.

Sistem gereği partisinin genel başkanı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iki gömleği bulunuyor: İlki AK Parti Genel Başkanlığı ikincisi Cumhurbaşkanlığı...

Bu da Cumhurbaşkanı’nın ne zaman siyasi ne zaman devlet başkanı sıfatıyla konuştuğu konusunda belirsizliğe yol açıyor ki, bu iktidarın “parti devleti” olduğu şeklinde yorumlanıyor.

Aslına bakarsanız, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de olsa siyasi alanla devletin sınırları hem Anayasa hem yasalarla belirlenmiştir.

Anayasa’ya göre CB yürütme yetkisini Anayasa ve yasalara uygun olarak kullanır. Kamu görevlileri ise bir partiye üye olamazlar. (mad.68) Milletvekilliği adaylığı için görevlerinden ayrılırlar.(Mad.76) Bu maddeler siyasetin devletle olan sınırlarını belirler.

Buna bağlı olarak devlet memurları hakkında: “Kamu görevlileri siyasi partilere üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar(...), hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar(...) der. (657/mad.7)

Görüldüğü üzere sınırlar konusunda bir sorun yok. Sorun uygulamada...

Birinci sorun, siyaset cephesinin seçim kazanmak adına devlete ait alanı işgali, ikinci sorun ise koltuk tutkunu kamu görevlilerinin bir koltuk kapmak ya da yerini korumak veya bir üst göreve yükselmek için yasaklı oldukları siyasete girmek için aralarında yarışmalarıdır.

Liyakat ilkesi ise bütün zamanların devlet yönetiminde adaletin, verimliliğin ve tarafsızlığın temel taşlarındandır.

Onun içindir ki, yasaya göre; “Devlet kamu hizmetleri görevlerine girmede ve görevde ilerleme ve yükselmelerde, görevin gerektirdiği niteliklere sahip en uygun adayların, objektif ölçütlere göre seçilmesinde liyakat esastır”. (657/mad.3)

Bakandan en alt birimdeki yöneticiye kadar görevlendirmelerde bu ilke uygulansaydı orman yangınları bu kadar uzun sürer miydi, üniversite sınavlarında yaklaşık 41 bin öğrenci -0- (sıfır) puan alır mıydı, üzerinde düşünmeden edemiyor insan.

Çünkü devlet kural koyan ve uygulayan demektir. Ayrıca mazeret değil çözüm üretme yeridir. Devlet adamlığı, olacakları öngörme becerisi ve önleyici tedbirleri alabilme yetisidir.

Gerek 657 Sayılı Kanun’un 7.maddesinde memurların tarafsızlığına dair hükümlerin, gerekse atamalarda ve yükselmelerde liyakat kanununa göre hareket edilmemesinin iktidarlarca göz ardı edilmesi sistemin sistemsizliğe dönüşmesinde en büyük etken olmuştur, denebilir.

Demem o ki, Aydın bürokrasisindeki değişiklikler il başkanını güç gösterisi dışında AK Parti’nin derdine deva olacak gibi görünmüyor, çünkü devlette hizmet kalitesi liyakatli insanla mümkündür.

Amirler kendi memurlarından esirgedikleri zamanı siyasetçiye ayırıyorlarsa Aydın’da milletvekilleri özerk bir kurum olan Üniversite’nin rektörünü YÖK’e “bizimle uyumlu çalışmıyor,” diyecek kadar kurumlar üzerinde etkiliyseler daha kurum müdürlerinden ne bekleniyor?

Aydın’ın bilindik temel sorunu, Aydın’ın dertlerini kendine dert edinen kaliteli bürokrat ve siyasetçidir. Devlet dairelerinde 25 yıl öncesine göre en az iki-üç katı üst düzey yönetici, şube müdürü, müdür yardımcısı olmasına karşılık hizmet kalitesinde o oranda artışın olduğu söylenemez.

Çünkü siyasetçinin gözü bireysel hırslarını tatminde, bürokratın çabası ise partili görünerek koltuk kapmak veya mevcut olanı korumak ya da görevde yükselmektir.

Sonuç olarak Eric Hoffer’in sözleri Mehmet Erdem’in de aradığı kan hakkında hayli ufuk açıcıdır.

“Bir kitle hareketi bireysel kariyerleriyle ilgilenen kişileri çekmeye başlamışsa, bu o kitle hareketinin güçlenme aşamasını geçmiş olduğuna ve o kitle hareketinin artık yeni bir dünya kurmakla değil, şimdiyi korumakla uğraştığına işarettir.

Bu durumda artık o hareket bir hareket olmaktan çıkmış ve bir kuruluş haline gelmiştir.

Hitler’e göre bir hareket ne kadar çok makam tesis eder ve mevki dağıtırsa o kadar daha düşük nitelikli insanı kendine çeker ve sonunda bu siyasi asalaklar başarılı partiyi öylesine sararlar ki, başlangıçtaki hareket eski günlerin dürüst savaşçılarının gözünde tanınmayacak hale gelir. Bu olduğunda böyle bir hareketin misyonu bitmiştir.”(Kesin İnançlılar, s.28)

İşte o zaman kazanmak için sistemsizlik, sistem olur.