Kendine malik ve yeterli derecede güvende hissetmeyen insanlar ve kurumlar sahip olduklarını korumak için bir kuvvete ihtiyaç duyar.

Sahip oldukları alan, imkanlar ve statülerin korunmasını güçlü gördükleri kişi veya kurumlara ihale etmeleri ilk tercihleridir.

Bu duyguyu tanıyan ve bilen güç sahipleri elindeki güçle onları sürekli kendisine muhtaç bırakır veya muhtaçlık duygusunu besleyerek korkularını canlı tutmak ister.

Bunu başaran güç odakları, hizmetlerinin karşılığı olarak varlıklarını ve güçlerini koruması için zımmi olarak aciz bıraktıklarıyla anlaşma yoluna gider.

Onlara, "Siz de beni destekleyin, ihtiyaç duyduğumda yanımda olun ve bu sayede oluşturduğumuz güvenlik alanını birlikte koruyalım" diyerek toplumdan destek ister.

14 Mayıs seçimlerine giderken sistemin getirdiği zorunluluk neticesinde oluşturulan ittifakları, özellikle yerleşik düzenden nemalanan, nemalanmanın ötesinde halk yoksullaşırken zenginleşen, iktidar aygıtının sağladığı konfor imkanlarını terk etmek istemeyenler, muhalifler arasında gerçekleşen ittifakları kirletmek için geçmişten günümüze toplumsal barışı terör yoluyla tehdit ettiği düşünülen, böyle düşünülmesi için birçok haklı gerekçenin meşruiyetini zemin oluşturan, terör örgütlerini kullanışlı bir aparata dönüştüren iktidar odakları, ürettikleri bahaneyle muhalif ittifaklara karşı oluşturduğu korkutulmuş birey ve topluluklardan destek arayışına girmekte ve aslında seçime dair olan siyasi mücadeleyi güvenlik mücadelesine dönüştürmek istemektedir.

Bu sebeple, HDP üzerinden muhalif ittifaka, 

Millet İttifakına gizli ortaklık var diyerek suçlamakta, iddialarını desteklemek için terör örgütünün ülkede var olan iktidara yönelik eleştirilerini ısrarla manipüle ederek mevcut iktidarın otoriter yönetim anlayışı ve yönetim erkinin değişmesine yönelik muhalefetin ortak taleplerini kirli pazarlık olarak iddia etmekte, benzer gerekçelerle iktidara karşı çıkan muhaliflerle hedef birlikteliği içinde olmakla suçlamakta, iktidarı değiştirme arzusunun sağladığı muhalif birlikteliği, Erdoğan karşıtlığından başka muhalefetin vaadi yokmuş gibi kirli ve şaibeli alan oluşturmaktadır.

Bunun için de her yola başvurmakta, 

ürettiği yalanlar üzerinden manipülasyonlarla, terör örgütünün geçmişte ve günümüzde yaptığı eylem ve açıklamaları gerekçe göstererek korku iklimi oluşturmaktadır.

Örgütün yaptığı açıklamaları "Gizli ortaklık" yapıyorlar şeklinde servis etmekte, 

elinin altında tuttuğu ve beslediği gazete ve gazeteciler marifetiyle olmayan şeyi olmuş gibi pazarlayarak bilgi kirliliğinden medet ummaktadır.

Cumhur İttifakı bileşenleri ve destekçileri böyle yaparak Millet İttifakı hakkında olumsuz algı oluşturma çabası içine girmiş durumdadır.

Ürettiği vehimlerle demokratik siyaseti baskı altına almak istedikleri çok açık.

Oysa iktidar sahipleri, geçmişte terör örgütü PKK'nın hükümlü liderinden, yattığı cezaevinden özel ulakla mektup getirtmiş, çözüm süreci esnasında Ak Partinin genel başkan yardımcısı düzeyinde yetkililerinin yaptıkları Öcalan güzellemeleri, Öcalan'a yaptıkları övgüleri internet üzerinden ulaşmak bir hayli kolay.

Bunun için google "Kim ne dedi?" diye sormanız yeterlidir.

Sakın içinizden "Evet onları biliyoruz, onlar çözüm süreci safhasında söylenmişti" demeyin!

Eğer bunun yapılmasını meşru görüyorsanız ve "Toplumsal barış ve silahların susması için bu gerekiyordu" diyorsanız, benzer çözüm arayışlarının tekrar olabileceğini kabul etmeye hazırsınız demektir.

İktidarın geçmişte yaptığı ve imkan bulsa bugün bile desteklerini almak için tekrar benzer görüşmeleri yapmakta tereddüt etmeyeceğini bilmek için de alim olmaya da gerek yok.

Geçmişte yaptıkları bize yeterli bilgiyi veriyor.

İktidar sahipleri geçmişte neler yapmıştı?

Hatırlayalım!

Örgüt liderine yapılan övgüler, yatmakta olduğu cezaevinden özel ulakla mektup getirmeler, bir başka terör suçlusunu kırmızı bültenle aranırken devletin resmi tv kanalına çıkarmaya kadar ileri gitmişlerdi.

Bunları unutturan iktidar şimdi yeniden terör tehdidini gerekçe göstererek meşru muhalefeti terörle, terörün aktörleri ile işbirliği suçlamasında bulunmaktadır.

Böylece iktidar korkuttuğu toplumun 

güvenlik gerekçesiyle yanında hizalanmasını sağlama gayretindedir.

Peki söyledikleri doğru mu?

Ülkemiz gerçekten terör tehdidi altında mı?

Kabul etmeliyiz ki böyle bir yakın tehdit yok.

Söylediklerinin gerçekle ilgisinin olmadığını kendileri de pekala biliyorlar.

Maksatları köpürttükleri terör korkusuyla toplum ve bireyden özgürlüklerini güvenlik vaadiyle satın almaktır.

Sadece yalanlar üzerinden kurdukları politik söylemlerle iktidarlarını korumak istiyorlar.

Önce güvenlik diyerek yaşattıkları, yolsuzluk, yoksulluk, hukuksuzluk, liyakatsiz akraba ve yandaş yönetiminin sebep olduğu sorunlar unutulsun, iktidarı desteklemeyi sürdürsünler!

İktidarın bu yalanlarına inanan insanlar var mı? Elbette var.

Bu algıyı değiştirmek için muhalefet elbette daha fazla çaba göstermeli, yaşadığımız ve iktidarın sebep olduğu gerçek yoksullaşmanın,

hukuksuzluk sorunlarını daha fazla gündemde tutmalıdır.

Ülkenin iyi yönetilmediğini, kaynaklarımızın adil bölüşülmediğini, yolsuzlukların, israf ve şatafatın kötü yönetimden kaynaklandığını topluma anlatmalıdır.

Terör, güvenlik ve beka sorunumuz olmadığı hakkında topluma güven vermelidir.

Değilse, insanlar haklı olarak can güvenliğinin ve benzer tehditlerin olduğu yerde;

ekmek, soğan, patates, et ve süte erişim  hesabı yapmazlar.

Tehlike büyükse, gözden çıkarılacaklar listesinin başında her zaman refah gelir.

İnsana "Canın mı malın mı? diye soru yönetildiğinde gözden çıkarılacak ilk şey elbette mal olacaktır.

İşte tam da bu sebeple muhalefet iktidarın kurgusunu bozmalı, terör veya beka tehdidinin gerçek olmadığını, can yakıcı gerçeğin yoksullaşma ve yolsuzluk olduğunu ısrarla dile getirmelidir.