Mevcut iktidar sahipleri ve yandaşları tarafından sık sık dillendirilen "Nankörlük" meselesine başka bir açıdan bakalım ve düşünelim istiyorum.

Zira bu suçlamalar kabak tadı vermeye başladı.

Evet, iktidar ve yandaşlarının dile getirdiği kısıtlılık ve mağduriyet hali demokratik sistem açısından mağduriyetler oluşturuyordu.

Bu doğru.

Bu taleplerin bazılarının sembolik anlamı var. 

Sağ siyasetçiler ve kanaat önderleri tarafından bazı mekanlar ve tutumlar sembolleştirilmiş ve bu talepleri siyasetçiler de kullanırdı.

Nihayet bu talepler, mevcut iktidar tarafından gerçekleştirildi.

Bunu kabul etmeliyiz.

Ancak, taleplerin gerçekleştirilmiş olmasına rağmen; kullandığı üslup,

Ekonomide yaşanan başarısızlık ve derin yoksullaşma,

yatırımlar üzerinden yapılan yolsuzluklar, uyguladığı para politikası sebebiyle servet sahiplerine sağlanan rant, 

Servet transferi, 

Şeffaf olmayan ihaleler, 

Yandaş kayırmaları, 

Bürokraside yaşanan liyakatsiz atamaların oluşturduğu çürüme, 

Farklı toplum kesimlerine karşı uygulanan özgürlük kısıtlamaları, 

Hukuk düzeni üzerinde oluşan siyasallaşma, basına uygulanan baskı, 

Muhalif kesimlere karşı kullanılan düşmanlaştırıcı üslup ve söylemler, 

Ayrıştırıcı politika…

Bütün bunların toplum üzerinde oluşturduğu kutuplaşmaya itiraz ederek iktidarı eleştiren muhafazakârların  "nankörlükle" suçlanmasına dair birkaç soru sormak istiyorum.

Önce talepleri hatırlayalım.

Neydi onlar?

*Ayasofya'nın ibadete açılması,

*Taksime cami inşası

*Kamu kurumlarında başörtüsü ve sakal serbestisi,

*İmam Hatip Okulu mezunlarının askeri okullara alınması,

*Cuma namaz saatinin memurlar için esnetilmesi,

*Müftülere nikâh kıyma yetkisi verilmesi,

*Okullarda, Siyer, Osmanlıca vb derslerin seçmeli olarak okutulması…

Bütün bunlar bu iktidar tarafından gerçekleştirildi.

Bunların yapılması muhafazakâr kitlenin talebidir ve muhafazakâr iktidarın bunları yapması elbette kıymetlidir, takdire şayandır.

Ancak bunlar yapıldı, muhafazakâr seçmen memnun edildi diye, iktidarın yanlışlarını eleştiren, özellikle iktidar karşıtı muhafazakârlar niçin nankörlükle suçlanıyor?

Muhafazakârlardan yapılanların diyeti mi isteniyor?

Yirmi bir yıllık kesintisiz iktidar döneminde bunların yapılmasından dolayı muhafazakâr seçmen iktidarın yaptığı her türlü olumsuzlukları onaylamak ve desteğini sürdürmek zorunda mıdır?

Yasaklara karşı olduğunu söyleyen iktidar bunları yaptı diye niye yanlışlarına ortak olsun?

Ayrıca sormak isterim.

Toplum sadece muhafazakârlardan ve ülkenin sorunları da muhafazakârların sorunlardan mı ibaret?

Ülkenin; hukuk, adil seçim, demokrasi, adil gelir dağılımı, refah, yoksulluk, yolsuzluk sorunu yok muydu?

Elbette vardı.

Ve artarak devam ediyor.

Ak Parti kuruluşunda üç Y diyerek yola çıkmıştı:

Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklarla mücadele edecekti.

Şimdi bu üç Y konusunda neredeyiz?

Geçmişinde, 

*Çok hukukluluk düzenini savunan siyasi hareketin Kanun Devletine hapsolmasına,

*Emekten yana olma idealinden, servet transferiyle haksız zenginleşmeye,

*Yolsuzlukla mücadeleden, yolsuzluk düzeninin kurumsallaşmasına,

*Özgür ve barış içinde bir ülke idealinden, "Benden olmayan düşmandır" anlayışına,

*Toplumsal barışın teminatı olan adil düzenden, "Yerli ve milli" muhalefet arayışına,

*Dünyayla bütünleşmek, özgürlükçü evrensel standartlarla çalışan devlet düzeni idealinden, otoriterleşen, milleti yüceltmek yerine, devleti kutsayan anlayışa,

*Farklılıklarımız zenginliktir anlayışından, toplumu tek tipleştirmeye,

*Refah toplumu oluşturma arzusundan, biat ve itaat toplumuna yönelişe,

*Komşularıyla sıfır sorun yerine, "bir gece ansızın gelebiliriz" tehditlerine..

Bu ve benzeri politikalar iktidarın hiçbir seçim programında yer vermediği politikalarla oluşturduğu boğucu atmosfere insanlarımıza mahkum edenlerin aslında millete borcu yok mu?

Nankörlük yapanlar; 

bu politikalara itiraz eden, 

uyaran, 

ikaz eden yol gösterenler değil, 

iktidarları süresince insanlarımızı, 

sebep olduğu boğucu atmosferde nefes alamaz hale getirenler,

evlatlarımızı başka ülkelerde gelecek arayışına mahkum edenler, 

dindarlık kisvesi altında uyguladıkları yanlış politikalar, 

sebep oldukları adaletsizliklerle gençleri dinden soğutan ve uzaklaşmalarına sebep olanlar, yaptıklarıyla muhafazakar kesimin ahlaki üstünlüğünü bertaraf edenler ve onun yandaşlarıdır.

Yani ortada bir nankörlük varsa eğer, 

bu nankörlüğü yapanlar, ülkeyi bu hale getirenler, topluma korku salarak iktidarlarını ve saltanatlarını sürdürmek isteyenler, en büyük paramızla bir kilo kıyma alamamasının vebali kimindir?

Kısaca söylemek gerekirse;

Ülkemizin sorunlarının çözümünün önünde bu yasakçı zihniyet ve irade vardır.

Bu zihniyet ve irade;

Toplumsal barışın,

Hukuk Devletinin,

Demokrasinin,

Devlette liyakatin,

Herkes için adaletin,

Adil gelir dağılımın,

Refah toplumunun,

Siyasette ahlak ve erdemin,

Topyekûn kalkınmanın ve büyümenin

iflah olmaz engelidir.

Toplum ve ülkemiz;

millete korku salarak, 

iftiralarla, 

yalanlarla iktidarını sürdürmek isteyen bu zihniyetten ve idaresinden mutlaka kurtulmalıdır.

Kurtarıcı ise, sandıkta ortaya çıkacak irade de gizlidir.

14 Mayıs günü yapacağımız seçim,

yeniden millet iradesinin devlete egemen olma gücünü ortaya çıkaracaktır.

Her devrin bir sonu vardır ve değişim vakti gelmiştir.

Gözü olana gün ışıdı.

Vesselam…