Bir suç örgütü lideri, İçişleri Bakanı Sayın Soylu ile başlattığı açıklamaların 7.sini Pazar sabah saat 7.30’da yayınladı.

İddialar yine, yenilir yutulur cinsten değildi.

Bugün, Soylu’nun kardeşine dair de iddialarda bulundu.

Çevre Bakanlığından üst düzey bürokratın yanı sıra Binali Yıldırım’ın oğlunun uyuşturucu trafiğinde oynadığı rolü, Mehmet Ağar ve Korkut Eken’in uyuşturucu, Kürt mafyası, Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili de iddialarda bulundu.

İddiaların boyutu büyüktü.

Bu iddialar uluslararası zeminde nasıl karşılanıyor, ülkemizin itibarı ne durumda merak ediyordum.

Bu konuda edindiğim bilgiler var.

TOKYO NEWS:02-04-2021

Erdoğan Türk tarihinde halkı unutup ailesine ve çevresine çalışan tek devlet adamı olarak hep kötü olarak anılacak.

DAİLY TELEGRAPH:01-05-2021

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kötü yönetimi ve yöneticisinin elinde cehenneme döndü.

THE GUARDİAN:01-03-2021

Hasta adam yıkılıyor, Erdoğan Türk ülkesini batırdı.

SİDNEY POST:21-02-2021

Ve beklenen oldu.

Türkiye Cumhuriyeti ya da Erdoğan monarşisi ülkeyi iflas ettirdi.

Türk halkı için üzgünüz, keşke bu kadar cahil olmasalarmış..

Türkiye Atatürk çizgisini yakalayamadığı için Atatürk’ün aklına yetişemedikleri için sonları sonları böyle oldu.

Artık Türkler Avrupa’yı yakalamayı bir kenara bırakın Afrika ülkelerinden bile gerilediler.

Maalesef ülkenin dışarıdan görünüşü böyle.

Keşke aksi olsaydı.

2000 yılında G20 ülkeleri arasında 17. sıradaydık, 21 yılsonunda G20’de 20. sıradayız.

Çok değil daha altı yıl önce 2023 hedeflerimiz arasında G20’de ilk onda olacağımızı iddia ediyorduk.

2001 yılında Ak Partinin toplumun önüne koyduğu hedef ileri demokrasi ve kişi başına 25.000 dolar gelir idi.

Ne ileri demokrasi, ne de hedeflenen 25.000 doları yakaladık.

Bugün dünya ülkeleri arasında; yaşam kalitesi, milli gelir, demokrasi, hukuk devleti, özgürlükler, basın özgürlüğü, çevre duyarlılığı vb. birçok alanda ülkeler sıralamasında çok gerilerdeyiz.

Adalet ve hukuk konusunda geldiğimiz yer ise içler acısı.

Sedat Peker tarafından salkım saçak ortalığa saçılan iddialara karşı; bu yazının yazıldığı saatlerde ne Cumhurbaşkanı, ne Adalet bakanı, ne de Cumhuriyet savcılarından “Tık” yoktu.

Tam bir sessizlik var.

Fırtınanın geçmesi bekleniyor sanki.

Reis fırtına karşısında sadece susuyor ve bekliyor.

İçişleri bakanı, kendisi ve aracı olduğu söylenen gazeteciler hakkında şikâyetçi oluyor ama istifa etmek aklına gelmiyor.

Hatta çalıştıkları ve üyesi oldukları cemiyet tarafından ilişikleri kesilen “arabulucuların” akıbeti de İçişleri bakanının istifayı aklına getirmediği gibi, çıktığı devlet televizyonunda kültürümüzün ayıp sayacağı biçimde birilerini karılarının kilodunun altına saklanmakla suçladı.

Ben Ak Partinin Nazilli’de kuruculuğunu yaptım.

Ak partinin seçmenini tanırım.

Ak parti seçmeni bu üsluptan rahatsız olur ve mafya ile ilişkisi yoktur.

Buna rağmen sessizliklerini anlamakta zorlanıyorum.

Haksızlık etmeyelim.

Yapılan iddialar hakkında halen partide görevi olan ve Susurluk komisyonunda da görev yapan Elitaş ve Arınç açıklama yaptı.

Her Şeyi bir adamın inisiyatifine bırakmak, omuzlarına yüklemek sağlıklı değildir.

Elbette parti disiplini, aidiyet duygusu önemlidir ve hassasiyetle korunmalıdır.

Ancak bu sadakat partiye, ilkelere zarar veriyorsa buna sessiz kalınmaz.

Nihayet siyaset, insanla ve insanlar için yapılır.

Bugün ülkenin içinde bulunduğu durum, Ak parti seçmenini bırak, hiç bir seçmenin kabul edeceği boyutta değildir.

Ekonomi salgınla savunulmaya çalışılıyor.

Esnaf, özellikle küçük esnaf ve kapılarına kilit vurulanlar tamamen sahipsiz.

Ülke yangın yerine dönmüş vaziyette.

Devlet yönetiminde tam bir çürüme ve çözülme hâkim.

İktidar lime lime dökülüyor, tabi ülke de öyle..

İktidar partililerini sosyal mecralarda söylem oluşturarak “Beslesin” diye “Yemlenenler” kendilerine verilen güçle ahlaksızca ilişkiler içine girmeyi kendilerine hak görmüşler.

Kimleri kastediyorum biliyorsunuz.

Ak Parti seçmeni ortaya saçılan mafya-siyaset ilişkilerine itiraz etmelidir.

Görüyor ve duyuyorum.

“Bir mafya başının sözüyle mi hareket edeceğiz” diyerek partinize sahip çıkmıyorsunuz.

Tam aksine partinizi kullanarak mülk edinen, yasadışı, ahlak dışı yola sapanları sahip çıkıyorsunuz.

İktidarınız bunca gücüne rağmen yargıya gitmekten, meclisin soruşturma yapmasından kaçınıyorsa söylenenlere dair “Bir bit yeniği” olabileceği aklınıza gelmeli değil mi?

Bu iktidar “iç ve dış mihraklar, FETÖ’cüler ve PKK terör” örgütü bahanesiyle hesap vermekten niye kaçıyor?

Bu soru hiç aklınıza gelmiyor mu?

İktidarınız bundan kaçınıyorsa eğer, siz buna nasıl fırsat verebilirsiniz?

Bir iktidar kendi atadığı; polis, hâkim ve savcılar tarafından sorgulanmaktan, hesap vermekten kaçınıyorsa bir yerlerde yanlış işler yapmış olma ihtimali yüksektir.

Bu sebeple, devletin arşivlerine belge girmesini istemiyordur.

Hatırlatmak isterim ve zaten başkası elimden gelmez.

Siyaset, seçtiklerinizin her bakımdan yaptıklarına ortak olmaktır.

Vebal büyüktür.

Yöneticilerinize sahip çıktığınız kadar onlarda size sahip çıkmalı,

hassasiyetlerinize karşı duyarlı olmalı değil mi?

Kusura bakmayın bu söylenenler açıklığa kavuşmadan ne siyasi vebalden, ne de Allah indinde hesaptan kurtulamazsınız.

Bu vebalin Allah indinde meşru mazereti yoktur.