Afganistan'da olanlar bütün dünyanın gündeminde. 

Haliyle bizim ülkemizde de konuşuluyor, yazılıyor, çiziliyor...

Afganistan'da yaşanan gelişmeler bu hale gelmeden de göçmen meselesi ve bir anda üstlendiğimiz Kabil Havalimanı güvenliğini almaktan dolayı zaten gündemimizde idi. 

Taliban'ın yönetime el koyması ise "İşin tuzu biberi" oldu.

Afganistan'da olanların diplomatik kısmını elbette işin uzmanı, bilgi sahibi olanlar "Enine boyuna" değerlendirecektir.

Bize düşen, kaygılarımızı ve taleplerimizi iktidara iletmek, kamuoyuyla paylaşmaktır. 

Son olaylar ve ülkemize gelen göçmenler, insanlarımızda tedirginlik meydana getirmekte ve bu göçmenler ülkemizd istenmektedir. 

Göçmenlerin hangi amaçla geldiği bilinmemekte ve ülkede kaos çıkaracaklarına dair kaygı oluşmaktadır.

Mesele bu yönüyle devlete:diplomasiye, istihbarat birimlerine, sorulmasını sosyologlar ve siyasi karar alıcıları ilgilendirir. 

Afganistan'da meydana gelen olaylar, müslümanlık ve İslamla alakası bakımından da önemlidir.

Biraz bu yönüne değinmek istiyorum. 

Afganistan'da yönetime gelen Taliban, İslam adına devleti yönetmek, katı bir İslam yorumuyla kamu hayatını, haklar ve özgürlükleri katı din anlayışlarını göre düzenlemek istemektedir.

Bu tutumlarından ve geçmiş uygulamalarından olsa gerek TV ekranlarına yansıyanlara baktığımızda insanlar, ölümü göze alarak ülkelerinden kaçmaktadır. 

Buna rağmen, Taliban'ın ülkenin yönetimine silah gücüyle el koyması bizde bazı gruplar tarafından "İstiklal savaşına" benzetilmektedir. 

Bu iddialarını destekleyen tek argüman ise, NATO ve ABD güçlerinin ülkeyi terk etmek zorunda kalması. 

Bunun için Taliban güçlerine minnettarlar. 

Bir kısım islamcı ve Doğu Perinçek grubu aynı görüşte ittifak etmiş vaziyette ve adeta bayram ediyorlar.

Bu iki kesimden islamcı olanlar, destekledikleri Reis ve iktidarının NATO/ABD adına hava limanı güvenliğini üstlendiğinde "yanlış yapıyorsunuz" dememiş olmaları ayrı bir konu.

Bu konuda iktidara itirazlarını duymadık. 

Ama, "Emperyalizme" karşı olmak adına her iki grupta sevinç halini gördük. 

Bize göre bunlar duygusallığın eseri. 

İşin doğrusunu söylemek gerekirse, emperyalizme karşı olmak halkların özgürlükleri için yapılır. 

Toplumları köleleştirmek, baskı altına almak için değil. 

Kendi halkının hak ve özgürlüklerini katı din anlayışlarına göre sınırlamanın, insanları korkutmanın, canlarını tehlikeye atarak ülkelerinden kaçırmanın antiemperyalistlikle ve İslamla alakası olamaz. 

Doğrusu bu iddialara gülmek istiyorum ama insanların yaşadığı dram buna engel oluyor. 

Üzüntümün sebeplerden bir diğeri de;

Taliban egemenliği ve uygulamaları üzerinden içeride ve dışarıda bazı insanların bu uygulamanın kaynağının İslam dini olduğunu inanmaları ve bu yanlış inançlarına dayanarak aldıkları islamofobik tavır ve İslamı sanık sandalyesine oturtmalarıdır.

Bu tavrı ibretle izlemekteyim. 

İslam karşıtlarını bir tarafa bırakalım.

Biliyorum, toptancı yaklaşım, analitik düşünme yeteneğine sahip olmayanların sıklıkla başvurduğu yol ve yöntemdir.

Bu yöntemi tercih edenler bugüne kadar İslamla ve müslümanlarla barışık olmakta bir mesafe alamadılar, sanırım bu kafayla bundan sonrada alamazlar.

Zira aydınlanmayı "Kemalist aydınlanmayla" sınırlı tutmakta ısrar ediyor ve M. Kemal Atatürk'ü besleyen aydınlanma zihniyetini kavramak için hiç gayret etmiyorlar. 

Tabi bu tespitime, insan hak ve özgürlüklerini, dogmatik düşünce ve inançla sınırlandırmayanlar dahil değildir. 

Kastım; jakoben, üstenci dil sahipleridir.

Bu bağlamda İzmir'de gerçekleştirilen eylemin tiyatral yöntemle dahi olsa özgürlükçükçülük adına yapılması tam anlamıyla sığlıktır, basitliktir ve öteki üzerinden kendini tanımlama acizliğidir.  Oysa, özgürlüğün insana kazandırdıklarını anlatmak için bu tür sığlıklara ihtiyaç yoktur. 

İnsanlar ve toplumların, giydikleri kıyafet üzerinden medeni olup olmadıkları tartışması yapmak, saçmalığın ötesinde medeniyet hakkında sahip olduğumuz bilgiye değil önyargıya işaret eder. 

İnsanlar ve toplumların kıyafet tarzlarını tercihlerinde; yaşam tarzları, kültürleri, yaşadıkları coğrafyanın şartları, ahlak algıları hasılı inançları belirleyici olabilir.

Bu tercihlerde medeniyet değerleri aramak sağlıklı bir düşünce biçimi olmasa gerek.

Medeniyet tartışmalarını bu zemine indirgemek ise, başlı başına zihniyet sorunudur.

Medeni olup olmamak, çağcıllık olduğu kadar;insana, eşyaya, tabiata, ontolojik olarak varlığına ve bunlarla ilişkisini belirleyen hukuk ve  haklarla alakalıdır. Ve esas belirleyici olan bu değerlerdir. 

Kıyafetleri, düşünceleri, kültürleri, dilleri, inançları 'tekleştirmek' ve bu farklılıklar üzerinden insanlar ve toplumları ayrıştırmak 'bedeviliktir' ve medeni değerleri kavrayamamaktır. 

Bir insan kravatlı olmakla medeni, çarşaflı ve şalvarlı olmakla da bedevi olmaz.

Medeniyeti bu perspektiften bakmak, yüzeysel ve algılar üzerinden düşünmek acizlik ve zavallılıktır. 

Son söz olarak içe dönük bakış yapalım. 

Taliban ve benzeri hak ve özgürlük düşmanları, kültürlerini din edinenler, maalesef bizim bahçenin ürünüdür. 

Din, medeniyet ve kültür tarihimizi kirleten bu anlayışların, ilahi mesajın temel prensiplerleriyle izahı mümkün değildir. 

Madem ki te'vil var ve bu sebeple, bu uygulamaları yapanları müslüman değildir diyemeyiz. 

Ama şunu açık bir şekilde beyan ediyorum. 

Taliban ve benzeri yapıların İslam anlayışıyla benim İslam anlayışımın örtüşmesi, aynı veya benzer olması asla mümkün değildir.

Bu anlamda onlarla birlikteliğim olamaz. 

Siyaset ve devlet yönetimi beşeri bir faaliyettir. 

Hiçbir kimse ve grup, Allah adına toplumu yönetme hakkına sahip değildir. 

Allah kimseye bu yetkiyi vermemiştir. 

Yönetme yetkisi halktan alınır. 

Gönderdiği elçi dahi, toplum yönetiminde sözleşmeyi, rızayı önemsemiş ve bu rızaya ve sözleşmeye bağlı kalarak Medine'de yönetim oluşturmuştur. 

Bu sözleşme, tarihte yapılmış, beşeri metin olarak insanlık tarihinin istifadesine sunulmuştur. 

Hasılı, islamın önerdiği devlet biçimi yoktur ama, İslam müslümanlardan adil olmasını ister. 

Adalet ise, haklar ve özgürlükleri korumak ve geliştirmek ile gerçekleşir. 

Kısaca İslam, müslümanların uyacağı ahlaki ve hukuki prensipleri vazeder. 

Ahlaki ve hukuki yorumu da ihlas ve bilgi sahibi Müslümanlar yapar. 

Bu zaviyeden baktığımızda; Afganistan'da olanların İslamın temel prensiplerleriyle ucundan, kenarından dahi olsa ilgi ve alaka kurulamaz. 

Belki, müslümanların geçmiş devlet yönetimleriyle alaka kurulabilir. 

Bu yöntemi de kabul etme zorunluluğumuz yoktur.