Değerli okuyucularım, Meral Hanım sağ görüşten bir siyasetçi. İçinde bulunduğu çeşitli partilerde bu düşünceyle siyaset yaptı. Üniversite hocasıdır, Atatürkçüdür. Kendisi hakkında Sn. Cavit Çağlar ve rahmetli Sn. İsmet Sezgin’den çok şey dinledim. Cavit Çağlar abimle yaptığımız muhabbetlerde CHP Genel başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu ve Sn. Meral Hanım hakkında çok şey konuştuk. Bunları şu an burada dile getirmemin anlamı yok. Ancak politika, hayat zikzak kaldırmıyor. Sn. Kemal Kılıçdaroğlu Meral Hanıma vefa göstererek siyasi hayatında can suyu oldu; İYİ Parti’nin siyasette yer edinmesini sağladı. Sn. Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan Sn. Akşener’e niye yardım ettiğini çok iyi analiz etmek gerekiyor. Sn. Kılıçdaroğlu’nun bunu yapmasının tek sebebi sağ seçmeni Ak Parti’den ve MHP’den koparmak; bunu hepimiz biliyoruz. MHP içindeki ak saçlılar ve farklı gerekçelerle Ak Parti’de memnun olmayanlar Sn. Akşener’i sığınacakları liman olarak gördüler. Atatürkçü olup da CHP’den dışlananlar da koşarak İYİ Parti’ye, Sn. Meral Akşener’in yanına geldiler. Her şey 6+1 Masa görüşmelerine kadar gayet güzel gidiyordu. CHP ve İYİ Parti Türkiye için umut olmuştu. Yerel seçimlerde CHP +İYİ+HDP ortaklığı yapıldığında, Atatürkçüler, Milliyetçiler ve İYİ Parti taraftarları ne olup bittiğinin farkına varamadan CHP ile HDP’nin gizli ajandası devreye sokulmuştu bile.

HDPKK yerel seçimlerdeki başarının kendilerine ait olduğunu ifade ederek CHP ve İYİ Parti üzerinde baskı kurmaya başladılar. İstanbul, Aydın, Ankara ve kazanılan diğer tüm büyükşehir belediyelerinde köşe başlarını tuttular. Bu olaylar toplum nezdinde iyiden iyiye görünür olmaya başlayınca, ifade etmeseler bile, CHP’liler gizliden gizliye HDP’yle dirsek temasına başladılar. Türkiye’de seçmenin %10 oyunu alan HDP’yi yok saymak siyasi partiler için mümkün değildi. İşte tam bu noktada Sn. Meral Akşener hata yapmaya başladı; tüm bu yaşananları görmezden geldi. HDP’yi muhatap aldığı anda partisinin çökeceğini çok iyi biliyordu. Aydın’da İYİ Parti İl eski Başkanı Sn. Süleyman Demirci’yle yaptığım röportaj bu bağlamda çok değerli bir yere sahiptir. Sn. Süleyman Demirci bu röportajda, CHP ve Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu hakkında çok önemli ifadelerde bulundu. Ancak Sn. Akşener, İYİ Parti delegeleri tarafından seçilen İl Başkanının arkasında durmadı ve “aman Aydın’da şimdi olay çıkarmayalım” diyerek Aydın İYİ Parti Milletvekili Adnan Aydın Sezgin’le birlikte gerçekleri halının altına süpürdü.

Sn. Akşener CHP’nin HDP kartını daima yanında taşıdığını bilmiyor muydu? Elbette biliyordu. CHP+İYİ Parti ortaklığı sırasında CHP’ye rest çekemeyen Sn. Akşener işte o dönemde paçasını Sn. Kılıçdaroğlu’na kaptırmıştı. İl Başkanı Sn. Demirci’yi harcamayıp Milletvekili Aydın Sezgin Bey’e inanarak Sn. Özlem Çerçioğlu’na boyun eğmeseydi bakın neler olurdu? Sn. Meral Akşener, 6+1 Masanın altında HDP’nin aslan gibi durduğunu bilmiyor muydu? Elbette biliyordu. Peki, neden görmezden geldi? Aslında hataları işte burada başladı.

İstanbul’daki sermayedarlar, İstanbullular ve sağ düşünceli Atatürkçüler işte bu noktadan itibaren Sn. Akşener’e inançlarını kaybetmeye başladılar. Esasında Sn. Meral Akşener Hanımefendinin oyları %18’lere kadar fırlamıştı. CHP’nin %25 oyuyla birlikte %43’lük oy potansiyeli Sn. Akşener ve CHP için iktidara ramak kalmak demekti. Bir anda 6+1 Masa ortaya çıktı.

Sn. Ali Babacan ve Sn. Ahmet Davutoğlu, Ak Parti içindeyken başarısızlıkları sebebiyle Sn.  Tayyip Erdoğan tarafından dışlanmışlardı. Bu insanları da 6+1 Masaya getiren Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Kılıçdaroğlu, Sn. Meral Akşener’in ileride kendisine rakip olacağını çok iyi biliyordu. Sn. Akşener işte bu yüzden bu masayı kuran Kılıçdaroğlu’na rest çekebilirdi; ama bunu yapmadı. Aslında böyle bir durumda Kemal Bey de çok rahat ederdi; çünkü halkta karşılığı vardı. Bu buçuklu partilerin temsilcilerinin tek gayeleri milletvekili olabilmek ve HDP hariç grup kurabilmekti. Ama işte olanlar oldu.

Benim İstanbul’da iş adamı dostlarımdan öğrendiğim ilk şey şuydu: Bir lokantaya gittiğinizde garsona bahşişini önce verin ki iyi hizmet alabilesiniz. Sn. Meral Akşener hiç hazzetmemesine rağmen HDP’nin masanın altında durmasına engel olamıyor. Lafı bile edilemeyecek azınlık partileri de masanın etrafında. Kendi ifadesiyle söylüyorum; “kumar masası” kurulurken şartlarını net bir şekilde ortaya koyması gerekiyordu.

Kumar oynamayı bilmem. Ama oynayanları çok izledim. Kumar masası kurulduktan sonra bu masaya itiraz etmek, masayı devirmek, kartları savurmak ve masayı noter masası olarak tanımlamak doğru çıkışlardı. Ancak, bunları oyun başladıktan sonra yapmak yanlıştı. Anında İYİ Parti içindeki CHP’li Atatürkçüler ve Milliyetçiler rahatlamış; herkes “oh be” demişti. Umutları olan Sn. Akşener gereğini yapmıştı. Bu sevinç anlatılamaz.

Hatırlayalım, Sn. Meral Akşener, “Biz kumar masasında olamayız, burası noter masası, bize oyun kuruluyor” demişti. Daha başka bir sürü söz söyleyen Akşener 24 saat sonra “kumar masasına, noter masasına” “Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş Cumhurbaşkanı Yardımcısı olurlarsa dönerim” diyerek geri dönmüştü. Peki Sn. Akşener, bu zaman zarfında CHP’den ve Koalisyondakiler tarafından kendisine söylenen küfürler için ne diyecek? İYİ Parti Başkan Yardımcısı Ağıralioğlu, “ömrümüzde yemediğimiz küfrü 24 saat içinde yedik” ifadesini kullanarak bu duruma tepki göstermişti. İYİ Partililer CHP’lileri tanımış oldular.  

CHP ise şimdilerde HDP görüşmeleri için hazırlık yapıyor. CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu HDP’ye giderse Sn. Meral Akşener’in ne yapacağı merakla bekleniyor. Sn. Akşener’in, İstanbul’daki iş çevrelerine, halkına ve tabi ki Türk milletine bu dönüşü neden yaptığını açıklaması lazım. Özellikle masayı devirdikten sonra 24 saat içinde yaşananları anlatması lazım. Bir politikacı için bu kadar zikzak hayra alamet değil. Peki tüm bu olaylar kime yaradı derseniz, tabiî ki Cumhur İttifakı’na, Sn. Erdoğan’a yaradı. Çünkü halkın gözünde Tayyip Bey’in hala inanırlığı var. Görünen köy kılavuz istemez.

Sizinle bir mesele paylaşayım. Profesör bir öğrenciyi kürsüye çağırıp, “Anlat dersi” demiş. Öğrenci başlamış anlatmaya. Profesör, “Şimdi kürsünün üstüne çık ve devam et demiş; öğrenci kürsüye çıkıp devam etmiş. “Kürsünün üstüne bir sandalye koy, üstüne çık, öyle devam et deyince, öğrenci bunu da yapmış. “Şimdi sandalye üstüne tabureyi koy, devam et” demiş; öğrenci, düşmemek için hem dengesini kontrol edip hem konuşunca söylediklerinde tutarsızlıklar oluşmaya başlamış. Hoca dersi bitirmiş ve “İnsan yükseldikçe dediklerinde tutarsızlıklar olur, çünkü artık beyin söyleneni değil, bulunan yerden düşmemeyi önceler” demiş.

***

Çanakkale Savaşı Değil, Çanakkale Savaşları Yapıldı

 

18 Mart yalnızca Çanakkale Deniz Zaferi’ni değil, bir yıl süren tüm Çanakkale Savaşları’nı simgeler. Kafa karıştırmakta, çarpıtmakta ve kışkırtmakta uzmanlar…


18 Mart 1915 tarihli savaş Çanakkale Savaşları’nın ilkidir. Bu tarihte Çanakkale Deniz Savaşı kazanılmıştır. Doğru, deniz savaşında Mustafa Kemal yoktur. Ancak asıl savaş karada bir sene boyunca devam etmiştir. Doğrunun doğrusu ise şudur; Mustafa Kemal, 1915 yılının Nisan-Aralık ayları arasında 10 ay süreyle Çanakkale Kara Savaşları’nın her saniyesinde vardır. Anafartalar'da, Conkbayırı'nda, Arıburnu'nda, Seddülbahir'de ve diğer yerlerde.


Üst komuta kademesince düşmanın Saros Körfezi'ne çıkartma yapılacağı beklentisiyle hazırlıklar yapılırken, Mustafa Kemal dahiyane ön sezisiyle, saldırının Arıburnu sahillerinden gerçekleştirileceğini öngörmüş ve düşman saldırısını burada püskürtmüştür. Aynı başarıyı Anafartalar'da, Conkbayırı'nda da göstererek savaşın kazanılmasında en önemli faktör olmuştur. Ordu üst kademesine kalsaydı, bugün Çanakkale Zaferi diye bir zaferi kutlamamız mümkün olmayacaktı. Belki de Türkiye Cumhuriyeti diye bir ülke de olmayacaktı.

Bir kez daha tekrar edelim. Mustafa Kemal 18 Mart tarihli deniz savaşında yoktur. Ama, bir yıl devam eden ve zaferle sonuçlanan tüm kara savaşlarının kaderini tayin eden kahramandır.


Boğazı denizden aşamayan düşman, karada da büyük bir hezimete uğrayıp geri çekilmiştir. Mustafa Kemal, Çanakkale Kara Savaşları’nda gösterdiği üstün komuta yeteneğiyle halkın gönlünde kahraman olarak yer etmiş ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı halkın gönlündeki bu engin yeriyle başlatmış, kazanmış ve Atatürk olmuştur. 18 Mart, bir yıl süren tüm Çanakkale Kara Savaşları’nı simgeler. Dürüst olup tarihe ve kahramanlara saygı duyalım.

General Otto Liman von Sanders, Çanakkale Savaşları’nı yapan Osmanlı 5. Ordusu’nun
Alman komutanıdır. Mustafa Kemal, bu Alman generalin komuta ettiği 5. orduda yarbay ve bilahare albay rütbesiyle tümen komutanlığı yapmıştır. Liman Von Sanders bu görevinde yaşadığı anılarını "Türkiye'de Beş Yıl" adıyla bir kitapta yayımlamıştır. Anıları 1913-1919 yıllarını kapsamaktadır. Çanakkale Savaşları, bu anıların arasında önemli yer tutmaktadır. Anıların, "Çanakkale Muharebelerinin İkinci Dönemi" başlığı altında yer alan kısmında "25 Nisan sabahı 19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal'in kimseden emir almadan kendi kararıyla düşmanı nasıl püskürttüğünü ve daha sonraki başarılarıyla da savaşın kaderini nasıl değiştirdiğini" övgüyle anlatır. Okumayanlara Liman Von Sanders'in anılarını öneririm.


*Otto Liman von Sanders (1855-1929), Alman general ve Osmanlı mareşali.


*30 Haziran 1913 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Alman Askerî Misyon Başkanlığı’na atandı. Bu görevi icra ederken ayrıca 1. Ordu Komutanlığına atandı. 1915 yılında Gelibolu ve Çanakkale Boğazı'nı savunan 5. Ordu Komutanı olarak görevlendirildi. Bu görevindeki başarıları nedeniyle Osmanlı Ordusu'nda Müşir rütbesine terfi ettirildi. (Alıntı-Eski Aydın Valisi ve halihazırda Balıkesir Vali Yardımcısı olan Sn. Ömer Faruk Günay-Çanakkale Türk’ün Başkaldırışıdır)