Sadece sahurla başlayıp iftarla biten bir döngü mü? Yoksa ruhu titizlikle işlenmiş bir sabır, şükür ve merhamet mevsimi mi? Aslında Ramazan, açlığın yalnızca mideyle sınırlı olmadığını, asıl kıtlığın vicdanlarda saklandığını gösteren bir hakikat aynasıdır.

Değerli okuyucularım, bir Ramazan ayına daha çok şükür sağlıklı şekilde ulaştık. Bu vesileyle, hastalarımıza şifalar, ahirete irtihal eden başta Peygamber Efendimiz (sav) olmak üzere, Atatürk’ümüze, silah arkadaşlarına, şehitlerimize, annelerimiz ve babalarımıza rahmet diliyorum. Hepsinin mekânları cennet olsun.

 

Ramazan Ayı…

Sadece sahurla başlayıp iftarla biten bir döngü mü? Yoksa ruhu titizlikle işlenmiş bir sabır, şükür ve merhamet mevsimi mi? Aslında Ramazan, açlığın yalnızca mideyle sınırlı olmadığını, asıl kıtlığın vicdanlarda saklandığını gösteren bir hakikat aynasıdır.

Rabbimiz buyuruyor (Bismillahirrahmanirrahim): “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı ki takvâya erişesiniz.” (Bakara, 183)

Takva…

 

Yani kalbin Allah’a yönelmesi, nefsin tezkiye olması ve ruhun arınması. Peki, takva sadece aç kalmak mıdır? Tabii ki değil. Açlık, sadece mideye değil, vicdanlara da sirayet etmeli. Zira oruç, bir lokmadan mahrum kalmak değil, bir hakikate vasıl olmaktır.

 

Peygamber Efendimiz (s.a.v) uyarıyor: “Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine sadece açlık ve susuzluk kalır.” (İbn Mâce, Sıyâm, 21)

Ramazan sofralarına oturanlar ikiye ayrılır: Nimeti şükürle karşılayanlar ve sofraya konulanları hakkı görenler. Hayat gibi...

Kimi dualarla açar orucunu, kimiyse bolluğun rehavetiyle farkına bile varmaz fakirin sofrasında neyin olmadığını. Sofralar eşit değildir, çünkü insanlar eşit değildir; kimi alın teriyle kazanır, kimi başkalarının terini sömürerek…

 

Bugün ekonomik krizin orta sınıfı erittiği, yakın geleceğin de çok iç açıcı görünmediği günlerden geçiyoruz. Geçim sıkıntısının gölgesi mutfaklara düşerken, bir kilo etin, bir kutu sütün, hatta bir ekmeğin bile hesabının yapıldığı günleri yaşıyoruz. Market raflarında Ramazan bereketi değil, insanların umutsuzlukları var. Markete her gittiğimde tanıyanlar çevirip dert yanıyor: “Yaz Ahmet Ağabey bunları”. Ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Ekonomik sıkıntılar, raflardaki etiketlere kazınmış birer yara izi gibi. Bir kilo kıymaya yanaşamıyor insanlar. Bir kutu süt, bir çocuğun sağlığıyla eşdeğer tutuluyor. Ama bu açlık, sadece market raflarında değil, vicdanların köşelerinde de derinleşiyor.

 

Makamın Perdesi, İnsanlığın Körlüğü

Bugün nice makam sahibi, bulundukları yerleri nasıl elde ettiklerini unuttu. Kurnazlıkla eriştikleri koltuklarda, adaleti bir süs, bir aksesuar gibi taşır oldular. Dini kelimeler dillerinde gezinse de kalplerinde yankılanmadı. Yaptıkları işlerde İslam’ı göremez olduk. Namazlar bile gösterişin gölgesinde kaldı. Ne adalet terazisini ne kul hakkının vebalini umursuyorlar. Ve ne gariptir ki, adaleti tesis etmekle yükümlü olanlar haksızlıkları kanıksıyorlar. Şatafatın gölgesinde kendilerinin söyleyip kendilerinin dinlediği konuşmalar yapıyor; “SABREDİN!” diyorlar.

·         Sabır, adaletin olmadığı yerde mazluma biçilen kader değildir.

·         Sabır, haksızlığa direnmektir. 

·         Sabır, hangi makamdaysan, verilen yetkiyle çok olandan alıp olmayana ulaştırma çabandır. 

·         Sabır, ancak eşitler arasında nasihat olabilir.

·         Sabır, tokun aça söylediği değil, tokun, açın halini anlayarak yaşadığı bir erdemdir.

 

Ne garip! Yoksula sabır telkin edenler, servetlerini daha da artırma telaşında. Gösterişli sofraların başında, fakirin duasını dillerine doluyor ama o duaların içinde yer almadıklarının farkında bile olmuyorlar.

Ramazan Gösteriş Değil, Hakikattir

Ramazan, vicdanları derinleştirmesi gereken bir aynadır. Ne var ki bu aynaya bakanların çoğu sadece kendi suretleriyle meşgul. Lüks kır düğün salonları, lüks oteller, lüks lokantaların sahipleri, devasa iftar organizasyonları için rezervasyon almaya başladıklarını günler öncesinden ilan ettiler. Geçen sene görmüştük. Pahalı sofralar kurulmuş, gösterişli davetler düzenlenmişti. Ama açlığın ne olduğunu en iyi bilenler o mekanların kapısından içeri bile girememişti.  

Bu Ramazan’da, böyle lüks ve gösterişli işlere girişmeyeceklerini ümit ediyorum. Konunun takipçisi olacağım.

Tasavvufun büyük isimlerinden merhum Mahmut Esad Coşan Hoca Ramazan hakikatini şöyle dile getiriyor: “Ramazan, bedenin değil, ruhun gıdalanma zamanıdır. İnsan yemeği azalttıkça, gönlü nurlanır, gözü hikmet görmeye başlar.”

 

İşte Ramazan budur! Gözü açlığın değil, hikmetin doyurduğu, midenin değil, gönlün beslendiği bir rahmet mevsimi.

 

Paylaşmayan, gösteriş merakına giren, “hep bana” diyen, ülkemizde sayıları oldukça artan yoksulun derdiyle dertlenmeyen bir oruç sahibinin eriştiği sadece açlık olacaktır. Ve ne acıdır ki, bazıları bu en kalbi meselede dahi liderliği kimseye bırakmıyorlar. Para, makam, söz onlarda olsun istiyorlar. Ayrıca, en dindar, en Müslüman da kendileri. Hepsinin yalnızca kendilerinde olduğunu zannediyor; bizleri bu konuda da hor görüyorlar. Akıllarınca, en cennetlik de kendileri.  

Hakiki Oruç, Hakiki İmtihan

Birileri lüks sofraların başında, torpille kazandıkları servetleri içlerine sindirerek, diğer bazıları ise her gün hayatta kalma mücadelesi vererek oruç tutuyor. Bazıları ise adaletsizliklere karşı susmadıkları ve sorguladıkları için en olmayacak iftiralara maruz kalarak mahkemeler ve karakollarda oruç tutuyorlar. 

Herkes, "aman bana dokunmayan yılan bin yaşasın" mantığıyla günü kurtarmaya çalışıyor. Sonra da Ramazan güzellemeleri yaparak gönüllerini ferahlatıyor. 

Ama unutmayalım: Allah’ın huzurunda ne yediklerimiz ne içtiklerimiz, yalnızca niyetlerimiz ve yaptıklarımız tartılacak. Ramazan’ı yalnızca midemizi değil, vicdanımızı da arındırmak için bir fırsat bilelim. Oruç, yalnızca aç kalmak değil, adaletsizliğe, israfa, egoya ve bencilliğe karşı durmaktır. Geleceğini düşünerek haksızlıklara susmak değildir. 

Şu anda ülkemizde kimseye el açmamak için mücadele eden babalar çocuğu doysun diye sofrada yemek yemiyorken, anneler evlatlarını aç bırakmamak için gözyaşı içinde boş buzdolabının başında bir şeyler hazırlamaya çalışıyorken, siz neyin orucunu tutuyorsunuz? 

Bu Ramazan’da yalnızca sofralarımızı değil, gönlümüzü de bereketlendirelim. Bir lokmayı paylaşmanın hazzını, bir muhtacın elinden tutmanın huzurunu, dayanışmanın rahmetini hissedelim. Çünkü gerçek kazanç, organizasyonlarla düzenlenen iftar masalarında değil, gönüller, dualar ve iyiliklerde gizli.

Bayrama, birbirine sırtını dönmüş değil, dayanışma içinde, herkesin yüzünün güldüğü bir millet olarak girebilmek duasıyla… Allah oruçlarımızı ve dualarımızı makbul eylesin. Amin.    

Adalet Mülkün, Ahlakın Ve Güveni̇n Temeli̇di̇r
Makale: Adalet Mülkün, Ahlakın Ve Güveni̇n Temeli̇di̇r
İçeriği Görüntüle