Değerli okuyucularım, bu günlerde Aydınlı çiftçiler feryat içinde. Hem de ne feryat, anlatamam. Bu sene beklenen yağışlar olmadığı için zeytin gelişmedi ve hasadı yapılamadı. Aydın Valiliği, bu sene çiftçiye barajlardan ikinci suyun verilemeyeceğini açıkladı. Hayvancılık ve süt ile et üretimi için gerekli su olmazsa hayvancılık nasıl yapılacak, yem bitkileri nasıl yetiştirilecek?

Halihazırda tarımda her şey belirsiz. Bazı illerde, tarlalardaki sondaj kuyuları kapatılıyor; çiftçi feryat ediyor. Üretici nisan yağmurlarını bekliyor. Meteorolojinin 6 aylık raporları yağışların pek de olmayacağını gösteriyor.

Siyasetçilerimize buradan sesleniyorum: Çiftçiyle ilgilenin. Çiftçi size müthiş derecede kırgın ve kızgın. Etrafınızdaki ÇALI KAKICILARI sizi yanlış yönlendiriyor; bunu artık anlayın.

 

Sn. Özlem Çerçioğlu, “Aydın’a su sağlayan barajlarda 6 aylık suyumuz” kaldı diyor. Şehirde herkes vurdumduymazlık içinde.

Dünyanın dört bir yanında su kaynaklarının tükenişi, kuraklık ve susuzluk tehdidini her geçen gün daha da keskinleştiriyor. Bu küresel kriz, ülkemizin bereketli topraklarını da pençesine almış durumda. Yüzyıllardır medeniyetlere yuva olmuş Anadolu’nun insanlığa hayat veren ırmakları ve gölleri bugün susuzlukla sınanıyor. Aydın’daki barajların hızla boşalması da bu gerçeğin en acı yansımalarından biri. 

 

Su kıtlığı sadece doğayla ilgili değil. Tarımdan sanayiye, ekosistemden gündelik yaşama ve günümüz en büyük sorunu ekonomiye kadar her alanı derinden sarsan bir tehdit. Türkiye’nin tarım kalelerinden Aydın, bereketini toprağın altındaki sulara borçlu. Ancak, bu hayati kaynak her geçen gün daha da azalıyor. Su kıtlığı çiftçimizin alın terini çalıyor, ürün çeşitliliğini daraltıyor ve gıda fiyatlarını yükseltiyor. Bununla da kalmıyor; dereler ve sulak alanları kurutup ekosistemimizi de tehdit ederek biyolojik çeşitliliğimizi geri dönüşü zor bir noktaya sürüklüyor.

 

Bozdoğan ilçemizdeki Kemer Barajı’nın geçen yıl %32 olan doluluk oranı bu yıl %18’e düştü. Bu tablo, Nazilli ila Efeler arasındaki bölgenin sulanmayacağı anlamına geliyor. %16 doluluğa sahip İkizdere Barajı, Nazilli’ye kadarki araziyi sulayamayacaktır. Çine Barajı, %31’lik su oranıyla Efeler’den Söke’ye kadarki alanı sulamaya yeterli gelmeyecektir. Sondaj kuyularından çekilecek su, elektrik harcanarak elde edildiği için astarı yüzünden pahalı olacak; bu da çiftçiye zarar verecektir.  

  

Bu düşüş yalnızca soğuk rakamlardan ibaret değil; topraklarımız, üreticimiz ve geleceğimizin yükselen feryadı. Çiftçimiz, toprağı çatlayan tarlalarına baktığında, umutlarını gökyüzüne bırakmak zorunda kalıyor.

 

Bu karanlık tabloya karşı çözüm yolları da gündeme geliyor. Devlet Su İşleri (DSİ) son 18 yılda Aydın’ın su sorununu hafifletmek için 13 baraj ve 8 gölet inşa etmiş. Ayrıca, 94 adet taşkın koruma tesisiyle 113 yerleşim yeri ve 94 bin 719 dekar araziyi taşkınlardan korumuş. Ancak, bu adımlar tek başına yeterli değil. Kalıcı bir çözüm için Dalaman Çayı’nı Kemer Barajı’na bağlayan proje büyük önem arz ediyor. Bu projeyle 28 kilometrelik bir tünel açılarak çayın suları baraja aktarılacak ve böylece Aydın’ın tarımsal sulama ihtiyacı karşılanacak. Ne yazık ki, merkezi yönetimin bu elzem ihtiyacı yeterince gündemine almadığı aşikâr. İnatla bu meseleyi önlerine getirecek, hatta gözlerine sokacak vekillere ihtiyacımız var. Gerçi, Aydın’da bir havaalanı olmadığını dahi bilmeyen yetkililerden, bölgenin su krizine dair farkındalık ortaya çıkarmalarını beklemek iyimser bir yaklaşım olabilir. Oysaki bu proje, ancak siyasi iradenin kararlılığıyla hayata geçirilebilir. Bu nedenle, ilimiz milletvekillerinin bu meseleyi en güçlü şekilde gündeme taşıması şart.

Aydın Su ve Kanalizasyon İdaresi (ASKİ) su kaynaklarının korunması için farkındalık yaratmaya çalışıyor, su tasarrufu konusunda bilgilendirici çalışmalar yürütüyor. Ayrıca, su kaçaklarının önlenmesi, arıtılmış suların yeniden kullanılması ve tasarruf bilincinin artırılması gibi konulara da odaklanıyorlar.

 

Ancak, bu çalışmaların sahadaki yansımalarına bakıldığında, etkili bir sonuç alındığını söylemek mümkün değil. Bu bağlamda kamu kurumlarının yanı sıra vatandaşın da sorumluluk üstlenmesi gerekiyor.

Peki Neler Yapılmalı?

 

Altyapı Yatırımları: Dalaman Çayı Projesi’nin hızlıca tamamlanması ve benzeri projelerin ivedilikle hayata geçirilmesi.

 

·         Su Yönetimi: Su kaynaklarının etkin ve verimli kullanımı için modern sulama tekniklerinin teşvik edilmesi, vahşi sulamanın tamamen bırakılması.

 

·         Farkındalık Oluşturma: Su tasarrufu konusunda halkın bilinçlendirilmesi, suyun değeri ve korunması üzerine eğitim programlarının yaygınlaştırılması.

·         Ar-Ge Çalışmaları: Su verimliliğini artıracak yeni teknolojilerin araştırılması, geliştirilmesi ve uygulanması.

Sevgili okurlarım, yazılarımı yazarken önce sokağın nabzını tutar, ardından titizlikle araştırmalarımı yapar ve bilgi ve düşüncelerimi sonra sizlerle paylaşırım.

 

Aydın’ın su krizi hakkında yaptığım araştırmalarda, bu konuyu gerçekten ele alıyorlarsa bile, siyasetçilerimizin yürüttükleri çalışmaları kamuoyuyla açık şekilde paylaştıklarına dair bir bilgiye ulaşamadım.

 

Ancak, içeriği belirsiz fazlaca ziyaret fotoğrafına rastlıyoruz.

Sevgili siyasetçilerimize bir hatırlatma yapmak isterim: Nasıl ki seçim dönemlerinde vatandaşın oyu sizin için kıymetliyse, attığınız her adımda kamuoyunun talebi ve ihtiyacı da en az o kadar önemli. Avrupalı siyasetçilerin en büyük gücü liderlerine duydukları itaatten değil halklarının desteğinden kaynaklanıyor.

 

Seçim zamanı vatandaşın kapısını çalanların, krizlerde de onların seslerini silah olarak kullanması gerekiyor. Artık içi boş ziyaret, iftar sofrası ve cenaze fotoğraflarına karnımız tok! Eğer bir projeyi hayata geçiremeyecekseniz, görüşmelerinizin amacını kamuoyuyla paylaşmayacaksanız, lütfen poz vermekten de vazgeçin!

Özetle, su hayattır, geleceğimizdir!

 

Sevgili okurlarım, konuya duyarsız kalmayı ya da çalışmalarını sır gibi saklayan kıymetli siyasetçiler ve milletvekilleri…

 

Şunu unutmayın ki; su yalnızca bir kaynak değil, yaşamın kendisidir. Bir yol ya da bina projesinin aksine, tartışmasız bir zorunluluktur. Toprağımızın bereketi, çocuklarımızın geleceği, kadim kültürümüzün devamlılığı suya bağlıdır.

 

Gelin, kalan suyumuzu koruyalım, israf etmeyelim ve hep birlikte geleceğimize sahip çıkalım.

Çünkü su hayattır.

Çünkü su umuttur.

Çünkü su biziz.

Devleti̇n Eli̇, Adaleti̇n Gölgesi̇ Makale: Devleti̇n Eli̇, Adaleti̇n Gölgesi̇