Devlet/iktidar; bütün yurttaşları ve onların gelecek arzularına yönelik, eşit hukuk ilkelerine zorunlulukla bağlı olmanın yanı sıra sorumluluğunu ahlaki ödev olarak görmekle de yükümlüdür.

Bu yükümlülükler, seçilmesi vesilesiyle tevarüs/intikal eder.

Devleti yönetenler, hiçbir şekilde keyfi davranma hakkına sahip olamazlar.

Keyfi davranış zorbalıktır.

Toplum adına verilen yetki, mutlaka başka kurumlar tarafından denetlenmelidir.

Denetlenmenin sadece sandıkla yapılması da yeterli değildir.

Yeterli görmenin mahzurları vardır.

Bu bakımdan modern devlette, birbirini denetleyen; yasama, yürütme ve yargı mekanizmaları işler vaziyette olmalı, yapılanlar hakkında kamuoyunun sağlıklı bilgiye ulaşması için bağımsız ve özgür medya şarttır.

Demokratik sistemde seçimler yoluyla elde edilen çoğunluk iktidarının tiranlığa dönüşmemesi ancak denge-denetleme kurumlarıyla mümkün olur.

Sandıktan çıkan sonuçlar "Milli İrade"dir.

Milli İradede dediğimizde sadece iktidar değil, muhalefetin görevi de ortaya çıkar.

Siyasette muhalefet, yasama faaliyetlerinde ve yürütmenin yaptığı icraatları denetlemekle yükümlüdür.

Zira "Çoğunluk tiranlığı" genellikle muhalefeti yok sayarak kendini gösterir.

Ve elde ettiği yürütme gücüyle denge ve denetleme kurumlarını baskılayarak tahakküm kurar.

Böylece demokratik mekanizmalar kullanılarak demokratik sisteme taammüden kast edilmiş olur.

Siyaset kurumunun ve siyasetçinin ilk görevi bu sistemin yaşamasını sağlamaktır.

**** ****

Hafta içinde Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan tabiplere makamıyla uygunluk arz etmeyen bir üslup kullanarak "Giderlerse gitsinler" şeklinde sözler sarf etti.

Bununla da yetinmedi, "O hastaneleri kim yaptı?

Biz yaptık.

Sizi kim okuttu?

Devlet" diyerek doktorların sahip oldukları diploma ve mesleklerde kendilerinin ve ailelerinin emeğini yok saymıştır.

Sanırsınız ki, bu ülkede devletin imkânları milletten alınan vergilerle değil de gökten zembille indi, yönetenler devletin gelirlerini milletten elde etmedi.

Yahut doktorların aileleri yok, hepsi yetiştirme yurdunda tamamen devlet imkanlarıyla okudular.

Aslında bu üslup toplumsal ayrışmanın ötesinde doktorlarla partili taraftarlarını karşı karşıya getirmeye yöneliktir.

Yine bu üslupla doktorlar, "şeyleştirilmekte" Cumhurbaşkanı kendisini toplumun efendisi/sahibi olarak görmektedir.

Şu kadarını söyleyelim.

Siyasal sorumluluk, bu anlayışla yerine getirilemez.


 

OYLARIN EŞİTLİĞİ ÜZERİNE

Zaman zaman bazı kişiler tarafından herkesin tek oya sahip olmasının eleştirilerini duyuyoruz.

Diyorlar ki, "Benim oyum; köydeki çoban, cahil bir yaşlı vb. kişilerin oyuyla bir mi olacak?"

Evet! Demokrasilerde bu böyledir.

Zira devletin kişiler hakkında oy ağırlığını tartacak terazisi yoktur ve böyle bir yolla oy ağırlığını tespit etmesinin doğuracağı sakıncalar, yurttaşların eşit oy kullanmasından daha fazla sisteme zarar verir.

Demokratik sistem içinde şikâyet edilen "eşitsizliğin" giderilmesinin en sağlıklı yolu, kişilerin demokrasi ve ülke yönetiminde daha etkili olması ve siyasi partilerde görev almalarıyla şikâyete konu "eşitsizliğin" giderilmesi mümkün olabilir.

Kendini diğer insanlardan daha yetkin ve bilgili sayanların önünde "eşitsizliği" gidermek için siyasal partiler vardır.

Siyasi partiler aracılığıyla iddia ettiği "eşitsizliğin" giderilmesi, seçmene düşüncelerini anlatması ve kabul ettirme imkânıyla mümkün olur.

Bunun için kişiler, sistemin başat aktörü siyasi partilerde etkin rol almalı, iddiaları için toplumsal destek aramalı, bilgi ve birikimiyle verilen oyun ötesinde projeler üreterek sistemde etkin olmalıdır.

Demokrasilerde oy vermek süreç değil, sonuçtur.

Sonuçları belirleyenler, oy veren seçmenlerden ziyade, topluma öneri sunan, onların rızasını ve oylarını alan önderler ve partilerdir.

***

ALTI PARTİ NE İSTİYOR?

Son günlerde altı muhalif siyasi parti tarafından topluma sunulan "Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme" toplumun gösterdiği ilgi çok önemli.

İktidar tarafının ileri sürdüğü "Beş benzemezler" küçümsemesi iktidarın yaşadığı korkuyu bastırma çabasından ibarettir.

Otoriterlik konusunda birlik olan iktidar ve ortakların son beş yılda ülkemizi getirdiği yer ortada…

İç ve dış düşman, pandemi gibi gerekçeler iktidarın yaşattığı sıkıntıların sebebi değildir.

Ülkenin sorunları karşısında altı partinin ortaya koyduğu teşhis doğrudur.

Ülkenin en önemli kaybı hukuk ve liyakatli yönetimin terk edilmiş olmasıdır.

Altı partinin, sistemin omurgası diyebileceğimiz hukuk ve liyakatle başlangıç yapmaları doğrudur.

Toplumun beklediği, gündelik hayatı zehir eden ekonomik sorunların, üretim, tarım vb. alanlarda somut anlaşılır projelerle desteklenmesidir.

"Beş benzemez" eleştirisine gelince, toplumda renklerin varlığı zenginlik,

tek renklilik ve herkesin birbirine benzemesi ise fakirliktir.

Aslında "Beş benzemez" söyleminin arka planında toplumu "tek tipleştirmek" arzusu yatmaktadır.

Tek adam yönetiminden sonra tek tip toplum arzusu; adalet, demokrasi, refah, eşit yurttaşlık, temiz siyaseti öldürme arzusunu içermektedir.

Yönünü Geleceğe çevirenler, geçmişin despotik, otoriter düzenlerine fırsat vermeyecek, demokrasiyi yaşatacaktır.

Yapılacak seçimlerde; Adalet, Demokrasi, Refah, Eşit Yurttaşlık, Temiz Siyaset,

ya da, mevcut halin toplum üzerinde ağırlığını ve rengini koyulaştırması ve otoriterliğin kurumsallaşmasının kararını vereceğiz.