Her yıl yapılan cumhuriyet kutlamalarının birini daha yaşadık.

Ülkede yaşanan ayrıştırıcı siyaset,

hem Türkiye, hem Kıbrıs kutlamalarında kendini gösterdi.

Törenler sırasında Anıtkabir'e, Sözcü, Anka haber ve Cumhuriyet gazetelerinin alınmaması güne damgasını vurdu.

Eskiden Akit,Yeni Şafak, Milli Gazete sakıncalı görülür alınmazdı.

KKTC'de ise, geçmiş Cumhurbaşkanları dahil Türkiye'deki iktidarın uyguladığı politikalar ile çelişenler törenlere davet edilmemiş.

Devlet tarafından organize edilen törenlerin nasıl siyasallaştırıldığını böylece bir kez daha görmüş olduk.

98 yıllık cumhuriyetimiz var, imparatorluk bakiyesiyiz ama hala oturmuş bir kamu düzeni ve protokol anlayışımız yok.

Protokollerde bile hesaplaşma peşindeyiz.

98 yıldır birbiriyle kavga eden "Rövamşizmden" beslenen; siyaset, kamu bürokrasisi, akademik dünya, sanat çevreleri, edebiyatçılar ve bunları hem besleyen hem bunlardan beslenen "Zehirli dile" sahip, sürekli bu dili kullanan, akıl yerine duyguları istismar etmeyi seven tarafların uygulamalarına şahit oluyoruz.

Bu taraflar;dindar, laik, milliyetçi,

batıcı, kentli, köylü, modern olabilir.

Hepsinin ortak tarafı, duygu suistimali üzerinden beslendikleri sosyolojiyi kışkırtmak, destek aramak ve ele geçirdikleri iktidar gücüyle "Öteki" ilan ettiklerini dışlamak, düşmanlaştırmaktır.

Tabi bir de bunların kavgasından, ayrılığından beslenen, kendilerini cumhuriyetin gerçek sahibi gören "imtiyazlılar" var.

Biliyoruzki, cumhuriyet sadece bir yönetim modeli değil, "Aydınlanma" projesidir.

Batıda cumhuriyet rejiminin doğurduğu sonuçlar bunu söylüyor.

Batıda aydınlanma süreci;cumhuriyet anlayışını, yönetim biçimini doğurmuş, halkın üzerinde tahakküm kuran kilise ve aristokrasiye karşı cumhuru öne çıkarmış ve yurttaşları egemen kılmanın yolunu aramıştır.

Fransız devriminin doğurduğu sonuç;cumhuriyet anlayışının egemen olması, Milli Devletlerin ortaya çıkmasıdır.

Batılı halklar, kilise ve aristokrasiye karşı çetin bir mücadele vererek bu iki kurumun baskısından kurtulmak için özgürleşme mücadelesi vermiş, bu mücadeleden yurttaşlık hakları ve özgürlük talepleri güçlenmiştir.

Bizim gibi ülkelerde bu mücadele verilmeden imparatorlukları/kurulu düzenleri kurtarma ve koruma yolları aranmıştır.

Din ile ilgili kısmına gelince de "İslamda ruhbanlık" yoktur diyerek din adına oluşan kurum, kültür ve geleneğin yönetimler üzerinde baskıcı olmadığı tezi ileri sürülmüştür.

Toplum ve devlet yönetimi üzerinde yapılacak her çaba "Reformistlikle" yaftalanmış, aklın rehberliğinin önü, "Gelenek ve kültür" gerekçesiyle kapatılmıştır.

İmparatorluğun güçten düştüğünü ve hareket kabiliyetinin kalmadığını gören Osmanlı subayları, bürokrasisi ve aydınlardan bazıları içine düştüğümüz durumdan kurtulmak için yeni yol aramış ve Milli Mücadeleyi başlatmışlardır.

Cumhuriyet fikri, bu mücadelenin sonucu ortaya çıkmıştır.

Yani cumhuriyetin yönetim anlayışı, batıda yaşanan fikri arayışlar yaşanmadan gündemimize zorunlu olarak girmiştir.

Batıda cumhuriyet fikri, aydınlanmanın sonucu iken, bizde sadece yönetim biçimi olarak ortaya çıkmıştır.

Bu ahval ve şerait içinde cumhuriyeti kuran irade "Muassır medeniyet seviyesine ulaşma" yolunda batılı milletlerin gittiği yoldan yürümeye yönelmiş "Aydınlanma" yolunda adımlar atmış, toplumu ve bireyi dönüştürme ülküsüyle devlet gücü ve imkanını devreye sokmuş, toplumda rahatsızlık oluşturacağını bile bile

"Devrimler" yapmıştır.

Bu çabaların bazı sıkıntılar doğurduğu aşikar ve sıkıntıların "Cumhuriyet karşıtlığı" olarak görülüp, irtica (geçmişi istemek)faaliyet olarak suçlandığını, vatana ihanetle eşdeğer tutulduğunu bilmeyenimiz yok.

Yaşanan bu süreci Alman Nazizmi ve İtalyan Faşizminin kirlettiği ise ayrı bir bahis olduğundan oraya girmiyorum.

Kısaca özetlersek, cumhuriyet dönemi siyasi tarihimiz, bir yönüyle bu kavganın tarihidir.

Cumhuriyet ve millet bu kavganın arasında sıkışıp kalmıştır.

Oysa, siyasi tarihimizi incelediğimizde doğrudan cumhuriyet düşmanlarına rastlamak pek mümkün değildir.

Ancak, cumhuriyet adına yapılanlara itiraz edenler, kimi zaman "mürteci"(geçmişi özleyen/isteyenler) olmakla, kimi zaman değişik sebeplerle ihanetle suçlanmıştır.

Peki niye böyle oldu?

Suçlamaya maruz kalanların yönetim biçimi olarak cumhuriyetle bir sorunları mı vardı?

Hayır! yoktu ama yönetimin yapmak istediği "Aydınlanma" çabasına itirazları vardı.

Dindarlar itirazlarını ise, "Din elden gidiyor, bizi cavurlaştıracaklar, ahlaksızlaştıracaklar" korkusuyla yapıyor, böylece yeni yönetim ve yaptıklarına karşı çıkıyorlardı.

Nihayetinde Cumhuriyetimiz "Rövanşizmin" kıskacında bugünlere kadar geldi.

Aslında anadolu insanının, cumhuriyetle bir sorunu yok ama, onun adına siyaset yapan, yazan çizenlerin kavgasına malzeme edildiği de bir gerçek.

Cumhuriyet tarihimiz boyunca bu kavganın mağduru hep anadolu insanı oldu.

Kimi zaman "Laik zorbalık/otoriterlik, kimi zaman muhafazakar zorbalık/otoriterlik" adına türlü zorluklarla karşı karşıya kalan halk türlü bedeller ödemiştir.

Dindar yurttaşlarımıza şunu söylemek lazım.

İslâm bize formel bir yönetim biçimi sunmaz ve dayatmaz.

Bunun yerine aklın ışığında ve toplumsal faydanın elde edilebilmesi için;istişare,

liyakat, ahlak, adalet, vicdan, rıza ve sözleşmeye dayalı yönetim önerir.

Toplumsal rıza ise bizi;birlikte yaşama ve ortak gelecek arayışına yönlendirir.

Medine'de kurulan devlet yönetimiyle Hz. Muhammed bunun nasıl yapılacağını

göstermişti.

Samimi dindarlar için alınacak bir model varsa o da "Medine yönetim modelidir."

Emevi, Abbasi, Fatımi, Selçuklu, Osmanlı vb. yönetimler sadece tarihsel vakıadır.

Model olarak alınmasının İslamla alakası olamaz.

Aydınlanma ise, müslüman topluluklar için tarihsel zorunluluktur.

Madem İslamda ruhbanlık yok ve madem İslam, sosyal hayat için doğmalar önermez o halde korkulacak birşey yok ve müslümanlar özgürlükçü yaklaşımla "Rövanşizm" üzerinden siyaset yapanlarla arasına mesafe koymaktan çekinmemeli, toplumun gelişmesi ve adil yönetim arayışına destek olmalıdır.

Bütün toplumlar gibi, toplumumuzda özgürlükçü tutum sergilemeli, bu çabayı yöneticilerinden de beklemelidir.

Cumhuriyet;bütün farklılıklarına rağmen, toplumu eşit haklara sahip olarak görmek ve kamu düzenini buna göre inşa etmektir.

Demokrasi, Özgürlük, Hukuk, İnançlara saygı, Adalet, Eşit yurttaşlık, Adil bölüşüm, Refah, Kalkınma, İç ve Dış politikada barıştan yana olmak, demokratik devletin temel esaslarıdır.

Cumhuriyet her hal ve şartta "Rövanşistlerin" ördüğü zulüm sarmaldan çıkarılmalıdır.

Bunu başarmamız mümkün!