Meşhur bir motto var "Kendin ol" diye.

Kendin olmak sözünün ilk bakışta afilli bir tarafı var.

Peki, bir insan ne yapar, nasıl davranırsa kendi olabilir?

Ve bu mümkün mü, öyle birdenbire olunabilir mi?

Kişinin kendi olmasından murad nedir?

Kişi kendini oluşturacak, şahsiyetini inşa etmek için neler yapmalıdır?

Biyolojik ve fiziksel açıdan herkesin biricik olduğu muhakkak.

Hiçbirimiz birbirimize tıpatıp benzemeyiz.

Bu sebeple biyolojik ve fiziki farklılıklarımızı birilerine ispat etmeye ihtiyaç duymayız.

"Kendin ol!" sözünden murad, kişilik inşasına çağrı, başkasına özenmemek, öykünmemeye yapılan vurgudur aslında.

O halde soru şu; insan bilgi, bilinç ve görgüyle donanmadan kendini inşa edebilir mi?

Bu soruya evet demek, hayli zordur.

Bireye yapılan "Kendin ol" çağrısı; ailenin, çevrenin, toplumun vb.. birçok faktörün etki alanından kurtulma, onların istediği gibi davranmaktan vazgeçmek, yine onların senin için çizdiği sınırların, oluşturdukları konfor alanlarının dışına çıkman için yapılmış olmalıdır.

Bireyin bunu yapabilmesi için kesinlikle bilgiye, bilince, görgüye, düşünmeye, muhakeme etmeye, cesur kararlar almaya, o kararları hayata aktaracak mutedil yol bulmaya, aile, çevre ve toplumla; seviyeli, barışçı yol bulma iradesi göstermesini gerektirir.

Hepimiz doğumumuzdan itibaren bizden öncekilerin muhatap olduğu gibi değişik, din veya ideolojilere dayalı üretilmiş kültürün içine doğarız.

İlk öğretmenimiz haliyle annemiz ve içine doğduğumuz ailemizdir.

Sonra aile dışındaki çevremiz, mahallemiz ve tabi bizden makbul vatandaş yahut teba olmamızı isteyen, kendini hayatımızın her alanında hissettiren devletin etkisiyle tanışırız.

Tabi bir de, benzer değer yargılarıyla yoğrulmuş toplumun varlığı da bizi sınırlar.

Sınırları belirleyen aslında gelenek ve kültürdür.

Bütün bunlar, bireyin kendisi olmasının önünde engel teşkil etmektedir.

Birey, bağımsız hareket etmek istediğinde tabii olarak bu duvarlarla ve çitlerle kuşatıldığını hisseder.

Bu sebeple, duvarlar ve çitlerin oluşturduğu psikolojik bariyerlerden, içine doğduğumuz; aile, toplum ve devlet tarafından doldurulan "bagajlardan" kurtulmamız gerekir.

Ama bir çoğumuz buna ihtiyaç duymadan ömrümüzü tamamlar gideriz bu dünyadan.

İlahi yaratıcının verdiği özgürlük alanı başkaları tarafından "düzen ve uyumlu olmak" adına işgal edilir.

Hiçbirimiz bundan muaf değiliz.

Seçimlerimizden sorumlu olduğumuz evreye eriştiğimizde kendimizi inşa ve ifade etme hakkına ancak kavuşabiliriz.

Anarşi ve kaos oluşturmadan, kendimiz olma, toplumsallaşma ve barışcıl olmak sorumluluğumuz var.

O halde; içine doğduğumuz ailemiz veya dışımızda ve birlikte yaşadığımız insanlara "Ben böyleyim, ister kabul edin, ister kabul etmeyin!" diye meydan okumakla barışçıl olamaz ve toplumsal uyumu sağlayamayız.

Böyle bir tavır öncelikle kişinin kendi hayatını zehir etmesiyle neticelenir.

Bireyin kendisi olabilmesinin en önemli göstergesi, edindiği doğruları toplumun aksine, hayatında uygularken bile saygınlığını korumasıyla mümkün olur.

"Kendin ol!" demek farklılığını saygınlığını koruyacak şekilde "Kişiliğini inşa et!" demektir.

Bilgi, bilinç, emek ve iradeyle inşa edilen kimlik, elbette kıymetlidir ve kıymet görmeyi de hak eder.

Bu zahmete katlanmadan gösterilecek kendin olma çabası toplum tarafından alaya alınmaya ve yine toplum tarafından dışlanmaya mahkumdur.

Bunu göze almanın riskleri vardır ve bu riskleri göze almak kişiye itibar kazandırmaz.

Böyle davranmak kişiye itibar kazandırmadığı gibi kişilik sahibi de yapmaz.

Aslında bir başka açıdan bakacak olursak kendi olma arzusu kişiyi kısıtlayan bir arzudur aynı zamanda.

Çünkü kendi olma gayesi insanı sınırlandıran, bir amaca yönlendiren, o amaç doğrultusunda eylemde bulunmayı zorlar.

Bu istek, insan zihninde uyanmaz ve o statik potansiyel faaliyete geçmezse kuru bir arzudan öteye geçmez.

Bizi oluşturacak bu potansiyel, toprağa tohum atmak gibi değerlendirilmelidir.

Tohum toprakla buluştuğunda, tohumda var olan potansiyele can veren toprak gibi insan zihninde oluşan statik potansiyel, kendi olma, biricikliğini ortaya çıkarma arzusu da amacına uygun olarak kişilik inşasının gereklerini yerine getirmiş olur.

Kişilik inşasının en önemli göstergesi sosyal bir varlık olan insan için kesinlikle toplumsallaşmaktır.

Evet, birey için kendi olmak insanlaşmak ve toplumsallaşmaktır.

Ancak böylelikle bu faaliyet, bireyi sürü ve başkası olmaktan kurtarır ve kendi olmasını sağlayabilir.

Nasıl toprağa atılan tohumla, topraktaki potansiyel birleştiğinde ortaya kıymetli ürünler ortaya çıkıyorsa, kendi olma arzusu taşıyan kişi, bedeni ve ruhunda taşıdığı potansiyellerden kişisel haz aldığı gibi, türdeşi insanlar tarafından da itibar görecektir.

Hülasa; insan kendi olmak istiyorsa bu arzusunu ortaya çıkaracak;bilgi, bilinç için emek ve çaba ortaya koymalı, bencillik ve bedensel arzulardan ziyade kendi olarak ruhsal potansiyellerini destekleyerek ötekiyle nitelikli ilişki kurup sosyalleşmeli ve toplumsallaşmalıdır.

Bireyler, elbette kendi kalarak bu mücadeleyi kazanabilirler.

Yani sürü veya başkası olmaktan kurtulur, kendisini inşa edebilir.

İnsan bunu yapmakla yükümlüdür ve başarma potansiyeline sahiptir.

"Kendin olmak" aylaklık, serserilik, aykırılık değil, insanileşmek ve şahsiyet sahibi olmaktır.

Kişi bu yolda gereken cesaret ve kararlılığı gösterebilmelidir.

Çünkü, kişilik inşasında; Bilgi, bilinç, gaye ve emeğin tamamlayıcı unsuru cesaret ve kararlılıktır.