Geçtiğimiz hafta en çok Gürsel Tekin üzerinden HDP'yi konuştuk.

Altılı masa, ülke sorunlarına dair işbirliği arayışına girdiği, ortak hareket etme iradesini dillendirmeye başladığı günden beri iktidar mensupları tarafından değersizleştirmek, Altılı Masayı dağıtmaya yönelik bir takım spekülasyonlara başvurmaya, otoriter, tahakkümcü siyasetini sürdürmek için, bütün yalanlamalara rağmen HDP'yi masaya dahil etmeye çalışıyor.

Amacı Altılı masayı yediye yükseltmek değil, tam aksine o masada anlaşmazlık çıkarmak.

Bu amaçla kendisinin dahi inanmadığı ve hatta olmasını istemediği bir politika sürdürüyor.

Dertleri muhalefet blokunu parçalamak.

Bunu görmemek için siyaseten kör, sağır ve düşünen bir akıldan yoksun olmak, yahut tarafgirlik hastalığına yakalanmış olmak gerekir.

HDP'liler deseler ki, "Biz 2023 seçimlerinde tercihimizi Erdoğan'dan yana kullanacağız" bütün kavga bitecek.

O zaman iktidar sözcüleri, "İktidar tüm toplumu kucaklayan politikalarıyla Kürt sorununu çözecek, en güçlü politik odaktır" diyerek ve birden "Barış ve kardeşlik havarisi" kesilecektir.

Her neyse, HDP ne yapacağı üç aşağı, beş yukarı belli olan, üçüncü bir ittifak içinde yer almasına rağmen, iktidar HDP üzerinden kavgayı sürdürmek istiyor.

Bu haliyle de, HDP'nin ülke siyasetinde belirleyiciliği artarak devam ediyor.

Siyasetle ilgilenen herkes biliyor ki, Altılı Masa bileşenleri arasında HDP yok.

HDP'nin bu masada olmayışı bazı muhalif çevreler; yazar, sanatçı, akademisyen, iş çevresi tarafından sorgulanıyor ve Altılı Masa bileşenlerine "Madem demokrasi, özgürlükler, hukuk devleti vb. mücadele veriyorsunuz ve madem %50+1'i sandıkta bulmanın ötesinde Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçmek istiyorsunuz, masada niye HDP yok?" diye soruyorlar..

Geçtiğimiz hafta CHP'li Gürsel Tekin farazi bir bir soruya farazi cevap sadedinde "HDP'ye de Bakanlık verilebileceğini" söylemiş.

Bu söz üzerinden bir haftadır kıyamet koparılıyor.

Öncelikle şunu söylemek gerekir.

HDP yasalara göre meşru ve seçmen desteği bakımından da Milli İrade'nin tecelli yeri mecliste 3.Parti durumunda ve

Ak Parti ve CHP'den sonra en fazla sandalyeye sahiptir.

HDP diğer partiler gibi mecliste bütün faaliyetlere katılmakta, komisyonlara üye vermekte.

Bu haliyle HDP'nin meşruiyet sorunu yoktur.

HDP'siz siyaset arzulayan, HDP'yi siyasi cüzzamlı muamelesi yapan partilerden hiçbiri HDP'nin üye verdiği komisyonlara üye vermemek gibi bir tercihte bulunmamaktadır.

Bugüne kadar böyle bir iradeye şahit olmadık.

Yani mecliste yasama, araştırma ve soruşturma komisyonlarında birlikte çalışmalar devam etmektedir.

HDP'yi düşmanlaştırarak siyaset yapmak doğru olmadığı gibi rasyonel de değildir.

Siyasi çizgi ve duruşları HDP ile taban tabana zıt görüşlere sahip partiler olabilir.

Buna rağmen halkın tercihine göre mecliste çalışmak, ülke sorunlarına çözüm aramak, hatta milletin kararına göre ülke yönetiminin belirlenmesinde katkı sunmak, seçilmiş parlamenterler ve partilerinin asli görevidir.

7 Haziran seçim sonuçlarına göre çoğunluğu alan Ak Parti hükümet kuramayınca seçim kararından sonra anayasaya göre zorunlu olarak kurulan hükümette mecliste grubu bulunan partilerden bakan alma zorunluluğuna istinaden ülkeyi seçime götürecek hükümette HDP ve MHP'de bakan vermiş, Bahçeli'ye rağmen kabinede görev alan Tuğrul Türkeş partisiyle yollarını ayırmak zorunda kalmıştı.

Neymiş efendim.

Şartlar zorlarsa HDP'den de kabineye bakan almak gerekiyormuş.

Bir defa şunu bilelim ve kabul edelim.

Burada keyfilik olmaz.

Herkes bunu bilerek konuşmalı.

Yasanın meşru saydığı, milletin seçerek yetki verdiği partiyi düşmanlaştırmak doğru değildir.

HDP yasal zeminde meşrudur ve öyle muamele görmelidir.

Siyasi olarak çok farklı düşünseniz bile, bu böyledir.

HDP'nin terörle bağlantısı varsa güvenlik birimleri ve yargı gereğini yapar, yapmıyorsa terör isnadında bulunanlar ama şahsen, ama kurumsal olarak suç duyurusunda bulunarak yasal süreci başlatırlar.

Sadece suçlamak doğru değildir.

Başka partiler yahut siyasi düşünceye mensup kişiler; yurttaşların ülkeyi sevme şartlarını belirleme hakkına sahip değildir.

Yine hiçbir yurttaşın ülkesini sevdiğini hiçbir zümre ve kişiye tescil ettirme yükümlülüğü de yoktur.

Hepimiz, anayasamızda yazıldığı haliyle eşit yurttaşlık hakkına saygılı olmak zorundayız.

Bireysel olarak isteyen istediğini ölümüne sevebilir, ama sevdiğini başkalarının da sevmesini zorlayamaz.

Bunun milliyetçilikle alakası olmadığı gibi  hukukla da alakası yoktur.

Kendi hakları, özgürlükleri için ülkede hukuk diye bağıranlar siyasi hasımları için hukuksuzluk isteyemez.

Değilse adama sorarlar.

"Nerede kaldı hukuk, özgürlük ve eşit yurttaşlık talebiniz?" diye.

Özellikle 28 Şubat mağduriyeti üzerinden siyaset yapan Ak Partililer tutarlı olmak zorundadır.

Geçen hafta bir de 9 Eylül kutlamaları ve Tunç Soyer'e linç kampanyası vardı.

Biraz onu da değineyim.

Ağustos ayı milletimiz için zaferler ayıdır.

Birinci Dünya savaşından sonra galip devletler tarafından ülkemiz işgal edilmiş ve topraklarımızı aralarında paylaşılmışlardı.

Bu süreçte İstanbul yönetimi/Osmanlı ailesi de günü kurtarma derdine düşmüş işgalcilerle baş edecek gücü kendinde görmediği için teslim olmuştu.

Anadolu halkı ise direniş yolları arıyordu.

Ülkeyi düştüğü durumdan kurtarmak için doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde hasılı her yerde işgalci ve onlara yardımcı olan yerli halklara karşı, kıt imkanlara rağmen çetin mücadele kararları alınıyor, İstanbul hükümetinin kararlarına uyulmuyordu.

Anadolu’da bulunan askeri birliklerin çoğunluğu halka destek veriyor, kimi yerlerde örgütlenmeye destek vererek direnişin ateşini yükseltiyor, çeteleri mücadeleye dahil ediyordu.

Milli mücadele ateşini yakanlar, İstanbul hükümeti tarafından isyancı ve bozguncu ilan ediliyor, en şiddetli şekilde cezalandırılacağı ferman buyuruluyordu.

Hakkında ferman çıkarılanlardan biri de Mustafa Kemal'di.

Mustafa Kemal ve Kuvvacılar Anadolu’daki düzensiz güçten düzenli birlikler kurdu ve İstiklal ateşini gönüllerde alevlendirerek işgalcileri ülkeden kovdular.

Bu mücadele sürecinde saray politikalarının destekçileriyle de mücadele ettiklerini biliyoruz.

9 Eylül tarihi bu mücadelenin zaferini tescil etmiştir.

Ege bölgesinde verilen İstiklal mücadelesinin zaferinin mührüdür 9 Eylül.

Bugünü kutlamak için İzmir Büyükşehir Belediyesinin yaptığı etkinlik ve o etkinliğe halkın katılımı muhteşemdi.

Bu muhteşem kutlamadan memnun olmak yerine iktidar mensupları "Osmanlı düşmanlığı" tevziratı yapıyorlar.

Arkadaş, biz İzmir'de kime karşı galip geldik?

Yunan ordusuna.

Hal böyle iken hangi akılla bu kutlamayı yapan belediye başkanına Atina'nın belediye başkanı yakıştırması yapabiliyorsunuz?

O konuşmayı dinleyen ve alkışlayan İzmir halkına hiç mi saygınız yok?

Onlar Tunç Soyer'in ne dediğini anlamaktan aciz mi?

Tunç Soyer'in sözünü te'vil ederek, düşmanlık yapacağım derken halkınıza hakaret ettiğinizi fark etmiyor musunuz?

Tunç Soyer İstanbul yönetiminin tutumunu eleştirince niye Yunanlı oluyor?

Aslında asıl sizler İstanbul yönetimini savunurken işgalcilerle anlaşan İstanbul yönetimi/hanedan gibi işgali meşrulaştırılmış olmuyor musunuz?

Bu nasıl bir düşünme biçimidir?

Niye Osmanlı hanedan yönetiminin son icraatlarının yanlış olabileceğini, kendi iktidarlarını korumak için bu zillete boyun eğmiş olabileceklerini, iktidarlarının devamını ancak böyle bir işbirliği ve anlaşmayla mümkün görmüş olabileceklerini kabul etmiyorsunuz?

Osmanlı altı yüzyıllık bir imparatorluktur.

Altı yüz yıllık süreci sadece son dönemle yargılamak nasıl saçmalıksa, geçmiş dönemin hatırıyla son yüzyılda, hatta 1.Dünya Savaşı sonrasında yapılanları aklamaya çalışmak aynı şekilde saçmalıktır.

Yazık!

İktidarın büyük ortağı da, küçük ortağı da saçmalamaktadır.

Her fırsatta toplumu ayrıştırmak hiç doğru değil.

Farkında değilsiniz sanırım.

Toplumu bir arada tutacak akıl ve iradeden her gün biraz daha uzaklaşıyorsunuz.

Sizi ve her dediğinizi sorgulamadan kabul eden taraftarlarınıza rağmen, ülkenin birliğini ve dirliğini düşünen, bunu sağlamak için hukuk devleti, eşit yurttaşlık, özgürlükçü tutum alan, ülke gelirlerinin adil bölüşümünü savunanlar mutlaka olacaktır.

Ülkemizin demokrasi tecrübesi ve bilinci bütün ayrıştırma çabalarınızı boşa çıkaracak, milletin başına bela ettiğiniz tek adam yönetimi alaşağı edilecektir.

Toplumsal barışı dinamitleme çabanıza ise asla geçit verilmeyecektir