"Konfor alanı" kişiler için güvenli alandır.

Kişi burada risk almaz, rutin devam eder.

İnsan sosyal bir varlık.

Kardeşi insana ihtiyaç duyar.

Bu sebeple elde var olan sosyal evrenin bir parçası olmak ister.

O sosyal çevre içinde ayrı bir aidiyet arar, bu futbol takımı, siyasi parti, sosyal veya sınıfsal başka aidiyetler.

Bir kez aidiyet kurduğunda onu terk etmek zor gelir, her terk ediş konfor alanının dışına çıkma riski barındırır.

Bu yalnız kalmak demektir.

Bu korkudan emin olmak için yeni tercihini çevreye anlatmak zorunluluğu doğar.

İşte bu sebeple bu zorlukla karşılaşmamak için değişimden korkar ve ait olduğu gruptan ayrılmaz, önderlerine temsil ettikleri gruba karşı güven 'eşiğini' yüksek tutarlar.

Bugün siyasetimizde yaşanan u dönüşünün amacı 'konfor alanını' terk etmek istememektedir.

Tabi bu güven 'eşiği' aşındıkça tercihler de değişecektir.

Kişinin bu yeni durumunu itiraf etmesi kolay olmayacaktır.

Ona sadece zaman ve doğrularıyla ve güvendikleriyle yüzleşme fırsatı gerekir.

***

Sınanmak; insan için, her türlü sonuca hazırlıklı olmayı gerektirir.

Birinin sizi her zaman koruması iyilik değildir.

Korunan insan hiçbir zaman kendini tanıyamaz.

Neye zaafı var, neye direnci var bilemez.

Zaaf ve direnç noktalarını bilemeyen aslında kendini de bilemez.

İnsanın kendini bilme seferine çıkmasını müsaade etmek lazım.

Hata yapma özgürlüğü insana verilmiştir ve hata yapan hem bedelini öder, hem kendini tanır, tecrübe kazanır.

Hata yapma özgürlüğünü kullanmak cesaret ister ve konfor alanı dışına çıkmayı göz almayı gerektirir.

***

Erdem; düşünme biçiminden daha çok bir eylem biçimidir.

Zor zamanlarda ve dahası psikolojik baskı iklimine rağmen hakikati söyleyebilmek ve taşlanmayı, aforoz edilmeyi göze alabilmektir.

Bu kadar da olmaz diye bilmeleri için ne kadar olabilirlerini hakikatle yüzleştirmeyenler hakikate, doğruya değil, konfor alanının kolaycılığına soyunmuştur.

Bu tür tutumlar çoğu zaman egemenlerin işine gelir.

***

Hiçbir Müslüman, adaletsizliğe gerekçe üreterek meşrulaştıramaz.

Dinin sahibi olan Allah adaletin yalın haliyle insanların kabul ettiği ortak tanım ve kabul üzerine Müslümana adil olmaya çağırmış ve adil olmayı emretmiştir.

Adalet, mağdura olduğu kadar, suçlu için de gereklidir.

"Bizim adaletimiz" diye bir iddia delilden yoksun bir tutum tarafgirlik doğurur ve en hafifinden tutarsız davranma sebebidir.

Aşiret asabiyesi, grup taassubuyla veya siyasi saiklerle davrananlar şayet Müslümanlık iddiasındaysa bilinmelidir ki, böyle bir din anlayışından ne samimi dindarlar, ne de dinin sahibi Allah razı olur.

Nefsimize hoş gelenin peşinden gitmeyi din adına meşrulaştıramayız.

Din alınıp satılan bir meta olmadığı gibi dindarlık tüccarlık da değildir.

Deyimlerimiz arasında ve günlük hayatımızda sık sık kullandığımız "Şeriatın kestiği parmak acımaz" deyimi tam olarak adaletin doğru tecellisinin sonuçlarına işaret etmek için söylenmiştir.

***

İnsanlar geçimsizlik yaşadığında, evlilik taşınmaz hale geldiğinde geride biriken ne varsa vazgeçerek boşanıyorken niçin siyasi aidiyetinden dolayı; bir il başkanının, ilçe başkanının kaprislerine katlansın.

Partilerin çoğunun birbirine benzediği, siyasetin temel ilkeler düzeyinde ortak çalışma ve hareket etmeye yöneldiği günümüzde kişilerden sadakat beklemek doğru değildir.

Siyaset toplumsal sorunlara çözüm üretme zeminidir.

Askeri anlayışta var olan hiyerarşik ilişkilerle partilileri yönetmek siyasetin doğasına aykırıdır ve sürekli yapılamaz.

Yolsuzluk, yalan, iftira ve tahakküm varsa o partilerde güven zedelenmiştir ve güven olmayan yerde insanlar emeklerini harcamaktan imtina eder emek harcamazlar.

Siyaset, kişisel hikâye yazılacak yer değil, toplumsal hikâyeye destek unsuru olunacak yerdir.

Siyasi önderliğe soyunanlar ve görev verilenler veya alanlar bu gerçeği önemsemezlerse karşılığını çok şiddetli bir şekilde görürler.

Toplumun değişimine talip olanlar değişime açık olmak zorundadır.

Bir bakıma siyaset, değişimi toplum lehine yönetme sanatıdır.