Geçtiğimiz hafta siyaset ve kamuoyu 104 amiralin imza attığı ve dört Nisan gecesi kamuoyuna servis edilen açıklamayı konuştu.

Daha çok zamanlaması üzerinden eleştirilen metin, hafızası darbe korkularıyla dolu olan siyaset dünyasında ve kamuoyunda adeta infial uyandırdı.

Emekli amirallerin imzaladığı metin üzerinden iktidar, metni 'Bildiri veya muhtıra' olarak tanımladı ve kamuoyu da otomatik olarak darbe uyarısı gibi algıladı.

Böylece iktidar amacına ulaşmış oldu.

Oysa hazırlayanlar imzaladıkları metni açıklama olarak tanımlıyorlar.

Gelin sizinle bildiri ve açıklama kelimelerinin anlamlarını TDK'dan bakalım.

Bildiri: Resmi bir makam, kurum veya resmi olmayan bir örgüt, topluluk tarafından herhangi bir durumu ilgililere duyurmak için yazılan tebliğ, tebligat.

2-Bilimsel bir konuyu ele alan ve bilimsel bir toplantıda okunup tartışılan yazı, tebliğ.

'Açıklama' nedir? Ona da bakalım:

Bir konuyla ilgili açıklama yapmak, herhangi bir konuyu aydınlığa kavuşturmak amacıyla konuşmak ve yazmak.

Bu tanımlamalardan anlıyoruz ki, iktidar medyası bu açıklamayla 'Darbe çağrısı' yapılıyor algısı oluşturmaya özen göstermiş, bu amaçla orijinal metin 'Darbe çağrısı' iddialarına uygun hale getirilmiştir.

Açıklamayı yayınlayan kanalın sahibinin geçmişteki darbe davalarında (Ergenekon, Balyoz'da) oynadığı rol düşünüldüğünde bu iddialar göz ardı edilmemeli, hafife alınmamalıdır.

Şimdi, siyasi partilerin aldığı pozisyona bakalım.

Bize göre, büyüğünden küçüğüne muhalefet partileri bu konuda doğru duruş gösterememiş, açıklamalarda aceleci davranmış iyi sınav vermemişlerdir.

Haliyle acelecilik, yanlış veya eksik açıklamalara sebep olmuş, kapsayıcı ve analitik değerlendirme yerine, tepkisel tutum ve pozisyon almak öncelenmiştir.

İktidar ise, her zaman yaptığı gibi siyasal düzen ve milli irade üzerine darbe girişimi olarak tanımlamış ve buna göre pozisyon almış, muhalefeti istediği alana çekmiştir.

On sekiz yıldır iktidarda olan ve darbe girişimi veya vesayet oluşturmak isteyenleri etkisiz kılan gücüyle, emekli amirallerin darbe yapacak güce sahip olmadıklarını iktidar bilir.

Buna rağmen, sık sık 'darbecilik' tehdidinden dem vurarak, muhalefete karşı 'üstünlük' kurma arzusunu dışa vurmakta ve yaptığı sindirme üzerinden kendine alan açmaktadır.

Aslında iktidar yaptıkları ve söylemleriyle demokratik siyasete bizzat kendisi 'Öldürücü darbeler' vurmaktadır.

17-25 yolsuzluk iddialarından, Gezi olaylarından, 15 Temmuz kalkışmasından ve en son Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden bu yana demokratik siyasetin alanı her gün biraz daha daraltılmakta, toplumsal muhalefet; Barodan, Boğaziçi Üniversitesi protestolarına, birçok hak arayışları terör faaliyeti olarak tanımlanmaktadır.

Bu tutumuyla iktidar, hızlı ve acımasız bir şekilde demokratik siyasetin alanını daraltmaktadır.

Demokratik siyasetin alanını daraltmayı sürdüren iktidar, rakiplerini ve sivil toplumu korkutarak otoritesini sağlamlaştırmak, 'Demokrasi, Milli İrade, Yerli ve Millilik' söylemleri üzerinden otoriterleşmeyi sürdürmek ve kalıcı hale getirmek çabasındadır.

Aslında muhalefetin de iktidar hakkında böyle düşündüğüne inanıyorum.

Fakat yaşadıkları telaş hali, doğru tavır ortaya koymalarına engel olmuştur.

Muhalefet partilerinin, büyüğünden küçüğüne, 'Demokrasiye sadakat' beyanında bulunmalarına gerek yoktur.

Tam aksine iktidarı; demokrasi ve hukuk devletine bağlı kalmaya çağırmalı ve zorlamalıdırlar.

Gelelim emekli amirallerin açıklamasına:

Emekli amirallerin imzaladığı metinle deniz hukuku üzerinde söz söylemeleri ve uyarmaları demokratik hak olarak görülmelidir.

Zamanı, biçimi ve içeriğinin önemi yoktur.

Kimin neyi, ne zaman ve nasıl açıklayacağını bir başkası belirleyemez.

İktidar, yapılan açıklamadan darbe tehdidi ve çağrısı çıkarıyorsa ki, çıkarıyor, o halde iddiasını ispatlamakla mükelleftir ve darbecilerin hangi imkânlarla darbeyi gerçekleştireceklerini somut olarak ortaya koymak, kamuoyuyla paylaşmak ve yapanları yargıya teslim etmekle yükümlüdür.

Bunu yapmayan iktidar, darbecilik iddiaları üzerinden siyaset yapmış, toplumda korku ve kaygı üretmiş olur.

Asıl otoriterleşme, sivil demokratik siyaseti boğmak budur.

Emekli generallerin kaygılarını ve açıklamalarını 'Zevzeklik' olarak tanımlamak öncelikle ayıptır.

Bu tabirle, emekli amirallerin müktesebatlarına saygısızlık edilmiştir.

Hele bu insanlara siyaset yapacaksanız 'Parti kurun veya bir partiye katılın' çağrısı yaparak yol göstermek, akıl vermek, demokratik siyaset konusunda çok gerilerde olunduğunu göstermektedir.

Son olarak, ekonomik sorunlara işaret ederek demokratik değerlerle, hukuk devletinin gerekli öncelik olduğunu ıskalayanlara şunu söylemek lazım gelir.

Ülkenin içinde bulunduğu; yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik mi hukuksuzluk doğurmakta?

Yoksa demokrasi ve hukuk devleti olmadığı, denge ve denetleme yapılamadığı için mi işsizlik, fakirleşme artmakta?

Bu soruya cevabınız; Demokrasi, hukuk devleti açığımızdan kaynaklanıyor ise yapılması gereken; düşünme, ifade, örgütleme, protesto haklarına sahip çıkmak olmalıdır.

Bu hak kullanımı sizin beğendiklerinizle de sınırlı olmamalıdır.

Kimin neyi, ne zaman, nasıl söyleyeceğini belirlemek arzunuzdan ve bu ayrıcalığı ima etmekten vazgeçin.

Sık sık gündeme getirilen, Z kuşağı olarak tanımlanan ve sayıları on milyonu bulan genç seçmenin yanı sıra, yatırımcı sermaye grubuna da güven vermelisiniz.

Artık yeni şeyler söyleyin ve siyaset üretin.

İktidar gibi sizde, kendi korkularınızdan emin olacak siyaset arayışına girerseniz kusura bakmayın ama inandırıcı olamazsınız.

Cesur siyaset yapacaksanız; öncelikle kendi korkularınızla yüzleşin ve zihinsel bagajlarınızdan kurtulun.

Zihinsel bagajlarınızı mukaddes emanet gibi saklamaktan ve topluma hatırlatmaktan vazgeçin.

Çıkış yolu; demokrasi, özgürlükler, hukuk devleti, eşitlik ve herkes için adaletten talebinden geçer.

Beklentimiz açıktır.

Temizleyin zihninizi, kurtulun bagajlarınızdan.

Özgürleşin ki, millet de özgürleşsin.