Muhalif olmak meziyettir.

Belirleyici olanları rahatsız eder.

Ancak muhalif olmak sorumluluk gerektirir.

Toplumsal fayda için bireysel ve toplumsal haklara yönelik özgürlük taleplerini elbette destekleyelim.

Buna itirazım yok.

Ancak, insanlık değerleri için yıkıcı özellik taşıyan taleplerin özgürlükler kapsamına girmesine rağmen haklar kapsamına girmesi doğru değildir.

Bir örnek verelim.

Mesela kişi veya gruplar ırkçılık yapma özgürlüğüne sahiptir fakat bu özgürlük  hak değildir.

Yine kişi cinsel tercih özgürlüğüne sahiptir, bu özgürlüklerini tercihe de dönüştürebilir.

Ancak bu haklar kapsamına girmez.

Aileyi parçalayacak, toplumsal değerleri zedeleyecek talepleri desteklemek gerekmez ve bizim bu talepleri hak olarak görme zorunluluğumuz yoktur.

İnsanların kutsallarına birilerinin diledikleri gibi hakaret etmesi veya  başka insanların kutsallarını hafife alacak şekilde saldırarak rahatsız etmesi hak değildir.

Salt muhaliflik adına Boğaziçi Üniversitesinde yapılan terbiyesizliği meşru kabul etmem mümkün değildir.

Ne içişleri bakanı sayın Soylu'yu olumlamak, ne de LGBT'lilerin yaptığını savunmak zorunda değilim.

Aklın ve ahlakın görevi, doğru ile yanlışı birbirinden ayrıştırmayı gerektirir.

Bize göre, rektör atamasına itiraz için, öğrenciler ve akademisyen tarafından sürdürülen eylemler, bir grup LGBT'linin müslümanların kutsal kabul ettiği Kabe görseline yaptıkları saygısızlıkla provoke edilmiş, yürütülen mücadelenin üstüne gölge düşürmüştür.

İçişleri Bakanı sayın Soylu ise, İçişleri Bakanı olduğunu unutarak cinsel tercihi farklı olanların yaptıklarını değerlendirmenin ötesine geçerek "Sapkın" olarak tanımlamış, hem toplum hem yargı üzerinde olumsuz etki bırakacak şekilde yönlendirmede bulunmuştur.

Bu yanlışı sayın Selçuk Özdağ'a yapılan saldırı hakkında da yapmıştı.

LGBT'li bir grup tarafından yapılanların toplum tarafından hoş görülmesi elbette mümkün değildir ve kabul edemeyiz.

Zaten hoş görülmemiştir.

Devletin görevi, ciddiyet ve sorumluluk içinde hareket etmek, tahrik edenleri bulup yargıya teslim etmektir.

Ki, suç işleyenlere sınırları hatırlatılmış olsun.

Bir kısım LGBT'linin yaptıkları üzerinden Üniversitede yapılan demokratik eylemleri değerlendirmekte doğru olmaz.

Böyle yapanlar genelde demokratik eylemlere kuşkuyla yaklaşanların yanı sıra, Üniversiteye yapılan rektör atamasını destekleyenlerdir.

Bazı insanlarımıza göre seçilmiş iktidar, seçilmiş olmakla istediğini istediği gibi davranabilir.

Bu anlayış sahipleriyle, seçilmiş olmanın hukuki ve ahlaki sınırları hakkında ortaya çıkan farklılıkları hep tartışıyor ve seçilmişlerin “demokrasiyi öldürme” girişimlerinin engellenmesi gerektiğini söylüyoruz.

Bu sebeple demokrasi nedir? sorusunun cevabını bulmak ve seçilmişlerin sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği tartışılıyor.

Bu tartışma uzun süre devam edecektir.

Tartışma sadece bizde yapılmıyor.

Amerikan seçimlerinden sonra, siyaset teorisyenleri ve siyaset yapıcıları tarafından her yerde tartışılmakta.

Çünki demokrasi, demokratik değerler çiğnenmeden, demokratik sınırlar içinde varlığını sürdürmenin yolunu arıyor.

Ülkemizde de seçilmişler tarafından "İstediğimi yaparım" anlayışı "Milli irade" üzerinden meşrulaştırılmak isteniyor.

Oysa, Milli İrade hepimizin ortak iradesidir.

Çoğunluk iradesi değildir.

Belirtmekte fayda var, bireyin ve farklı toplum kesimlerinin iradesini yok sayma keyfiyeti hiçbir seçilmiş için yoktur.

Demokratik rejimlerde seçilmişler, belli bir süre ve yasalarla sınırlandırılarak yönetme görevini yerine getirmeye memurdur.

Diğer irade sahiplerinin üzerinde tahakküm kuramaz, taraftarlarını toplumun bir başka kesimine karşı imtiyazlı kılamaz ve kendisine oy vermeyenleri düşmanlaştıramaz.

Demokratik değerler sadece yasayla belirlenmez.

Demokratik aktörlerin uyması gereken ahlaki sınırlar da vardır.

Bu sebeple, bir kısım insanın yaptığı terbiyesizlik ve tahrike karşı, onların cinsel tercihleri üzerinden toptancı anlayışla suçlama yapması, yargı beyanında bulunması doğru olmaz..