Hayat her gün biraz daha zorlaşıyor.

Kimler için?

Sabit gelirli; ücretliler, emekliler, herhangi bir sebepten dolayı sosyal güvenlik kapsamında olanlar ve tabi ki küçük esnaflar, küçük işletmeler için.

Küçük esnaf dediklerimiz; bir ile beş işçi çalıştıranlar, küçük işletmeler dediğimizde ise, beş ile yirmi civarında işçi çalıştıran işletmeleri kastediyorum.

İktidarın kudretli efendisi/sahibi tarafından büyük bir müjde gibi sunulan asgari ücret, işçiler, ücretli çalışanlar, esnaf ve küçük işletmeleri memnun etmedi.

Anlayacağınız geniş bir kesim belirlenen asgari ücretten memnun değil.

Çalışanlar azlığından, ödeyenler bu ücreti ödeme kudretlerinin olmadığından dertli.

Kimisi işini kaybetmekten endişeli, diğer kısmı ise işçi çıkarmaktan...

İnsaf sahibi işletme sahipleri, işine son verdikleri her işçinin hanesine ateşten top düştüğünün bilinciyle kara kara düşünmekte işletmeleri için mümkün bir çıkış yolu aramakta…

Kısacası, iktidarın efendisi/sahibi Erdoğan'ın inadı yüzünden ülkenin dengeleri altüst olmuş durumda…

Haliyle en fazla etkilenenler; sabit ücretliler ve dar gelirliler.

Ülkemizin çalışan kesiminin yaklaşık %65'i asgari ücret düzeyinde gelir sahibi.

Bu ücret, ilgili kuruluşlar tarafından belirlenen açlık sınırının altında.

Zira ülkede açlık sınırı, 6.000 Türk lirası.

Asgari ücret ise 5.500 lira..

Bu durum çalışanlar için felaket, yönetenler için ise rezalettir.

Birileri buradan zafer çıkarmaya çalışsa da bu çaba beyhudedir.

Çok değil bundan altı ay önce yine böyle bir zafer edasıyla açıklanmıştı asgari ücret.

Son yılların en büyük artışı yapılmıştı.

Dile kolay tam %50 artırılmıştı.

O günlerde bu zaferin sarhoşluğunu yaşayanların dışında aklı başında iktisatçılar bu "Artış iyi güzel ama eğer enflasyon durdurulmazsa bu artış çok kısa zamanda erir" demişti.

Maalesef dedikleri oldu ve daha çalışanlara verilen artış daha ceplerine girmeden zamlar karşısında erimişti.

İşte bugün yine zafer edasıyla yapılan asgari ücret artışı yılın başında yapılan %50 artıştan altı ay sonra yapıldı.

Hatırlayalım asgari ücretin erimesinin karşısında artış talepleri dillendirildiğinde sayın Erdoğan "Artış zamanı bellidir" diyerek kapıları kapatmak istemişti.

Ama ülkede yaşanan zam "Tusinamisi" karşısında direnemedi, zamların ücretli ve dar gelirlilerin bütçesinde oluşturduğu yıkım karşısında bu artışı yapmak zorunda kaldı..

Bu arada vekil emeklilerine verilen %40 artıştan sonra artışın %30'da kalmasının ise ayıp olduğunu söylemeliyim.

Asgari ücret artışın yetersizliği bir tarafa hala etkisini artırarak sürdüren zamlar ve enflasyonun varlığı çalışan ve emekli kesiminde umut oluşturmamış, tam aksine kaygıları artırmıştır.

Sıkıntının bir diğer mağduru bir ile yirmi civarında işçi istihdam eden işletmelerdir.

Asgari ücret maliyetlerindeki artış onların işçi çıkarmasına sebep olacaktır.

Enflasyon durdurulmaz, alım gücü korunmaz ise bugün verilen ücretler çok kısa zamanda eridiği gibi işsizliği de artıracaktır.

Zamlarla %30 emek maliyeti mecburen fiyatlara yansıtılacaktır.

Bunun kaçarı yok.

Geçtiğimiz hafta hükümet ek bütçe talebinde bulundu ve vekillerinin oyuyla talep ettikleri %40 bütçe artışı gerçekleşti.

Haliyle bütçe de faiz giderleri de artırıldı.

Cumhuriyet tarihimizde başka örneği var mı? 

Altı ay içinde bütçe de %40 artış yapıldığı görüldü mü bilmiyorum.

Hâsılı, hiç iyiye gitmiyoruz ve ülke yönetilemiyor.

Herkes belirlenen asgari ücretin yetersizliği bir tarafa, ne kadar zamanda eriyeceğini konuşuyor.

Enflasyon: aşırı yağmur sonrası gelen sel baskını gibi önüne kattığını sürükleyip götürüyor, geçtiği yeri yıkıp geçiyor.

Bir arkadaşım hafta içinde sormuştu.

"Asgari ücret artışını nasıl buluyorsun?" diye.

Kendisine, "Hayat pahalılığı ve enflasyon trafikten kaçan ruhsatsız araç sürücüsü, iktidarda onu arkasından bisikletle yakalamaya çalışan trafik polisi gibi, sizce yakalaması mümkün mü?" diye soruyla cevap vermiştim.

Ülkemizde enflasyon, hayat pahalılığı verilen zamların durumu tam olarak budur.

Öncelikle para politikasında uygulanan "Faiz sebep, enflasyon sonuç" anlayışı bu sonucu doğurmuş ve doğurmaya devam etmektedir.

Buna rağmen bu politikada ısrar etmenin arkasında başka hesaplar olmalıdır.

Bu süreçte Kur Korumalı Mevduat sahiplerinin korunması ve bu politika başladığından beri hazineye 170 milyar ek maliyeti düşünüldüğünde ve bu mevduat sahiplerinin toplam rakamı 400 bin kişi civarındadır.

Hükümet tıpkı kayırılarak ihale verdiği yandaş firmalar gibi bu tasarruf sahiplerini korumakta ama üretici/sanayici firmalarını da döviz politikalarıyla sıkıştırmaktadır.

Bunun normal şartlarda kabulü mümkün değildir ama hükümet yapmakta hiç tereddüt göstermiyor.

Ücretliye, emekliye, EYT'liye, öğrenciye, tarıma gelince imkân yok ama KKM ile zengine var.

Bu arada "Muhalefet gelse verecek mi?" diye soranlara hemen söyleyelim.

Gelecek Partisi lideri ve Başbakanlık yapmış, Başbakanlığı döneminde aldığı kararlarla; çalışandan, üretimden, yatırımdan, genç girişimcilerden yana politikalar uygulayan Ahmet Davutoğlu kısa ve net cevap veriyor.

Dar gelirli ve tarım sektörleri KKM ile korunacak.

Kur koruması tarım sektöründe mazot, tohum, gübre ve elektrikte devreye girecek yine kur korumalı asgari ücret devreye sokularak dar gelirli korunacak.

Burada iktidarın tercihi önemlidir.

Zengine bulunan kaynak niye üretici ve sabit gelirliye bulunmasın?

"KKM zengine değil üretime verilecek" diyen siyasetçiye çıksın bir yetkili bu olmaz desin.

İktidardan niçin bunu uygulamadığının açıklamasını yapsın.

İktidara ve onu katıksız destekleyenlere sesleniyorum.

Davutoğlu'nun teklifine itirazınız var mı?

Yoksa güvendiklerinizi sorgulayın lütfen!

Şurası kesin.

İktidar bozduğu dengeleri artık düzeltemez ve zaten düzeltemiyor.

Bakar mısınız?

Dar gelirli ailelerin umutla beklediği Kredi Yurtlar Kurumunu ücretlerine %80 zam yapıldı.

Ülkenin yönetilemediği gerçeği her gün büyüyerek karşımıza çıkıyor ve hayatımızı zehir etmeye de devam ediyor.

Çare ise seçimdir.

Hem de bir an evvel seçim.