Parti değiştirmelere milli iradeye saygısızlık olduğu için olumlu bakmıyoruz. Ancak içinde bulunduğumuz dönemde anormale normal muamelesi yapıldığını da hatırdan çıkarmayalım.
Bismark “siyaset mümkün olanın sanatıdır” derken parti değiştirmeyi de “mümkün” kapsamına almış mıdır, sorusuna verilen yanıtlar genelde olumludur.
Ancak her ne kadar bir milletvekilinin, bir belediye başkanının görevlerinden istifa etmeden parti değiştirmeleri, siyasette her mümkün olan aynı zamanda meşru ve ahlaki midir, sorusunu akıllara getiriyor.
Tabii ki değildir.
Çünkü bu tür parti değiştirme eylemleri siyasetçinin seçim öncesinde seçmene karşı sosyal mukavele hükmündeki diğer partilere karşı tavrı ve vereceği mücadele temsil ilkesiyle çelişir.
Ama ne var ki, görevinden ayrılmadan parti değiştirme demokrasi bilinci ve kültürüyle yakından ilgilidir ve rejimleri daha demokratik İtalya, Fransa ve İspanya gibi ülkelerde de görülür.
Kaldı ki, parti değiştirmelerin Türkiye’nin “siyasi hafıza”sında iyi hatırlanmamak gibi bir şöhreti vardır. Örnek 5 Haziran 1977 tarihinde yapılan genel seçimler ve ardından yaşananlar…
Seçimde 450 koltuk kapasiteli TBMM’de Bülent Ecevit’in Genel Başkanı olduğu CHP tek başına hükümet kurmaya yetmeyen 213 milletvekili, Süleyman Demirel’in Adalet Partisi de 219 milletvekili çıkarabilmişti.
Olaya adını veren İstanbul Florya’daki Güneş Motel’de Bülent Ecevit yaptığı pazarlıkla Adalet Partili 11 milletvekiline bakanlık vererek hükümet kurabilmişti.
O tarihten günümüze kadar gizli, kapaklı, temaslar, görüşmeler ve siyasi pazarlıklar Güneş Motel adıyla anılır.
Her ne kadar şekil olarak uymuyorsa da siyasi arenada neden olduğu depreme bakıldığında bir haftadır ülkenin bir numaralı gündemi olan Çerçioğlu’nun parti değiştirmesi de tarihe geçecek gibi görünüyor.
Eski partisi CHP, olay üzerine iki genel başkan yardımcısını apar topar Aydın’a gönderdi.
Özgür Özel de 18 Ağustos’ta (bugün) Aydın’da miting yapacak. Amaç Çerçioğlu’nun beraberinde götürme ihtimali olan belediye başkanlarına, meclis üyelerine ve partilere engel olabilmek.
Ama Özlem Çerçioğlu’nun gidişindeki asıl gerçek Ankara’nın taşralı siyasetçiyi yeterince tanımamasından kaynaklı hafife alması, hazır kıta asker gibi görme alışkanlığıdır.
Eğer Özgür Özel yönetimi taşrayı lider gözüyle gözlemleyerek iyi analiz etseydi Özlem Çerçioğlu’nun bohçasının elinde olduğunu görür tedbirini ona göre alırdı.
Çerçioğlu’nu BŞB Başkanlığında Aydın’ı rekabetçi kentler arasına sokmak yerine sosyal belediyeciliğe ağırlık vererek gençlere bir gelecek hazırlamadığı için eleştirdik.
Parti değiştirmelere milli iradeye saygısızlık olduğu için olumlu da bakmıyoruz. Ancak içinde bulunduğumuz dönemde anormale normal muamelesi yapıldığını da hatırdan çıkarmayalım.
Bir defa Özlem Çerçioğlu girdiği yerel seçimlerde Altı Ok’u Menderes’in idamı ile iltisaklı olmasından kaynaklı uyandıracağı hissiyatı bildiği için parti bayrağı dışında portrelerinde kullanmayarak demokrat tabanın da oylarını almıştı.
İkameti için Menderes’in köyü Çakırbeyli’yi seçmişti. Kendini “Atatürk’ün kızıyım” diyerek tanımladı. Rakiplerini eleştiren sözleri seçim dönemleriyle sınırlı kaldı. Yeri geldiğinde “Ben, Cumhurbaşkanı ne yapıyorsa onu yapıyorum” demekten çekinmedi.
Cumhurbaşkanı da her Aydın’a gelişlerinde miting sonrası en zor anlarda kısa süreliğine de olsa Özlem Hanım’a randevu verdi.
Kılıçdaroğlu, Özlem Çerçioğlu’nun bu özelliğini bilmesinden midir yoksa onu takdir etmesinden midir, el üstünde tuttu, her yerel seçim öncesi Parti Meclisi’ne sormadan re’sen adaylığını ilan etti.
Yetmedi; Çerçioğlu’nu Aydın’da CHP’ye Hanım Ağa yaptı. O da bu güveni CHP’deki itiraz kültürünü, eleştiren dinamik yapıyı yok etmede kullandı, o başka mesele...
Çerçioğlu kırmızı çizgisi olan ailesine olan saldırıların bir kaynağı rakip partiler ise diğer kaynağının parti içinden olduğunu -söylediğine göre- Genel Merkez’e iletti ancak karşılık bulamadı.
Genel merkezin bu kayıtsızlığından kongrede desteklemediği için ipinin kesilmesi sonucuna varınca üç sadık belediye başkanını da peşine takarak bohçasını aldı, gitti.
AK Parti’de ilçe belediyelerinin mecliste bir sorunlarının olacağı sanılmıyor. Ancak BŞB Meclisi’nde çoğunluk CHP’li üyelerden oluşuyor. Başkan’a engel çıkarabilirler. Ancak herkesin bir şifresi vardır, çözülür.
Hizmet noktasında Ankara’dan Aydın’a kaynak akışı olmaz. Her belediye kendi yağı ve tuzuyla kavrulmaya devam eder. Eskiden mazeret olarak “yapacaktım, müfettişler engel oldu” ya da “projeme Ankara’dan onay verilmedi” denirdi.
Yeni dönemde eğer çoğunluk muhalefette olmaya devam ederse yapılamayanlar hakkında “meclisten geçmedi” mazereti ileri sürülebilir. Bazı üst düzey bürokratlar değişebilir.
Yeni ilçe belediye başkanlarını AK Parti yönetimleri defolu oldukları için CHP’deki gibi eski alışkanlıklarının bir devamı, parti işlerine karıştırılmazlar.
AK Parti’de de Özlem Hanım’ın gelişiyle dengeler değişebilir. Eski çamlar bardak olur, sanılanın aksine Mehmet Erdem ile Çerçioğlu arasında uyum sorunu yaşanmaz…
Bu transferle ters köşe olacaklar ise Çerçioğlu’nu CHP’den istifa ettirmek için AK Parti adına gaza gelen trol kalemşörler ve kuyruk acısının verdiği hırsla hareket edenlerdir.
Ama bunların da ötesinde Özlem Hanım hatıratını yazana kadar Ahmet Taşgetiren’in şu soruları esrarını koruyacaktır:
“Özlem Çerçioğlu “Cumhurbaşkanımızın himayelerinde...” ifadesini kullandı bu flaş görüntü içinde. Seçerek mi kullandı, “Himayeye girin, kurtulun” mesajı mı verdi, ”Himayeye girmediniz başınıza neler geldi?” mi demek istedi, yoksa sıradan: “Cumhurbaşkanımızın liderliğinde...” ifadelerinin gazına mı geldi...Bilinmez ama sahneye çıkarılan bu “Himaye” lafı, Çerçioğlu dosyasının altı çizili ifadesi haline gelecek...”(Ahmet Taşgetiren Karar, 17, 07, 2025)
Sonuç olarak Özlem Çerçioğlu transferiyle AK Parti “yıkılmadım ayaktayım” dedi, moral buldu. CHP ise beklenmediği anda yediği yumrukla sendelemekle kalmadı panikledi.
Olaydan kimin kazançlı çıkacağını ise sandık gösterecek.