Hepimiz hayatta hep avantajlı tarafta olmak isteriz.

Salt bu istekten dolayı insan kınanmaz.

Avantajlı tarafta olmayı sınırlandıran değerlerimizdir.

İnsan değerler mi, fayda mı çelişkisiyle karşı karşıya kaldığında değerleriyle olan samimiyeti ortaya çıkar.

İnsanlığımızın sorgulanmasına sebeptir değer yerine faydadan yana olmamız.

Bazı zamanlar yaptığımız tercih uzun süreli dezavantajlı olmayı göze almayı gerektirir.

Dezavantajlı olmak;kayıplar ve riskleri göze almayı gerektirir.

Kayıpları, riskleri göze almak, itiraz etmek avantajlı/gücü elinde tutan kesimleri tahrik etmek, onlara karşı olmaktır.

Dezavantajlı olmayı göze almak nerede durduğumuzu tespit etmekle başlar.

Bu tespit neticesinde, bütün kültürel kimliklerin siyasal beklenti ve taleplerinin, siyasi tehdit olarak algılayıp baskılanması, tektipçi yönetim anlayışının tahakkümünün, sosyo kültürel kimlikleri etkisizleştirmesi, bu kimliklerin kamuya katacağı sinerjinin söndürülmesinin ortaya çıkaracağı maliyet ve ödenecek bedelin topluma yansımasının getireceği hukuki, siyasi ve iktisadi tıkanma olduğunu görecektir.

Toplumumuzda iktidarla ilişkilerinden dolayı avantajlı durumda olanların varlığı aşikar.

Bugün mevcut durumdan şu veya bu sebeple rahatsız olanlar, sessizliğini korumak zorunda kalıyor.

Bu kişi ve kesimler, karşılaşabilecekleri zorluklarla mücadeleden ve risk almaktan kaçınıyor, potansiyele rağmen risk almaktan özenle uzak duruyorlar.

Böyle yaparak kendilerini koruduklarını düşünüyorlar.

Mücadeleyi başkaları yapsın, riski başkaları alsın istiyorlar.

"Memnuniyetsizler" diyebileceğimiz bu taraf, iç dünyalarında yaşadıkları korku ve tedirginlikle avantajlar ve dezavantajlar arasında sıkışmışlığın tereddüdünü/çelişkisini yaşamaktadır.

Doğrusu güç karşısında duracak cesaret göstermenin maliyeti gözlerini korkutmaktadır.

Hepsinin ortak olduğu söylem ve tutum;"bekleyelim görelim."

Muhalefetin üç yıldır iyice ortaya çıkan sosyo ekonomik daralmanın getirdiği problemleri;hemen hemen her evde bulunan genç işsizler, dar gelirliler, sabit ücretliler, küçük esnaf ve tarım sektöründe yaşanan girdi maliyetleri üzerinden dillendirilmesi iktidarı tedirgin etmektedir.

Sosyo ekonomik alanda yaşanan daralmaya karşı muhalefet nasıl bir çıkış önerecek bekleyip göreceğiz.

İktidarın ise, kendisinden kopan unsurların, kaybettiği oyların tahribatını engellemek için “Yeni bir hikaye” yazması gerekiyor.

Şimdiye kadar bu hikayeyi yazmada başarılı olamadı ve istediği sonucu da alamadı.

Bugüne kadar ürettiği hikaye daha çok “Dindarlık-Milliyetçilik” barındırıyordu.

Doğrusu bu hikayenin alıcısını bulamadı.

Seçmen de bu hikayenin faydasını somut olarak görmüş değil.

Tam aksine bu hikaye içeride otoriterliği besledi, dışarıda ise ülkeyi yalnızlaştırdı.

İktidar bu hikayenin yetersizliğini anlamış olacak ki, şimdi de reform sözcüğünün sihirli gücünden faydalanmak için önce “Yargı reformunu” ardından “Ekonomik reform paketini” açıkladı.

Aslında iktidar yaptıklarıyla toplumu memnun etmediğinin farkında.

Çare olarak topluma sunduğu paketler başarısızlığının itirafıdır.

Onsekiz yıllık iktidar açıkladığı paketlerle ülkenin geldiği noktada sorumluluğu yokmuş gibi davranmak istiyor.

Bu mümkün değil.

Bu başarısızlık kendi eseridir.

Ayrıca, iç politikada muhalefeti parçalayarak iktidarını korumak istediği de belli.

Bunun için dokunulmazlıklar ve HDP’nin kapatılma tartışmalarını alevlendirmesi boşuna değildir.

Bir tarafta “Yargı reformu” bir tarafta parti kapatmak.

Bir tarafta “Ekonomik reform” iddiaları, diğer tarafta şatafat ve beşli müteahhitlerin şirketleri.

İktidar onsekiz yıllık iktidarını reddeden bu hikayeyle erimeyi durduramaz.

İktidar için “Memnuniyetsizler” büyük risktir.

Bu insanlar nihayetinde sandıkta tercihte bulunacaktır.

Günün sonunda o tercih, kesinlikle iktidardan yana olmayacaktır.