Kutuplaşma ve buna göre çalışan siyasi üslubun egemen olduğu toplumda, ortak değerler mutlaka yıpranır.

Kutuplaşmadan bizar olan, rahatsızlık duyan, kaygılananlar olur.

Kutuplaşma siyaseti üzerinden varlıklarını inşa etmek ve taraftarlarını konsolide etmek isteyenlerin ayrıştırıcı politik dile sığınmaları en kolay yoldur.

Hatta bunu arzulayan, besleyen 'Holiganlar' tarafından bu politik dil partilerinden istenir.

Bu tuzağa düşmemek için, gayet dikkatli ve uyanık olmaya çalışanların varlığı barışçıl ve demokratik toplumun teminatıdır.

Ayrıştırıcı dilden rahatsız olan seçmenlerin muhalif partilere yönelmemesinin en önemli sebebi, muhalefetin farkında olmadan veya bilerek kutuplaşma siyasetine tevessül etmesidir diyebiliriz.

Bu seçmen kitlesi, partisini terk etmek için ayağa kalkmış ama gideceği yere dair herhangi bir karar vermemiştir.

Adeta bulunduğu yerde, ayakta beklemektedir.

'Toplumu bölüyor, kutuplaştırıyor' diyerek iktidar karşı çıkılırken, benzer bir kutuplaştırma zemininin muhalefette de olması, ayrıştırıcı politikalardan rahatsız seçmenlerin karar vermesini etkilemekte, ihtiyatlı davranmaya sevk etmektedir.

Bu kaygıyı gidermek için muhalefet, kutuplaştırma siyaseti ile yerini sağlamlaştırmak isteyen iktidarın, çekmek istediği ayrıştırıcı tuzağa düşmemeli, bu zemine mahkum olmamalıdır.

Mevcut durumdan rahatsız olan seçmenlere ikna olacakları bir seçenek sunmanın yolunu bulmalıdır.

İktidardakilere ceza verme isteği üzerinden karşı cephe oluşturmak kesinlikle yanlıştır.

Nitekim halkımız;ötekileştirici, dışlayıcı üslup, tutum ve uygulamalardan rahatsızlığını göstermek için iktidardan desteğini çekmekte, desteğini çekerken ayrı bir cephe mesajı veren muhalif gruba da yönelmemektedir.

Sistemin getirdiği kutuplaşmanın üstüne iktidarın her meseleyi 'Beka sorunu' olarak sunması, muhalefeti 'Hain, Düşman' ilan etmesi, sorunların siyaset zemininde konuşulmasını engellemektedir.

Bu sorunlu sistemin ürettiği iktidar ve sistemi değiştirmek için

Cumhurbaşkanlığını kazanmak yeterli değildir.

Sistemi değişmesi, ancak parlamentoda oluşacak sayısal güçle mümkündür.

Bunun için parlamentoda, 360 rakamını bulmak şarttır.

360'ı bulmak ise, 50+1 ile mümkün olmaz.

50+1 sadece Cumhurbaşkanının kim olacağını belirler, sistemi değiştirmez.

Seçilen Cumhurbaşkanı sistem değişikliği için referandum kararı alamaz.

Buna yetkisi yoktur.

Olsa olsa Cumhurbaşkanı, seçimi yenilemek için karar alabilir ve bu karar sonrasında yapılacak seçimle, hem Cumhurbaşkanlığı hem parlamento yenilenir.

Seçimden hemen sonra, seçilen Cumhurbaşkanının seçimi iptal kararı alması seçmen tarafından nasıl karşılanacak bunu önceden bilemeyiz.

Seçimleri yenileme kararı alanların itibarının zedeleneceği ise kesindir.

Bu sebeple, kutuplaşmanın ötesinde anlam taşıyan ve gerilimi yumuşatacak, seçmenlerin rızayla oy vereceği, 'Üçüncü yol' seçeneği sunulmalıdır.

Bu yapılmazsa seçimler, Erdoğanı göndermekle sınırlı kalacak, yerine yeni bir 'Tek adam' getirmiş olacağız.

Oysa ülkenin sorunu, bütün yetkileri elinde toplayan 'Tek adam' yönetimidir.

'Tek adam' yönetiminden kısa vadede kurtulmanın yolu Cumhurbaşkanıyla birlikte 'Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme' geçiş ancak, sistem karşıtı partilerin, nitelikli çoğunluk yakalamasına bağlıdır.

Ki, böylece partilerin birbirini denetlediği parlamentoya sahip olabilelim.

Bunun için en azından parlamentoda değişim isteyen 360 ve üzeri sandalyeye ihtiyaç var.

Bunu sağlamak mümkün mü?

Evet, mümkündür ve 'Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme' ancak bu yolla ulaşılabilir.

'Üçüncü yolla' ülke kutuplaşma tuzağından uzaklaşacak, sistemi değiştirme imkanı mümkün olacaktır.

Türkiye'nin içine düşürüldüğü sıkışmışlık ve ayrıştırıcı siyasetten kurtulması ve rahatlamasının yolu ancak 'Üçüncü yol' ile mümkündür.

'Üçüncü yol' zorunlu yumuşamanın, ülkeyi sıkıntıya sokan, yönetilemez hale getiren 'Tek adam' rejiminin panzehiridir.

Hepimizin bildiği gibi siyasetçilerimiz zor zamanlarda ahlaki davranmak yerine, faydacı davranmayı tercih etmişlerdir.

Yani iki kutuplu siyasetin cepheleşmeyi sürdürme ihtimali yüksektir.

Gücü eline geçiren bu güçten vazgeçmek istemeyecektir.

'Tek adam' rejiminden rahatsız olanlar, sistemin değişmesi ve 'Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem' için 50+1'in ötesinde sayısal güç elde etmeye çalışmalıdır.

Bu da ancak ilkeler düzeyinde işbirliğiyle mümkündür.

Tekrar edelim!

'Güçlendirilmiş Parlamenter sisteme' Sadece Cumhurbaşkanını değiştirmekle geçemeyiz.

Böyle yapılırsa 'Tek adam' sisteminin mevcut aktörü değiştirilmiş, yerine başka bir 'Tek adam' getirilmiş olur. gerekiyor

Oysa ülkenin; selamete, huzura, refaha, adalete erişmesi için 'Tek adamı' doğuran sistemi değiştirmek .

Cumhurbaşkanı ismi etrafında oluşacak arayışla;ikna edilemeyen, iktidardan kopmuş, kutuplaşmadan rahatsız seçmenin oyunu almak çok zordur.

Bize göre sistem ve 'Tek adam' rejiminin ürettiği otoriterlikten rahatsız olan muhalif partiler ve kesimler, birlikteliği, kişiler, ittifaklar üzerinden değil, ilkeler üzerinden aramalı, sandıkta birleşme çabasından vazgeçmelidir.

İktidardan kaçan seçmenler için gönül rahatlığıyla oy vereceği seçeneklerin önü kesinlikle kapanmamalı..

Parlamentonun sağlıklı şekillenmesi için bu bir zorunluluk.

Cumhurbaşkanı seçimi ise, ikinci turda zaten muhalifleri birleştirmeyi mümkün kılıyor.

Mevcudun karşısında kalan adayın, ikinci turda desteklenmesi için alınacak karar ve verilecek söz yeterlidir.

Bu yöntem, seçmen iradesine saygıyı da içerir.

Bırakalım mevcudun karşısında kimin ortak aday olarak kalacağını seçmen karar versin.