2012/44 no.lu karar:

"Din İşleri Yüksek Kurulu, 12.04.2012 tarihinde Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Raşit KÜÇÜK’ün başkanlığında toplandı.

'Küçüklerin Evlendirilmesi' konusu görüşüldü. Yapılan müzakerelerden sonra:

Evlenme akdinin en önemli unsurunu, taraflar yani evlenecek kişiler oluşturmaktadır. 

Evlenme ehliyetine sahip ve evlenmelerinde herhangi bir engel bulunmayan herkes, nikâhta taraf olabilir. 

Evlenme ehliyeti, başkalarının izin ve onayına ihtiyaç olmadan evlenebilmektir. 

Bunun için akıl ve ruh sağlığı yanında bâliğ olmak şartı aranır.

Küçükler, bunaklar gibi bu iki şarta sahip olmayanlar, hukuk nazarında eda/fiil ehliyeti açısından eksik sayıldıklarından velilerinin izin veya onayı olmaksızın kendi başlarına evlenemezler. 

Sağlayacağı bazı bireysel ya da toplumsal faydalar göz önüne alınarak, küçüklerin velileri aracılığıyla evlendirilmeleri, çeşitli toplumlarda görülen bir uygulamadır. 

Genel bir kabule dayandığı için, bu uygulamanın, o toplumlarda yadırganmadığı da bilinmektedir. 

İlk Müslümanlar arasında görülen küçükleri evlendirme uygulaması da bu bağlamda değerlendirilebilir. 

Dolayısıyla konu, daha çok toplumsal ve kültürel bir karakter taşımaktadır. 

Bu tür evlilikleri meşru gören yaklaşımlar, yukarıda belirtilen toplumsal kabuller ve uygulamalarla izah edilebilir.

Konuya daha bütüncül bir yaklaşımla bakıldığında, küçüklerin evlendirilmelerinin:

Öncelikle bu uygulama, günümüz şartlarında ideal bir aile yuvasından beklenen huzur içinde yaşama, sağlıklı nesiller yetiştirme şeklindeki evliliğin esas hedefleri ve sürdürülmesiyle uyumlu olmayacağı,

'Yetimleri, evlenmeye elverişli hale gelinceye kadar deneyin. 

Onların reşit olduklarını anlarsanız, mallarını artık kendilerine verin' (Nisa 4/6) ayeti, nikâh için belli bir olgunluğun gerekli olduğuna işaret etmektedir ki, bunun da erginlik dönemi olduğu,

Evliliğin hukukî ve ahlâkî çerçevesini çizen ayet ve hadislere bakıldığında, onların daha çok yetişkin bireyleri hedef aldığı ve bireye ağır sorumluluk yüklediği görülür. 

Buradan hareketle evlenecek kişilerin, bu sorumluluğun bilincinde ve bunu yerine getirebilecek olgunlukta olmaları gereği,

günümüz şartlarında küçüklerin evlendirilmeleri, onları genellikle ekonomik, biyolojik ve psikolojik açılardan kaldıramayacakları bir yükün altına sokmaktadır. 

Ayrıca onların çocukluklarını yaşayamama, gerekli eğitimden mahrum kalma gibi birçok temel hakların ihlaline de yol açabileceği gerekçelerine bağlı olarak uygun olmayacağı mütalaa edilmiştir."


 

Bu karar doğru bir şekilde incelendiğinde dine ait olduğu düşünülerek yapılan uygulamaların aslında doğrudan dine ait olmadığı, dindarların hayat içinde karşılaştıkları sorunlara cevap üretirken dinin temel ilkelerinden alınan referanslarla çözüm aramanın, dine ait değerlermiş gibi davranmak yerine hayatın içinde karşılaştığımız durumlara çözüm üretilmesi gerektiğinin altını çizmek gerekir.

Evlenme, ticaret yahut ceza hukuku vb. hayata dair karşılaşılan sorunlara adalet ve hakkaniyet ölçülerini dikkate alarak birey ve toplumun faydası gözetilerek çözüm üretilmelidir.

Çocuk yaşında evliliğin, Arap veya başka kavimlerin, toplulukların örf, gelenek ve kültürlerinde var olması dinin amir hükmü değil, onların kültür ve geleneklerine ait anlayıştan kaynaklanmaktadır.

Toplum hayatını düzenleyen yasa yapıcılar(devlet organları) bu konuda düzenleme yapma, karar alma ve uygulama yetkisine sahiptir.

Kişiler veya gruplar bu yasalara tabi olmakla yükümlüdür.

Bu konuda kimseye imtiyaz, ayrıcalık sağlanamaz.

Alınacak kararlar, dinin iman ve ahlak değerlerine aykırı olarak yorumlanamaz.

Din bakımından değerler statik/sabit iken durumlar ve olaylar ise değişkendir.

Toplumun kahir ekseriyetinin Müslüman olduğu ülkemizde vicdan sahibi Müslüman ve aklı başında vicdan sahibi hiçbir kimse çocuk yaşta kız veya erkeklerin evlendirilmesine rıza göstermez.

Böylesi sapkın uygulamaları dinden referansla savunanlara devletin fırsat vermemesi asli görevidir.

Efendim, bu olay üzerinden dine ve cemaate saldırılıyor gerekçesiyle karşı çıkanlara tavsiyemiz öncelikle, bu ahlaksızlığa karşı, din üzerinde şüphe ve şaibe üretenlere karşı çıkmalarıdır.

Zira böylesi pisliklerin savunulacak tarafı olamaz.

Ha! 'Yargı karar versin!' diyorsanız elbette spesifik olarak bu ve benzeri her olay hakkında yargı karar vermelidir.

Ama sizlerde; ahlak, vicdan ve insan onuru açısından böylesi sapkın uygulamalara karşı çıkmalısınız ki, ne istediğiniz dosdoğru anlaşılsın, inançlarınız, değerleriniz ve söyledikleriniz üzerinde şüphe olmasın. 

Ez cümle;

Türkiye toplumunun kahir ekseriyeti son günlerde yaşanan ve referansını tarihsel dini uygulamalardan alan veya iddia edilen ve esasında Arap kültüründe var olduğu için sürdürülerek üzerine dinden referanslar konularak meşrulaştırılan, başka milletten müslümanlara da gelenek/kültür içinde yedirilen; medeni yaşama, aile hukukuna dair saçmalıklar ve sapkınlıklar karşısında alışılmışın dışında, dinin statik ilke ve değerleri korunarak dinamik, devingen yönlerinde değişiminin kaçınılmazlığı vurgulanmalı, zan altına sokulmak istenildiği düşünülen, geçmiş travmalarını hatırlayarak bu tür sapkınlıkların ortaya çıkmasında art niyet arayanlara güven verecek yeni bir yol ve üslup bulmak gerekmektedir.

'Gelenek, örf, kültür' diye bir takım uygulamaları tekrarlayarak alınacak her pozisyon değişim ve hayatın dinamizmi karşısında mağlup olmaya, etkisiz kalmaya mahkûmdur.

Böyle davranmanın din ve dini değerlerle alakası yoktur ve olamaz.

Hayat yenileniyor ve yeni şeyler söylemek hayatın sorunlarına güncel çözüm üretmek gerekmektedir.

Değilse burnumuz böylesi pisliklerden kurtulmaz.

Birileri sapkınlıklarını bize din diyerek pazarlamaya da devam eder.