Değerli okuyucularım, deprem öldürmez bina öldürür. Biz meslek adamları, belediyeler, devleti yönetenler, demir üreticileri, beton santralleri, yapı denetim firmaları, üniversitelerin anlı şanlı mimarlık fakülteleri ve hocaları, bunların yetiştirdikleri öğrenciler; hepimiz suçluyuz! “1990’dan önceki binalar depremlere dayanıklı değildi, onun için yıkıldı” demek kolaycılıktır, yanıltmacadır. Halkı kandırmaktır. Peki, o halde, Mimar Sinan’ın ve kalfalarının yaptıkları yüzlerce cami, medrese, han, hamam, köprü niye yıkılmıyor da Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra yapılan binalar çatır çatır yıkılıyor. İşte burada önce iğneyi kendimize batırmamız gerekiyor.

Devleti yönetenler, milletvekilleri, belediye başkanları, üniversite hocaları maalesef hep konuşuyorlar ama uygulamada hiç birisi Mimar Sinan’ın kullandığı prensiplere başvurmuyorlar. Ben yaptığım sitelerde hep Mimar Sinan’ın prensiplerini uyguladım. İmkânınız varsa gidin, görün. Asıl prensibi olarak, Mimar Sinan’ın tüm eserlerinde ana gövde ayrı, temel ayrı çalışır. İstanbul’da yaptığı tüm camiler bu prensip üzerine inşa edilmiştir. Denizin hemen yanı başındaki Yeni Cami örneğin, meşe kazıklar üzerine oturtulmuştur. Temeli ayrı, gövdesi ayrı çalışır. Boğazdaki tüm yapılar, Selimiye, Süleymaniye hep bu esas üzerine inşa edilmiştir.

Camii duvarlarında menteşe sistemleri vardır. Deprem anında bu menteşe sistemleri hareket eder. Duvar harçları özel olarak üretilmiştir. Sinan, Romalıların kullandığı harcı incelemek için Osmanlı ordularıyla tüm Avrupa’yı gezmiştir. Şu anda üniversitelerin malzeme kürsülerinde bununla ilgili bilgi olmasına rağmen bu bilgiler uygulanması için inşaat sektörüne sunulmamaktadır.

                                               

 Binanın statiği bozulunca bu sütun dönmez.                                                                                 Duvarlardaki menteşe sistemi

Sonuç olarak, ülkemizin ve Osmanlı’nın baş mimarı Sinan gibi bir dehanın kullandığı bilgiler üniversitelerimizde hocalar tarafından incelenmiştir ama öğrencilere verilmemiş; devletimiz ve belediyelerimizin hizmetine sunulmamıştır. Şimdilerde bazı palavracı laf ebeleri profesörler Sayın Cumhurbaşkanımızı, devlet yönetimini kandırıyorlar.

Yok efendim, “sağlam zeminde inşaat yapmamız, sıvılaşma yaşanan zeminde bina yapmamamız gerekir. Ovada bina yapmamamız, inşaatları dağlarda yapmamız gerekir” diyorlar. Hayır efendim, her zeminde inşaat yapılır. Büyük usta Sinan yapmıştır. Yapmasını bileceksin, Sinan’ı inceleyeceksin.

Bir de bu bilim adamı sıfatıyla jeoloji profesörlerinden çok yakından tanıdığım birisi, bakın ne diyor:

·         “Malatya’da çadırlarda depremin ardından kadınlara tecavüz edildi.’’

·         “Kız çocukları imam nikâhıyla evlendirildi”.

·         “Organ mafyası tarafından çocukların organları çalındı.”

Bunlar yapılırken sen orada mıydın? Madem gördün, niye mâni olmadın? Bu beyanlarıyla halkı devletimize karşı kin ve düşmanlığa tahrik etmeye çalışmaktadır. Bunun dedesi Yunanlı bir komutanın Aydın işgal edilirken Nazilli’de tercümanlığını yapmış. Kendisi her toplantıda efeler için ağza alınmayacak laflar eder.

Şimdilerde de Malatyalılar, Elazığlılar, Hataylılar için boyundan büyük laflar ediyor. Hiçbir Malatyalı, Elazığlı, Kahramanmaraşlı çadırda böyle adice kadınlara tecavüze yeltenmemiştir, yeltenmez de.

Bu kişinin kim olduğunu soruyorsanız, halkın vicdanı Aydınpost’un haberlerinden bakıp öğrenebilirsiniz.

Bu profesör, İstanbul’daki Beylikdüzü, Yakuplu ve Kavaklı bölgelerinin zeminin sağlam olduğunu söylemiş. Halbuki, bu bölgeler kaygan zeminlere kurulmuştur; İstanbul’un en riskli alanlarıdır. Zamanın Büyükçekmece Belediye Başkanı rahmetli Ali Çebi kardeşimle ticari ilişkileri olduğunu biliyorum. Bu televizyon kargası utanmadan bana gelmiş ve Ali Çebi’nin, parasını ödemediğini ifade etmişti. Şimdi de Aydınpost’taki haber için mahkemeye verecekmiş; hele versin bakalım.

Tabi ki tüm profesörleri aynı kefeye koymuyorum. Kendilerinden peşinen özür dilerim. Böyle para gözleri, çürük yumurtaları aralarından atmaları gerekir. Bu kargalar hala televizyon televizyon dolaşıp iktidara veryansın ediyorlar. Yok efendim, “ordu geç kalmış”. Sayın Rıdvan Eşin Bey, yaptığımız programda “Ben depremden dört saat sonra Kahramanmaraş’ta jandarmanın fırınından ekmek yedim, çorba içtim” dedi. Bu da böyle biline.

Konumuza tekrar dönersek, bugün Rize ve Ordu’daki havalimanları, Trabzon stadı denizin üzerinde inşa edilmiştir. Daha bir sürü inşaat aynı şekilde denizin üstünde yapılmıştır ve yapılabilir. Ancak öncelikle iyi hocalar, mühendisler ve mimarlar, “demek ki yapılabiliyormuş” deyip Mimar Sinan’ın bilgilerini kullanmak zorundadırlar. Mevcut iktidar döneminde Marmaray Tüneli, hem de denizin 60 metre altında, Çanakkale köprüsü suyun içinde yapıldı. Peki, Türkiye’de yanlış nerede? Öncelikle Türkiye’nin deprem ülkesi olduğu gerçeğini artık kafamıza sokarak bazı hususları sıralayalım.

1.    Yapılarda mutlaka temel ayrı, bina ayrı çalışacak şekilde bir sistem kullanmamız gerekiyor. Ben bu sistemi İstanbul’daki Armakent ve Mediko sitelerinde uyguladım. Gölcük depreminde test edildi; bir sürü kurum geldi araştırma yaptı.

Yukarıdaki şekilde A-A ve B-B kesitlerini incelediğimizde şunu görürüz. Bina temelden ayrı çalışır. Temelde deprem hareketi ne kadar olursa olsun bina yerinde durur. Zemin fay üzerinde olsa bile bina devrilmez.

RAYLI TEMEL SİSTEMİNDE BİNALAR NEDEN YIKILMIYOR?

Raylı sistem, amortisör sistem ve benim uyguladığım sistem tamamen gövdenin temelden ayrılması mantığına dayanır. Binaların temelleri atılırken kullanılan izolasyon ve bina iç sistemi evleri depreme dayanıklı hale getirir. Deprem esnasında böylece binalar kırılmaz, esner. Japonya'da mühendisler duvarların iç kısımlarındaki boşluklara metal plakalar yerleştirerek binanın deprem esnasında hareket etmesini sağlıyor. İşte bu, Mimar Sinan’ın kullandığı sistemdir. Bu esneklik payı, binanın yıkılmasını ya da kırılmasını engellemek için konuluyor. Çok büyük binalar ve gökdelenler dahi bu sistemle ayakta kalabiliyor. Kullanılan sistem sağlı-sollu ya da önlü-arkalı olacak şekilde 3 metreye ulaşan bir mesafe ve esneme payı sunuyor. Bina temelinde amortisör kullanılması deprem esnasında esneme payıyla titremenin etkisini çok azaltıyor. Temelde kullanılmış tampon sıvılar ise şiddeti düşürüyor. Konuyu şimdi daha iyi anladığınızı düşünüyorum.

2.     Düz veya nervürlü inşaat demiri, maalesef çok önemli bir malzeme olmasına rağmen hurdalardan merdiven altı yöntemlerle üretiliyor. Denetim firmalarından geçmeden inşaatlarda kullanılıyor. Bunun önlenmesi gerekiyor.

3.    İnşaatlarda kullanılan betonarme betonunun ve agregaların da maalesef denetimi yok. Beton santralleri şu an başıboş durumda. İnşaatlardan alınan beton küplerin incelemesi ciddi anlamda yapılmıyor. Yani, beton kontrolü gelişi güzel ilerliyor.

Beton döküldükten sonra betonun priz süresince sulanması maalesef baştan savma yapılıyor. Normalde denetim firmalarının 20 gün boyunca betonun sulanıp sulanmadığını kontrol etmeleri gerekiyor. Özellikle Aydın gibi sıcak şehirlerde bu çok önemli.

Beton santralinden çıkan mikser inşaat sahasına en geç 30 dakikada gitmesi lazım. Günümüzde mikserler trafiğe takılıyor veya inşaat sahasında art arda sıralandıklarında harca priz durumuna geçmesin diye su katarak özelliğinin kaybolmasına sebep oluyorlar. Betonun dökülmesi anında hiçbir denetim firması kontrol yapmıyor. Bence, harç mikserlerinin ambulanslar gibi geçiş üstünlüğü olmalı.

4. Türkiye’de artık, binalarda tünel kalıp duvar sistemine geçilmeli. TOKİ, inşaatlarını böyle yapıyor. Tuğla, ytong gibi yapı malzemeleri terk edilmeli. Çünkü deprem anında tabliyeler katlanarak ölümlere sebep oluyor. Kolon ve kirişler maalesef deprem anında kırılıyor. Tünel kalıp sisteminde duvarlar adeta kolon vazifesi görüyor. Türkiye hızla çelik yapı modeline geçmeli.

5. Binaların alt katlarında, özellikle deprem bölgelerinde kesinlikle kafe ve mağaza gibi iş yerlerine izin verilmemeli. Bu binanın zayıflamasına sebep oluyor.

6. Aydın’da Doğu Gazi Bulvarı’ndaki kafeler binlerce üniversiteliyi ağırlıyor. Bu kafeler derhal kapatılmalı. Buna müsaade eden kurumlar vebal altında. Herhangi bir deprem anında, Kahramanmaraş Trabzon Caddesi’nde yaşanan facia aynıyla yaşanacaktır. Adnan Menderes Üniversitesi fay üzerinde kurulu. Ben bunu yıllar önce Aydınpost’ta resimler de kullanarak yazdım. Yetmezmiş gibi yanında metan gazı üreten bir çöplük var. Patlaması halinde depremi tetikleyecektir. Üniversite derhal buradan kaldırılmalı. Bir depremde burası Doğu Gazi Bulvarı’nın üzerine yığılacaktır. Tralles Antik Kenti’nin niye toprak altında kaldığı iyi incelenmeli. Üniversite de aynı fay üzerinde.

7. Temelde su izolasyonu için kullanılan petrol türevi membran terk edilmeli. Çünkü membran toprak altında asitler ve tuzlarla çürüyor. Böylece temeldeki demirin de çürümesine sebep oluyor. Bunun yerine, polimer interaktif bentoshield geokompozit su yalıtım malzemesi kullanılmalı.

8. Binanın bodrumlarının dış duvarları için de aynı şekilde polimer interaktif bentoshield geokompozit su yalıtım malzemesi tercih edilmeli. Ayrıca çatıdan gelen yağmur ve kar suları ile temelde olabilecek suyun drenajının çok iyi yapılması gerekiyor. Su binanın düşmanıdır; bu unutulmamalı. Daire alırken fayansa, boyaya değil, önce temel uygulamasına bakmanızı tavsiye ederim. Müteahhitten, mimardan, yapım şirketlerinden bunları isteyin.

Bu yazıda bahsettiklerimi anlamayan varsa bir kez daha kendisine anlatırım.

Peki Aydın’da durum nedir diye sorarsanız, çok acıdır ki, Doğu Gazi Bulvarı tam fay hattı üzerinde.

Aydın Büyükşehir Belediyesi ve Efeler Belediyesi, burada inşaata izin veriyor. Yetmezmiş gibi binaların altında kafeler var. Bu hususu da önümüzdeki haftaya bırakıyorum.

Öte yandan, Aydın’da kuraklık da kapıda. Bunu da haftaya yazacağım.