"Ne hükümran kalır,ne zulüm,ne de kin

Öz değil dostlar,öz değil bu biçim.

Kulların kullara ettiğini

Etmiyor en zalim harın ateşi.

Bugün dua ettim hepimiz için

Yüce Tanrı bizleri affetsin!

Ne para,ne pul,ne iktidar,ne de güç

Bu değil gerçek, bu değil gerçek

Bu kavga,bir hayırsız düş

Uyanır neslim,uyanır elbet.

Bugün dua ettim hepimiz için

Yüce Tanrı,bizleri affetsin!"

Hz. Adem ile Hz. Havva insanlığın atası olarak bilinir.

Kutsal kitaplar böyle söyler

İnsanlık onlarla başlar.

Bizler, böyle iman ederiz.

Hz. Adem ile Hz. Havva elçi göndermeilsinin ötesinde, insanı da temsil ederler.

Yaratıcı tarafından insanla ilgili çok tanımlar yapılmıştır.

Bunlardan bazıları şöyledir:

İnsan; cahildir, nankördür, zalimdir, unutkandır, cimridir, kıskançtır ve benzeri olumlu olumsuz bir çok sıfatla tanımlanmış, eşrefî mahluk olarak tanımlandığı gibi esfeli sefîlin, olarak da tanımlamıştır.

Bu tanımlar, insanoğlu için yapılmıştır.

Herhangi bir insan tarafından değil.

Yaratıcı tarafından.

Sezen Aksu bir sanatçıdır.

Şarkılarında değişik birçok kavram ve değeri konu olarak işlemiştir.

Yazının başlığına koyduğum dua ve "Lailahe illallah" isimli albümüyle olduğu gibi

Üzerinden fırtınalar koparılan şarkıda Hz. Adem ile Hz. Havva'yı cahillikle suçlamak, hakaret etmek gibi bir kastı olamaz.

Olsa olsa, insanın Kur'anda da belirtilen özelliklerinden hareketle insanın cahilliğini dile getirmek olabilir.

Olaylara konu olan şarkıda "Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete" derken insanlığın içine düştüğü kötülük anlatılmaktadır.

Burada gönderilen selam, Hz.Adem ve Hz.Havva'ya değil insanlığa mesaj olarak yorumlamaya daha uygun olur.

Biliyorum, bir çok insan buradan Sezen Aksu'yu savunduğumu düşünecek.

Hiç böyle bir niyetim ve amacım yok.

Bu konuyu dile getirmemin esas sebebi herşeyden nem kapma, başkası üzerinden durduğumuz yeri koruma amacına yönelik.

Gerçekten insanoğlu, cahil, bencil, zalim vb sıfatlardan beri midir?

Sezen Aksu, niçin ilk insanları ve peygamberleri cahillikle suçlayarak hakaret etmiş olsun?

Bundan ne gibi bir fayda umabilir?

Anlıyorum, vatandaşlarımızdan bazıları şarkıdan, Cumhurbaşkanına hakaretten, yahut karşı olmaktan rahatsız olabilir ve hemen mukabele edilmesinden, yüreğinin soğutulmasından mutlu da olabilir.

Bu kişilere şunu hatırlamak faydalı olur mu bilmiyorum.

İslamda hüsnü zan esastır ve mümin insan bir mümin için öncelikle olumlu düşünmekle yükümlüdür.

Kötü zan yasaklanmıştır.

Böyle düşünmek islami, insani ve barışa yönelik davranmayı sağlar.

Hadi, vatandaşlarımız için böyle düşünmek zor diyelim.

Ama, aklı selim ve özellikle devlet aklı böyle düşünemez.

Devlet, duyguların tatmin aracı olmamalı, hele ki, iç politikada buna hiç tevessül etmemelidir.

Milli ve dini konularda ihtirasları, düşmanlıkları artırmak, fanatizmden beslenmek, kitlelerin ihtiraslarını okşamak, kaşımak ve kışkırtmak, kötü sonuçlar doğuracak söylem ve eylemlerden uzak durmak gerekir.

Bizim esasen konuşmamız gereken, 2017 yılında yazılan bu şarkıdan hareketle bir kısım insanın ellerinde bayraklarla Sezen Aksu'nun evinin önüne gidip tehditler savurmasına olmalıdır.

Boğaziçi üniversitesinde "Kayyum Rektör istemiyoruz!" diyen öğrencilere "terörist" diyerek müdahale eden güvenlik güçlerinin, doğrudan tehdit içeren eyleme görmezlikten gelmesi, ardından RTÜK'ün yayın kuruluşlarına "Milli ve dini değerleri" koruma amaçlı yasaklama getirmesi,(bu yasak bizi 1980 darbe dönemini hatırlattı) Diyanetin meseleye dahil olmasının akabinde sayın Cumhurbaşkanının cami içinden "Dilini koparırız!" beyanıdır.

Demokratik hukuk devletinde bunlar olacak işler değildir.

Her gün artan gerilim maalesef toplumda tedirginlik ve bu tutuma bağlı olarak kutuplaşma artmaktadır.

Gazeteci bir bayanın maksadını aşan ifadelerinin ardından gece yarısı güvenlik güçleriyle alınması, delil karartma, kaçma ve benzeri tehlikeler olmamasına rağmen tutuklanması bizzat iktidarın yaptığı ve reform olarak sunduğu hukuk düzenlemelerine aykırıdır.

İktidar yaptıklarını bozmakta, eski halinden geri dönmekte, irtidat etmekten ne gibi fayda ummaktadır?

Dün, ekonomide, siyasette, sosyal politikalarda, demokraside, eğitimde, sosyal barış politikalarında, güvenlik anlayışında, özgürlükçü tavrında, ervrensel hukuk düzeni kriterlerine uyumda, dış politikada ve daha birçok alanda yaptıklarını kendi elleriyle bozmakta, değiştirmektedir.

Adeta kendine ve topluma güvenen iktidar gitmiş, yerine herşeyden tedirgin olan, adeta bir kaşık suda fırtına koparan güvenlikçi bir anlayışa yönelmiştir.

Bu çelişkili tutumlar, tarihimizde hiçbir iktidara nasip olmamıştır.

Bunu da bir yere not etmek lazım.