Bu bir "Ejderha Masalı" değildir

Çin dolaylarından eskimeyen bir masaldır.

Bu Çin masalında;köyün yakınlarında bir mağarada bir ejderha yaşarmış.

Ejderhanın şerrinden korkan köylüler her sene belli bir miktar altını ona hediye ederlermiş

Seneler geçtikçe iyice zorlanan köylüler ejderhayı öldürmek için içlerinden birini göndermeye karar vermişler.

Bir genç atılmış, "Ben giderim"

Genç gitmiş ama bir daha geri dönmemiş.

Başka bir genç daha gitmiş, o da dönmemiş.

Ve bu durum defalarca tekrar etmiş.

Giden dönmüyormuş.

En sonunda birgün köyün en yiğit delikanlısı gönüllü olmuş.

"Yapma etme"demişler, dinletememişler.

Delikanlı mağaranın yolunu tutmuş.

İlerleyince ejderi görmüş.

Saatler süren mücadeleden sonra ejderi öldürmüş.

Mağaranın içlerinde dolaşırken bir hazine sandığı görmüş.

Sandık köylülerin yolladığı altınlarla lebaleb doluymuş.

"Ben hayatımı tehlikeye atıp bu kadar uğraştıktan sonra bu hazineyi köylülere mi vereceğim?

Hayır asla" demiş.

Genç tam böyle düşünürken birden tırnakları uzamaya, kollarından kıllar çıkmaya başlamış.

Delikanlı ejderhaya dönüşüyormuş.

İşte o an anlamış ki, kendisinden önce gelen gençlerin hepsi de aslında o ejderhayı öldürmüş.

Fakat nefsine yenilen gençler öldürdüğüne dönüşmüş.

Masalı anlatan Çinli der ki, "Muhalifler iktidarı ele geçirdiklerinde nefislerine yenilirlerse, eleştirdiklerine dönüşürler. Hazine devlet ve iktidardır."

Şimdi başımızı ellerimizin arasına alıp düşünelim.

Ondokuz yıllık Ak Partinin iktidar sürecini gözümüzün önüne getirelim.

Ak Parti doksanların boğucu ve karanlık atmosferinden insanlarımızı ve ülkeyi kurtarmak için neler söylemedi ve hatta neler yapmadı.

Geçim darlığına, adil gelir dağılımına, yüksek enflasyona, işsizliğe, yolsuzluklara, soygunlara, hukuksuzluklara ve toplumu bölen teröre karşı çıktığı kadar, terörü ortaya çıkaran sebeplere, seçilmişlerin horlanmasına, milli iradenin yok sayılmasına ve bunlara özgürlükler, hukuk devleti, ileri demokrasi iddialarını gerçekleştirmek için daha daha nelere karşı çıkmamış, millete umut olmamıştır.

Siyasetin tek limanı vardı ve o ahlaktı.

Mesele "Kimsesizlerin kimi olmaktı"

Şimdi ondokuz yıl süren iktidarın geldiği noktada toplum yine doksanlı yılların Türkiye'sini hatırlıyorsa yukarıda yazdığımız "Çin masalında" geçen "Hazinenin, iktidarın, gücün" bozucu etkisi sürüyor, ahlak siyasete liman olmaktan çıkmış, köylüler/millet yine kendi derdine düşmüş demektir.

Netice itibariyle;yine yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar, parti kapatmalar, tahakküm kurma arzusu, "Bu ülkenin sahibi biziz" böbürlenmeleri..

Adeta, geldiğimiz noktayı özetlersek, ondokuz yılın sonunda; Ak parti Ak partiye karşı demek abartı olmayacaktır.

Anlaşılan aynı masalı dinlemeye, aynı filmi tekrar tekrar izlemeye devam edeceğiz.

Ta ki, erdemin, ahlakın gerekli olduğunu inanan, güce rağmen dürüst kalmanın sınavını verenlerle, gerektiğinde makamları terk edenlerle aynı istikamete yürüme irademizi gösterene kadar.

Çıkış yolumuz, bütün eksiklikleri ve risklerine rağmen siyasettir.

Temiz siyaset anlayışı, devletin şeffaflaşması ancak demokrasi ve hukuka sahip çıkmakla, güvenilen liderlerle değil, inanılan değerler etrafında birleşmekle mümkün olabilir.

Çözüm, "Yerli ve Millilik" adı altında ahlaki yozlaşmada değil, "Ahlak, erdem, demokrasi, hukuk, özgürlük, evrensel ilkelerde," hesap sorulabilir devlet düzenini kurmaktadır.

Girdiğimiz bu yoldan başka çıkış yoktur.

Masalda geçen ejderhadan kurtulmanın yolu, aramızdan birini oraya göndermek değil, denetleyebilir topyekûn irade ortaya koymaktır.

Bir kişinin başaracağı varsayılan kötülüklerle, hep birlikte daha kolay başa çıkabiliriz.

Yeter ki, ihtiyacımız olan değerler ve ilkeler etrafında birleşelim.