Eskilerden miras güzel bir söz vardır dilimizde “mahkeme kadıya mülk değildir,” diye.

Güzelliği de amirlerin hem ölçülüyü elden bırakmamaları hem de devlet adına verdikleri kararı vicdanıyla düşündükten sonra vermelerini hatırlatmasındadır.

O sözü pekiştiren en az onun kadar otantik Osmanlı’daki bir gelenek de padişahların Cuma namazına giderken medrese öğrencilerinden bir gruba “mağrur olma padişahım senden büyük Allah var,” diye kendi iradeleriyle bağırtmalarıdır.

Geçen pazartesi(20 Ocak) ADÜ’ki devir teslim töreniyle mahkemenin kadıya mülk olmadığı bir kez daha ispatlanmış oldu ve eski rektör Prof.Dr. Cavit Bircan devri bitti yeni rektör Prof. Dr. Osman Selçuk Aldemir dönemi başladı.

Devir edenin döneminde gerçekleştirdiği varsa yarım kalan ya da her hangi bir nedenle gerçekleşmesi mümkün olmayan icraatlarını anlatması, söz konusu üniversite ise bilimsel çalışmalarda kurumu hangi noktadan nereye getirdiklerinden kısaca söz etmesi, görevi devralanın da yapacaklarını öz olarak  dile getirmesi klasik  bir devlet geleneğidir.

Devir teslim töreninde eski rektör irticalen yaptığı veda konuşmasının tamamını dönemlerinde gerçekleştirdikleri bina, yol yapımı gibi fiziki yatırımlara ayırdı.

Maddi unsurlar yanında biz ADÜ’yü Türkiye’ ve Dünya Üniversiteleri arasında hangi noktada aldıklarını, her iki kategoride kaç basamak yükselttiklerini,  ürettikleri makale sayısını, bilimsel bir çalışma sonucu hangi bölgesel soruna çözüm ürettiklerini de duymak isterdik.

Eski rektör Cavit Bircan bu konulara konuşmasında yer vermeyince izleyenlerin zihinlerine haklı olarak dönemlerinde ADÜ’nün böyle bir başarısı yok mu acaba sorusu takıldı.

Bunlar yerine o konuşmadan hatırda kalan oğlunun okul başarısı, bir özel üniversiteden aldığı teklif, yeni rektöre talimat niteliğindeki hatırlatmaları ve çaycının gidişine üzülmesinden döktüğü gözyaşı gibi günün anlam ve önemi ile pek alakası olmayan konular kaldı.

Bir de hatırda kalacak diğer bir konu da her ne kadar “tebessüm ettim, geçtim, bu bir nöbet değişimidir” sözleri ile geçiştirse de konuşmasının bütününe yansıyan ikinci kez atanamamasının içinde bıraktığı ukde…

Ne yaparsınız ki, söylediğimiz gibi mahkeme kadıya mülk değil, mühim olan kubbede bırakılan hoş seda. Çaycı bile arkasından bir şekilde ağladığına göre bıraktığı iz konusunda Cavit Bircan açısından mesele yok, Çakmar Çiftliği’nde bundan sonra el üstünde tutulacak demektir.

Yeni rektör Prof.Dr. Osman Selçuk Aldemir’in işi ise kolay değil.

Onun tamamıyla metin üzerinden yaptığı konuşma “efradını cami, ağyarını mani” yani dört dörtlük, günün anlam ve önemine uygun bir konuşmaydı.

Konuşmanın değerli olduğunun göstergesi muarızları tarafından fısıltı gazetesi aracılığıyla yayılan okunması için Cumhurbaşkanlığı tarafından gönderildiğiydi.   

Konuşmanın en dikkat çeken bölümü de Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihati “milleti yaşat ki, devlet yaşasın” sözleriydi.

Yeni rektörün Şeyh Edebali’nin bu sözüne konuşmasında yer vermekle yetinmemesi ayrıca üç farklı yorumuna da değinmesi salonda hakkın, adaletin gözetileceği, kul hakkının yenmeyeceği velhasıl güven ortamının yeniden tesis edileceği şeklinde algılandı.

Prof. Dr. Osman Selçuk Aldemir’in bu söyledikleri ADÜ çevresinde ve halkta bir şeylerin değişeceği umuduna yol açması yanında asıl merak edilen iki ana başlık altında toplayabileceğimiz onun ne yapacağı, nasıl bir yönetim tarzı ortaya koyacağı konusudur.

BİR: Onun görevinde dost ve düşmanını belirmedeki ölçüsü kurum mu yani devlet mi yoksa kendi şahsı mı olacak?

İlk tercihi kurum ya da devlet olursa her türlü eleştiriye, aykırı görüşe, düşünceye, ekip çalışmasına önem verir, her görüş ve düşünceyi bir zenginlik olarak görür, Ülke ve ADÜ yararına olan her türlü fikir ve eylemi kararlılıkla uygular.

İkinci şık da şahsını merkeze alan yönetim tarzı kurumu bir iltizam arazisi kendini de mültezim yerine koyanın yönetim şeklidir.

Türk Devlet geleneği birincisidir.

İKİ: Diğer merak konusu Yeni Rektör Pareto’nun Makyavel’in aslanlar –tilkiler tiplemesini kullanarak geliştirdiği “Seçkinler Deveranı” teorisinde anlattığı aslan mı olacak yoksa tilkilerle ortak ormanı yönetmeyi mi deneyecek?

Teoriye göre aslanlar vizyon ve kişilik sahibidirler. Hedefe kilitlendikleri için mükemmel olmayabilirler ancak dürüsttürler.

Kurumların kuruluş ya da restorasyon dönemlerinde ortaya çıkan, gerektiğinde kıran, döken fakat hayal ettiği kurumu kuran ya da arzuladığı noktaya taşıyan bu aslanlardır.

İşi bitiren aslanlar köşelerine çekilince meydan avlarının peşinde koşmaktan başka düşünceleri olmayan çakal ve tilkilere kalır.

Onların kulis ve dedi-kodu metoduyla adam yıpratmada üzerlerine yoktur.

Yakaladıkları açıkları ya da dağıttıkları mevki, makam ve nimetlerle çevrelerini kendilerine bağımlı kılmada mahirdirler.

Manevi değerler kendilerine avantaj sağladığı sürece kıymet ifade eder.

Onların elinde kurumlar yörüngesini kaybetmiştir. Niçin kurulduğunu unutmuştur.

Kurumun ülküsü de vizyonu da içerideki terfiler, tayinler, kurumun resmi gücü kullanılarak elde edilecek maddi menfaatler en azından kurumdaki mevkilerin, unvanların sağladığı prestijdir. (İskender Öksüz, Alt Akıl, s.172)

Sözün özü kurumun düzelmesi için yeni bir aslanın yolu gözlenir hale gelmiştir.

Yeni rektörümüz Prof.Dr. Osman Selçuk Aldemir yönetimde işte bu beklenen aslan olmayı mı yoksa Pareto’nun tilki tiplemeleriyle idare-i maslahatçılık mı yapmayı tercih edecek biz de merak ediyoruz.

Rektör Hoca’mıza başarılar diliyorum.

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!