Ülkemiz her geçen gün fakirleşiyor.

Bunu uluslararası değerlendirmelerde görüyoruz ve sonuçlarıyla can yakıcı bir şekilde yüz yüzeyiz.

Otoriterleşme eğilimine girdiğimiz günden beri yoksulluk, yoksunluk, yolsuzluk artıyor.

15 Temmuz 2016 yılından bu güne; dolar 2.85'ten 14.00 tl'ye, üretici enflasyonu %3'lerden %80'lere, tüketici enflasyonu %7'lerden %40'lara doğru hızla ilerliyor.

Bu sonuçlar sadece ekonomi yönetiminin kabahati olmadığı gibi, Covid-19 salgınıyla da açıklanamaz.

Otoriterleşme, içinde bulunduğumuz halin en önemli sebebidir.

15 Temmuz sonrası çıkarılan OHAL yasası ve buna dayanılarak uygulamaya konulan KHK'larla alınan kararlar, içinde bulunduğumuz otoriterleşmede etkili olmuştur.

Madem böyle, OHAL'e bağlantılı olarak çıkarılan KHK'larla neler yapılmış görelim.

1.576.000 kişiye soruşturma açılmış, 300.000 kişi gözaltına alınmış, 100.000 tutuklama, 234.419 pasaport iptali, 152.000 ihraç, bunlardan 4.500'ü hakim ve savcı, bunlardan da 4.000'ni tutuklanmış.

664'ü ağır olmak üzere 1605 tutuklu, sağlık haklarına erişememiş.

36 kişi Meriç ve Ege sularında hayatını kaybetmiş, 800'den fazla KHK'lı iş kazasıyla, 100'ü intihar ederek hayatını kaybetmiş,

İlk defa 17.000 kadının tutuklanmasıyla birlikte, 864 bebek, 3.000 binin üzerinde çocuk tutukevlerinde yaşamak zorunda kalmış, 5728 kurum kapatılmış, 40.000 üzeri çalışan işten çıkarılmış ve haklarını kaybetmiş.

3.041 üniversitesi kapatılan, 7.508 ihraç olmak üzere 23.427 akademisyen kadro hakkını kaybetmiş.

1598 dernek, 560 vakıf, 29 sendika, 330 televizyon, 34 radyo, 90 gazete ve dergi kapatılmış, 44 gazeteci fiziki, 23 gazeteci sözlü saldırı ve tehdite maruz kalmış, 57 gazeteci gözaltına alınmış, 6'sı gözaltında darp edilmiş, 43 gazeteci tutuklanmış.

Yine,1604 anaokulu, ilk, orta, lise, 360 dersane, 847 öğrenci yurdu, 15 özel üniversite kapatılmış, 985 ticari şirkete,

30.000.000 tl kurumsal ve şahsi hesaba el konulmuş, HDP'li 59 belediyeye kayyum atanmış.

Cezaevlerinin kapasitesi 233.194 olmasına rağmen, 297.000 üzerinde tutuklu ve hükümlü var.

Yukarıda size bolca rakamlardan bahsettim.

Burada bir parantez açmak istiyorum.

Aslında yazılı her bir rakam bir insan ve insanlar tarafından binbir emek ve zahmetle kurulmuş, içinde birçok hayali, amacıda barındıran kurumdur.

Bu bakımdan sadece bir rakam olarak görülmesi doğru olmaz.

İçinizden bazıları bu kişilerin darbeye kalkıştığını, bu sebeple cezalandırılması gerektiğinden bahisle "Ne yani ülkeyi ve kamu düzenini tehdit edenler cezalandırılmasın mı?" diyebilir ve bu itiraz esasen çok meşrudur.

Yargının suçlu buldukları elbette cezalandırılmalıdır.

Devlet demek;doğruyu yanlıştan, suçluyu suçsuzdan ayırmak demektir.

Devletler bunun için vardır.

İhtilaf edilen, çözümü kolay olmayan konularda adalet kurumunu lekelemeden, karmaşık sorunları çözme görevi, bağımsız ve tarafsız yargı kurumuna verilmiştir.

Yargının görevi, adaleti sağlamak, devletin meşruiyetini korumaktır.

Yargının ve yargıçların görevi, adil yargılama hakkını korumaktır.

Savaşlarda bile, savaş hukuku uygulanır.

Maalesef bizim ülkemizde yurttaşların lekelenmeme hakkı sık sık çiğnenmekte ve hukuk ihlalleri yapılmaktadır.

Parantezi kapatarak kaldığımız yerden rakamlara devam edelim.

Ak Parti döneminde 227 yeni cezaevi yapılmış, bunlardan 126 adeti 15 Temmuz kalkışması sonrasında açılmış, cezaevlerinin yapımı için 20 milyar tl harcanmış.

2020 yılından bugüne cezaevlerinde 104 mahkum yaşamını yitirmiştir.

OHAL ve KHK'ların doğurduğu tablo bu.

Bu tabloya göre ülkemizin karnesi:

Liberal Demokrasi endeksine 179 ülke sıralamasında 149.cu

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün 2021 yılı basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasına 153.cü

Dünya Ekonomik Görünüm raporunda milli gelirimiz 649.milyar dolar, 2021 için 652.milyar dolarla uzun yıllar sonra gelişmiş 20 ekonomi dışında kalıyor.

Rekabet gücü itibariyle 73.cü sırada ve mevcut iktidar döneminde 12 basamak gerilemişiz.

Dünya Ekonomik Forumu Rekabet Raporuna göre 140 ülke arasında 95.ci Matematik ve Bilimsellikte 103.cü sırada.

Ülkemizin vasıflı işgücü, teknoloji üretme ve katma değeri yüksek ürün üretmesi zor görünüyor.

Hukuk Üstünlüğü Endeksinde,139 ülke arasında 117. Yolsuzlukla mücadele de 134 ülke arasında 69.cuyuz.

Ekonomi Barış Enstitüsü tarafından hazırlanan raporda 163 ülke arasında 149.cu sıradayız.

Otoriterleşme İle birlikte raporlardan kötüleşmenin arttığını görüyoruz.

2016 yılından bugüne dolar 285 tl'den 14.00 tl'ye, enflasyon TÜFE'de %6'dan %40'lara, ÜFE'de %3'ten %80'e dayanmış.

Demek ki neymiş!

Bir ülkenin kalitesi;Hukukla,Demokrasiyle, Şeffaflıkla, Adil Gelir Dağılımıyla, Eşit Yurttaşlıkla, Liyakatle ve bütün alanlarda sağladığı özgürlükçü iklimle doğrudan ilgiliymiş.

Savunma sanayisinde gösterilen başarılarla (!) güçlü ülke olunmuyor ama otoriter düzen kurulabiliyor.

Milleti güçlü ve onurlu kılmayan devletlerin/iktidarların gücü, sadece dar bir kadro, aile ve sınıfı mutlu eder.

Geniş kesimlerin mutsuzluğu ise, yöneticiler için her zaman büyük riskler taşır.

Demokratik ülkelerde sandık, vatandaşın kararını açıklama imkanı sağlar.

Bu imkan bazen erken, bazen de zamanında milletin önüne getirilerek sıkışmışlık hali çözülür.

Bu bakımdan demokratik ülkelerde sandık çözüm için başvurulan ilk adrestir.

Milli İrade önemli!