Yerli olmak tabiri, kişinin veya toplumun eskiden beri aynı yerde mukim olduklarını ifade etmek için kullanılır.

Yerli olmak; bulunduğu yere ait olmak, kalıcı olmak anlamlarını da içerir.

Kültür değişmelerinin devlet politikası olarak uygulandığı bizim gibi ülkelerde “yerli” olmak gelenekten gelen değerlere bağlılığa ifade için siyasi olarak kullanılmıştır.

Ayrıca yerli olmak tabiri, tarımdan sanayiye ülkemizde üretilen ürünler içinde kullanılır.

Ve biz buna yerli ürün deriz.

Nereden çıktı şimdi bu “yerlilik” diyebilirsiniz.

Bildiğim kadarıyla doksanlı yıllarda “yerlilik” bizim düşünce hayatımızda kullanılmaya başladı.

Sebeb-i hikmeti ise, “yabancı/batıcı” olmamaktı.

Toplumda yaşanan yabancılaşmaya, batılı yaşam tarzına karşı bir itirazdı.

Batılı yaşam tarzı karşıtlığı için bulunmuş elverişli bir kavramdı.

Yetmişli yıllarda yaşanan şehirleşme neticesinde şehre göç edenler arasında yaşanan sosyolojik ayrışma için kullanıldı.

“köylü-şehirli” çatışması ve yaşam tarzı farklılıklarının doksanlı yıllarda şehre göç edenlerin evlatları tarafından bulunmuş “fiyakalı” bir tanımdı.

Kendini “yerli” olarak tanımlayanlar, daha çok muhafazakâr, milliyetçi dindar ailelerin çocuklarıydı.

Ve bu çocuklar şehirlilere karşı üstünlük arayışındaydı.

Haliyle çözümü batılı yaşam tarzına itirazda buldular ve buradan siyasi dil ürettiler.

Artık onlar “köylü değil, yerliydiler”

Ama bu yerliliğin içini nasıl dolduracakları hakkında pek fikirleri yoktu.

Ellerinde sadece dindarlıkları, gelenekleri, tarihleri ve oradan hayata taşımak istedikleri vardı.

Bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlardı.

Yerliliklerini müesses nizamın/devletin uygulamalarının karşıtlığı üzerinden tanımlamaya ve tahkim etmeye çalışıyorlardı sadece...

“müesses nizam” eliyle yapılan kültür değişmelerinin taşıyıcı aktörleri, “batıcılar/uygarlıkçılar” yapılan itirazları hep “rövanşist” hareketler olarak gördü ve itiraz edenleri de “gerici, mürteci, irticacı” olarak etiketlediler.

1946'da çok partili hayata geçtiğimiz günden beri bu kavga siyasi hayatımızda böylece sürdürüldü...

Ak Parti, iktidarının ilk yıllarında bu meseleyi gündemine almadı.

Buna rağmen “batıcı/uygarlıkçı” kesim Ak parti iktidarını hep şüphe ile baktı.

Nihayet Ak Parti, özellikle lideri Erdoğan arzu ettiği güce ulaşıp, liderliğini topluma kabul ettirdikten sonra, 2011 seçimlerinin ardından, yavaş yavaş “yerli ve milli olmak” terimini gündemine yoğun bir şekilde yer verdi.

Hemen belirtelim, bugün itibariyle “yerli ve milli” kavramının içi halen doldurulmuş değildir.

Aslında doldurulacak birşey olduğunu zannetmiyorum.

Ülkemize has üretilmiş siyasi bir kavramdır.

Özünde “rövanşizmi” barındırmaktadır.

Baştaki sorudan hareketle cevaplanması için soruyorum.

Nedir “yerli ve milli olmak?”

Ürettiğimiz savunma sanayi silahlarına,

yahut yaptığımız hizmet binalarına kendi tarihimize ait isimler koymak mı?

Kabul edelim, tarihsel değerlerimizle barışmak için ortaya konan çabalar güzel ve devam etmelidir.

Ama “yerli ve milli olmak” bununla sınırlı kalmamalıydı.

Yaşam tarzından, toplumun değerleriyle barışmanın ötesinde de anlam içermeliydi..

Mesela;tarımda, sanayide, bilimde, sanatta hasılı hayatın her alanında olmalıydı.

“yerli ve milli” olan iktidarın ihracatı ithalatından fazla, tarımda hayalleri aşan başarı hikayesi yazmalı, eğitimde başarıdan başarıya koşmalı, sanayide üretim ve ihracat rekorları kırmalı, sanatta edebiyatta, sporda uluslararası ödüller alacak sanatçılarımız,sporcularımız olmalıydı.

Bunları uzatabiliriz ama gerek yok.

Başarmak için, hamaset yapmak yerine çalışmamız yeterliydi.

Maalesef, kendimize has, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle” yerli olunmuyor.

Sadece demokrasi, adil, eşitlikçi düzen öldürülüyor.

Hükümet binalarına saray demekle de “yerli ve milli” olunmuyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse, “yerli ve milli olmak” abartılı bir tanımdır.

Gelişmiş dünyadan bilimsel yöntemler almanın bir sakıncası yoktur.

Yapmamız gereken, seksen beş milyon insanın refahını artırmak, gelecek nesillerimizi insanlık ailesinin şerefli üyeleri yapmak, insanlık ve tabiat için hayra/faydaya yönelik iş üretmektir.

Duygular köpürtülerek, her an savaş psikolojisi içinde vatandaşlarının bir kısmını teyakkuz halinde tutmak, belki iktidarın ömrünü uzatır ama milletin geleceğini aydınlatmaz.

Bu saplantı sizi yanlış yaptırır ve yurttaşlarınıza acı çektirirsiniz.

Bir hırs uğruna Boğaziçi Üniversitesinde yaptıklarınızdan ibret alınız.

Ülkenin çocuklarını ülkelerinden soğuttunuz.

Hukuku ayaklar altına aldınız.

İnsanları kazandıklarıyla geçinemez hale getirdiniz.

Ülkenin varlıklarını, kaynaklarını talan ettiniz.

Gelenekleri, teamülleri çiğnediniz.

Toplumda var olan farklılıkları ayrılığa dönüştürdünüz,

Kardeşlik, vatandaşlık duygusunu tahrip ettiniz.

Yerli ve milli olmaktan muradınız bu muydu?

Kalsın istemiyoruz