Siyaset toplumu yönetme talebiyle başlar.

Yönetmek istediğiniz topluma sözünüzü söylemekle devam eder.

Mevcut partilerden daha tutarlı söyleminiz ve kadronuz olmalıdır ki, toplum sizin ne dediğinize kulak versin.

Mevcutlardan herhangi biri veya birkaç partinin seçmenine göre vaziyet almak kendin olma iddiasında bulunmamaktır.

Bu girişi niçin yaptım?

Son günlerde yaşanan İstanbul sözleşmesi üzerinden muhafazakâr kitlenin rahatsızlığından bahisle ki bu seçmen kitlesi şu anda ağırlıklı olarak Ak Partidedir.

Bu seçmen kitlesini dikkate alarak şiddet karşıtlığı ve kadın özgürlüğünden vazgeçmek özgürlük ve demokrasi diye yola çıkanlara itibar kazandırmaz, tam aksine güven zafiyetine neden olur.

Ak Partide odaklaşan muhafazakâr kitlenin çoğunluğu aslında zihniyet olarak muhafazakâr olsalar bile, pratikte 'liberaldirler.'

Gündelik yaşamda her işin kendilerine göre kolayını bulmuş, fetvasını almışlar veya kendi kendilerine fetvalarını vermişlerdir.

Bu muhafazakâr kitlenin, iktidarı sürdüğü müddetçe Ak Partiyi terk etmeleri mümkün görünmüyor.

Bu kitle, ilke ve inançtan çok pratikte elde ettiği ve edeceği faydaya değer verir durumdadır.

Ak partiden faydalandıkları müddetçe 'Taktik sessizliği' tercih etmeleri devam edecektir.

Ak Partiden ayrılarak kurulan yeni partiler, iktidar seçmeninin dümen suyuna veya konjonktüre göre söylem belirlemeye giderlerse başarı şansları sınırlı olur.

Ak Partide bulunan muhafazakâr ve MHP'de bulunan milliyetçi seçmeni etkileyen politika arayışları kendileri için güven zedeleyici olacaktır.

Yeni partilerin, salt ahlaki ve ekonomik itirazlarla bu seçmenlerin tercihlerini değiştirmeleri mümkün olmaz.

Türkiye'de yeni siyaset, kimlikçi ve statükocu değil, değişimden yana, devrimci, özgürlükçü, demokrat, kapsayıcı, toplum kesimlerinin tamamını kuşatıcı söylem ve bu söylemlere inanan kadrolarla yol yürümeli, cesur siyaset üretmelidir.

Evet, kimlikler değerlidir, kimlikçilik ise ayrıştırıcı ve bencildir.

Siyasi bencillik insanları cezbetmez.

Bu bakımdan itibarlı da olmaz.

Doğrusu insanımızın önemli çoğunluğu da böyle siyaset istemiyor.

Evet, siyasetçinin değerleri olması ve o değerlere sadakat göstermesi önemlidir.

İnsanımız siyasetçide Allah korkusu olsun ister ama bunu yeterli görmez, hak, hukuk konusunda test edilmiş olmasını da önemser.

Değerlere bağlı siyaset, hem Allaha hem seçmene hesap vermeye açık olmalıdır.

Bundan gayrisi; kamu hukuku, gelir adaleti, yargıda eşitlik, bireysel ve toplumsal özgürlük alanlarının herkes için eşit uzaklık veya yakınlık içinde olmalıdır.

Partiler topluma bunu temin edeceklerini inandırmalı, acilen bunu temin edecek temiz siyaset ve siyasetçiyi toplumla buluşturmalıdır.

Unutulmamalıdır ki, lüzumsuz hamaset ve bazı muhafazakâr siyasetlere teslim olmak demokratik değerleri öldürme riski barındırmaktadır.

Kısacası seçmen muhafazakâr ve kimlikçi siyaset yapacak parti aramamaktadır.

Hatta tam aksi yönde talepleri vardır.

İktidar tarafından sık sık dillendirilen ve ne anlama geldiği dahi sorgulanmayan 'Yerli ve Millilik' içi boş slogandan ibarettir.

Reel sorunlar için hiçbir karşılığı yoktur.

Sadece, insanının refahını, özgürlüğünü, mutluluğunu, hayat standardını gelişmiş ülkelere göre yükseltmeyenlerin beceriksizliklerini gizleme sığınağıdır.

Bugün gençlerimizin çoğu, demokratik değerleri ve hayat standartları daha yüksek olan, vatandaşlarına karşı gösterdikleri eşit ve özgürlükçü tutumlarından dolayı batılı ülkeleri tercih eder durumdadır.

Bu da gösteriyor ki, evrensel insanî ve ahlaki değerler olmadan 'Yerlilik ve Millilik' iktidarların kusur örtme çabasından öte anlam içermemektedir.

'Yerli ve Milli' olma iddiasında olan iktidarın insanımıza reva gördüğü; kamu düzeni, hukuk düzeni, adalet anlayışı ve demokratik siyaset ortadadır.

Bu anlayışla ülkemiz insanı, son dört yılda %40 fakirleşmiş, uluslararası insani, siyasi, iktisadi ve hukuki alanda adeta en kötü günlerini mevcut 'Yerli ve Milli(!)' iktidarla yaşamaktadır.

Sözün kısası: Yeni siyasi partiler statükocu, muhafazakâr ve ayrıştırıcı milliyetçilikler yerine, değişimden yana, devrimci, özgürlükçü, kalkınmacı, gelir adaletinden ve hukuk düzeninden, herkes için düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğüyle, demokratik sistemden yana taraf ve bu iddiasında kararlı ve cesur olmalıdır.

Hem de, 'Ama, fakat, lakin ve ancak' mazeretine sığınmayan bir anlayışla..

Bunu yapacak iradeyi ve kararlılığı göstermezlerse siyaseten başarılı olamazlar.

İnsanımız yeteri kadar 'Kendine demokrat' siyasetçi gördü.

Yenilerine ne diye teveccüh etsin.