"Efsaneye göre; bir gün Yalan ile Gerçek buluşur.

Yalan gökyüzüne bakıp, derin bir nefes aldıktan sonra dönüp Gerçek'e:

"Bugün hava çok güzel!" der.

Gerçek, şaşkınlıkla bakar Yalan'a.

Hava gerçekten de güneşli ve cıvıl cıvıldır. Şaşkınlığının sebebi ise Yalan'ın ilk defa doğru söylemesidir.

Gerçek, bu durumdan memnun bir şekilde Yalan'la vakit geçirip, sohbet etmeye devam eder.

Sohbetin büyüsüne kapılıp bir kuyunun önüne kadar gelmişlerdir.

Su, o kadar güzel ve berraktır ki Yalan yine doğruyu söyleyerek; "Su çok güzel!

Hadi birlikte yüzelim." der.

Gerçek, kuşkuyla yaklaşarak suya ayağının ucuyla bakar.

Suyun güzelliği ve Yalan'ın doğru söylemesi onu suya girmeye ikna etmiştir. Soyunup yüzmeye başlarlar.

Keyifli kısa bir zamanın ardından Yalan, bir anda sudan çıkarak Gerçek'in kıyafetlerini kuşanıp, kaçar.

Gerçek, neye uğradığını şaşırmış ve son derece kızgın bir şekilde sudan çıkarak Yalan'ın peşine düşer.

Yalan, Gerçek'in o harikulade kıyafetleri içinde paspallığından arınmış bir şekilde insanların arasına karışır.

Gerçek ise çırılçıplak bir halde Yalan'ı ararken ayıplanır.

Onu gören insanlar, böyle çıplak bir şekilde dolaşmasını densizlik olarak görerek onu kınarlar.

Son derece utanan Gerçek, insanların arasından kaçıp tekrar kuyuya geri döner ve kuyunun derinliklerinde sonsuza kadar saklanır.

Yalan ise arsız bir şekilde Gerçek'in o muhteşem sureti içinde yüzyıllarca dolaşmaya devam eder."

Efsaneye göre insanoğlunun; gerçek, doğru ve hakikatten kaçışı, onu kör kuyulara atışı anlatılır.

Dünya da gerçeği ve hakikati görmek istemeyip kuyunun dibine mahkûm eden insanoğlu, yalanın her türüne hayran bir şekilde yaşamını sürdürmüştür.

Günümüzde de insanlar, gerçekten, hakikatten kaçmış ve gözlerini kapatmıştır. Gerçeği kabullenmek acı gelmiştir insanoğluna...

İnsanoğlu acıdan kaçarak hep mutlu olmayı istemiştir.

Kendilerini kandırmak pahasına.

Yalanın çirkin suretinin farkında olanlar ise, süslemiştir yalanı; beyaz, pembe diye.

Fakat biliyoruz ki, gerçek hiçbir zaman saklı kalmamıştır.

Kuyunun dibinde de olsa.

Yerin yedi kat dibine koysak da onu.

Hep ortaya çıkmıştır.

Sebeplerimizin farklı farklı olması, hayatımızdan kovulmak istendiği gerçeğini değiştirmez.

Şimdi önemli bir hukukçumuz, Ali Aydın'ın son günlerde şahit olduğumuz hukuku siyasallaştırma gayretlerine yaptığı isyana kulak verelim.

"Türkiye olarak, AİHS'ne imza koyduk mu?

Anayasa 90.madede kabul ettik mi?

AİHM'in yargısal yetkisini kabul ettik mi? Ettik.

AİHM’in kararlarının uygulanıp uygulanmadığını hangi kurum takip ediyor; Avrupa Konseyi.

Biz bu örgüte de üye miyiz; evet.

Bu elçiler de aynı konseyin üyesi ülkelerin temsilcileri mi; evet, evet.

Hepsini kendimiz yaptık, hem de gönüllü ve son derece istekli olarak, bunları dış düşmanlarımız bize zorla yaptırmadı...

Şimdi bu mahkeme kararlarını neden uygulamayarak devleti dünyaya rezil ediyorsunuz?

Bir taraftan da, 5 müteahhidin alacaklarına gelince, öteki kurumlara göre "dandik" Londra Tahkim Merkezinin "Söke söke alacağı" ile milleti tehdit ediyorsunuz...

Bu nasıl bir akıl tutulması?

İktidar yandaşları ise bu kepazelikleri kınayacak yerde, arka çıkıyor, kendilerince destek sağlamaya çalışıyorlar...

Lütfen halkın perişanlığını görünüz ve olup bitenleri birazcık sorgulayınız!"

Görüldüğü gibi Gelecek Partisi kurucusu Adalet Politikaları Başkanı, hukukçu Ali AYDIN isyanında haksız mı?

Devleti yönetenlerin, ülkenin vatandaşlarının onurunu zedelemeye hakkı var mı?

Demeç ve talimatlarınızla müdahale ettiğiniz halde, yargının bağımsız olduğunu nasıl iddia ediyorsunuz?

Siz değil misiniz

Rahip Bronsun'u hapisten çıkarıp ABD'ye gönderen?

Siz değil misiniz, casuslukla suçlayıp tutukladığınız Deniz Yücel'i Merkel isteyince serbest bırakan?

Halkınıza niçin yalan söylüyorsunuz?

Madem "Efeleneceksiniz" ve bizim onurumuzu düşünüyorsunuz, niye bizi bu uluslararası sözleşmelere mahkûm ediyorsunuz?

Yetmedi mi bütün tehlikeleri paratoner gibi ülkenin üzerine çektiğiniz?

Nedir bu düşman üretme merakınız ve hukuktan kaçmanıza sebep olan bencilliğiniz?

Madem kurmak istediğiniz otoriter düzen için şovenizmden medet umuyorsunuz.

Neyi bekliyorsunuz?

Çıkın uluslararası sözleşmelerden!

Derhal TBMM konuyu öncelikli olarak görüşsün, ortaklarınızla uluslararası sözleşmelerden çıkma kararı alın!

Hatta bunu yapmak zaman akacaksa, İstanbul Sözleşmesi'nde yaptığınız gibi bir gece yarısı çıkaracağınız kararnameyle Resmi Gazetede yayınlayıp altına imza attığımız sözleşmeler ve yasaları yürürlükten kaldırın!

Şovenist ve otoriteryen arzularınızın neye mal olacağını hep birlikte görelim!

Yurtseverler ve demokratlar sizin esas niyetinizi anlıyor ve biliyoruz.

Bütün bunlara rağmen bizler,

sizin hakikatleri ve gerçeği kuyuya hapsetme arzunuz ve yalan söylemenize razı olmayacağız?

Gerçeği kuyudan çıkarıp yüzleşme için çabalayacak, yaşananların içyüzünü millete anlatacağız.

Bu, bizim millete borcumuzdur.

Bu borcu ödemekten asla geri adım atmayacağız!