Merhaba.

UKRAYNA

Kiev kuşatma altında

tarifsiz korkular içinde

bir ana ve kucağında bir çocuk

dehşet içinde

Kiev’in eli yüzü sıvanmış kanla

binyediyüz kilometreden

Ukraynalı insanların çığlığı kulağımda

bir annenin yaralı yüzü

gözleri kaygıyla bakan köpeğin korkusu

mıh gibi çakılmış aklıma

bütün acılar

dünyanın acısı sırtımda

teknolojik silahlarla yıkım var

Ukrayna sokaklarında

dünya nüfusu zenginliğinin

yüzde 98’i yüzde birlik  azınlığın

dünya kaynaklarının

yüzde 62’si 47 kişinin elinde(*)

böylesine dünyada

ne Kapitalist Putin

ne Artist Zelinski

ne Emperyalist Amerika

keza Avrupa

ne borazanı

N.A.T.O.’nun çıkarları umrumda

yüreğim Putine karşı gösteri yapan

insanlarla

polis jopuyla joplanan

barış güvercinleriyle

Moskovada

Avrupada

Dünyanın herhangi bir noktasında

Allah gözünüzü doyursun

Emperyalits Dünya

söyleyin değer mi Dünya?

Ukraynalı

ya da Dünyalı

bir kadının

ya da bir çoçuğun gözyaşına

Gazi ne demişti?

yurtta barış dünyada barış

İlle de Montrö

aksini düşünenler

utandız mı şimdi?

26/02/2022, Efeler/Ayını

 (*2017 OXFAM)

Ah Ukrayna. Yazmayı sona bırakıyorum. Şairlerin ne aşkı, ne merhabaları, ne sevgisi, sevgilileri, ne mizahı, ne eleştirileri, ne umudu, ne de aykırılığı biter, Geçen arkadaşın biri dedi ki “sence Tomris Edibe mi Cemale mi Turgut’a mı bakmalıydı”! Anlaşılmaz bir cümle, aslında,  espri ve Şair’le dalga geçen bir anlam taşıyan bir cümle. Diğer arkadaşı dediki “hiçbirine, Şair adamın ne derdi, ne aşkı bitmez”. Ben de cevap olarak “işte beni anlayan biri çıktı sonunda,  dile benden ne dilersen” dedim.

Bir taraftan şairler "gönlümüzün potasında çoktan erittik sütün bacaklı, zümrüt gözlü güzelleri" derken öte yandan yeni bir aşka yelken açan ya da savaş, barış, ölüm kokan şiirler elem, kaygı, umut, sevgi dolu şiirler, yahut lirik, imgeci, doğayla bütünleşmiş ya da asi, aykırı şiirler yazar. Sağı solu belli olmaz. İşin doğası ve olması gereken, şairin hayatının kendisi bu. Yoksa hayatı olmaz, durağan kalamaz, beslenemez. Durağan hiç bir şey yaşamaz, evrende değişmeyen tek şey "değişim" kavramının kendisidir. Her yeni gün hayatı yeniden başlatmıyor mu? Daha doğrusu her salise bana göre yeni bir zaman, yeni bir hayat. Ne zaman hayatın uzun bir zaman dilimi olduğunu kabul ederiz biliyor musunuz?

İnsan oğlu zaman yolculuğunu yapmaya başladığında. Gerçi Einstein meşhur izafiyet, görecelik kuramıyla zaman içinde yolculuk olabileceğini söyledi ancak, yolculuk gerçekleştiremedi henüz. İnsanoğlunun elindeki veri bu şimdi bu. İlerde gerçekleşeceğini düşünenlerdenim. Ne ilginç olacak. Ancak içinde hayat sevincini yitirmemiş bir kişi olarak iki de bir  “bulunulan anı yaşamak” gerektiğini ısrarla vurgularım. Geçmiş gitti, gelecek meçhul. İnsan “içindeki ben”i bularak yaşamalı ve ruhunu ödüllendirmeli. Doğanın bir parçası olarak mutluluk ancak öyle yakalanır. Yoksa bireylerin doğduğu andan başlayarak önce aile, çevre, okul ve toplumsal veri akışıyla şekillenmiş zihinle değil. Tabii ki çok zor bir iştir “içindeki ben” yolculuğuna çıkıp hakikati yakalamak. İşte o zaman tüm hastalıkları yeneceğini göreceksin. Ruhum ve bedenim o an ne istiyorsa toplumsal kurgulanmaları lehime kullanarak istenilen şeyi yapıyorum. Ama dengede olmak koşuluyla, tahterevallinin hep ortasında ya da üzerinde dengede olduğum nokta da kalarak. Ağırlığını yani hayat ağırlığını hep dengede tutacaksın. Uçlarda yaşarsan yandın, ne mutluluk ne huzur, yaşamın boyunca arar durursun.

“Gerçekten sağlıklı bir kimse zamanının yüzde ellisini tecrübelerini özümsemek için ayıran kimsedir. Yüzde elli eylem, yüzde elli eylemsizlik: Denge budur. Yüzde elli düşünme, yüzde elli meditasyon tedavi budur.

Meditasyon, kendi içinde bütünüyle rahatlayabildiğin, tüm kapılarını, tüm duyularını dışsal uyaranlara kapattığın bir zamandan başka bir şey değildir. Dünyadan kaybolursun. Dünyayı sanki artık yokmuş gibi unutursun: Gazeteler yok, radyo yok, insanlar yok. Sen en derindeki varlığının içinde tek başınasın, rahatlamış, yuvandasındır. Bu anlarda birikmiş olan her şey hazmedilir. Değersiz olan şeyler atılır. Meditasyon iki ucu da keskin bir kılıç gibi iş görür. Bir taraftan besleyici olanları hazmeder ve tüm çöpü reddeder ve fırlatıp atar. Çıkmaz yollar denemeyeceksin.

Modern insan her gün yeni durumlara uyum sağlamaya muktedir olmak zorundadır çünkü dünya çok hızla değişmektedir. Bu çok büyük bir meydan okumadır. Şayet o büyük meydan okuma kabul edilirse bilincin genişlemesinde son derece yardımcı olacaktır. Ya modern insan son derece nevrozlu olacaktır ya da modern insan bu baskının kendisi sayesinde dönüşecektir. Bu onu nasıl ele aldığına bağlıdır. Kesin olan bir şey var: Geri dönmek mümkün değil. Algısal uyaranlar giderek daha çok ve daha çok artmaya devam edecektir. Sen daha çok ve daha çok bilgi edineceksin ve hayat daha hızla ve daha hızlı ritimlerle değişiyor olacak. Ve sen yeni şeylere uyum sağlayacaksın ve onları öğrenme kapasitesine sahip olacaksın.

Öğrenme baskısı ve eski öğrenmeme alışkanlığı insanları çıldırtıyor. Modern zihin gerçekten aşırı- yüklüdür. Ve onu hazmetmek için onu kendi varlığının içinde özümsemek için hiç zaman tanınmamıştır. Psikiyatrların farkında olduğu delilik rasyonel zihnin aşağısına düşmektir. Gerçeklerle başa çıkamadığında, onlar çok fazla olduğunda onlar dayanılmaz hale geldiğinde delilik kendi öznel dünyanın içine kaçmanın bir yoludur. Böylelikle var olan gerçeklikleri unutabilirsin. Sen kendi öznel dünyanı yaratırsın, sen hayal ürünü bir çeşit dünyada yaşamaya başlarsın, hatta sen açık gözlerle rüya görmeye başlarsın böylelikle dayanılmaz olan ve çok fazla gelen gerçeklikten kaçınabilirsin. Bu bir kaçıştır; kişi rasyonel zihnin aşağısına düşer. Delilik sorunlardan, gerçeklerden, sıkıntılardan, stresli durumlardan kaçınmak için doğuştan gelen bir süreçtir. İnsanlar pek çok şekillerde kaçınırlar.” Alkole, uyuşturucuya sığınmak gibi. Sağlıklı bir zihinsel kurgu kendini doğaya hükmeden değil kendini doğanın bir parçası olarak görüp doğanın ritmine uygun olanıdır. Yani evrensel senfoniyi duyumsayan, evrensel senfonin notalarında dans ederek yaşamaktır.

Ukrayna konusu mu. Baştaki Ukrayna şiirini bir kez daha okuyun…

Herkesin doğanın bir parçası ve doğayı kendi bedeni gibi koruması dileğiyle. Bir şiirle bitirelim.

GÜNAYDIN CANLAR, GÜNAYDIN VATAN


Günaydın Zeybek oynayan Efelere,
Günaydın omuz omuza Halay oynayanlara, ​
Ata Barı’nda tutuşan ellere,
Kafkas’ta süzülen gelinlere,
Horon tepene,
Turnalar gibi Semah dönen Canlara,
Çayda Çıraya,
Vatanın her karış toprağındaki Can’a, Canan’a
Şüheda fışkıran,
Bereket saçan Vatan toprağına,
Günaydın.
25/07/2020, Türkiye Cumhuriyeti (S.AZAZİ, Ülkem’e Aydınca Evrensel Şiirler adlı kitabımızdan)