Sizi hep doğanın içinde gördüm.Ne güzel. Gülümseyen aydınlanmış bir yüz. Sahi nedir Aydınlanma? Esasında “Aydınlanma” doğanın ta kendisidir. Yani doğanın parçası siz, doğanın parçası ben. Ancak bu asla böyle ifade edilmemiştir; tam tersine insanların zihinleri, onlara "doğaüstü" gibi güzel isimler verilerek doğaya karşı hedefler yaratılarak kirletilmiştir. Oysa “Sen” zaten doğal olanın içindesindir. O bir heyecan değildir ve o bir meydan okuma değildir  ve o senin egonu kanıtlayacağın bir çağrı değildir. O uzaktaki bir yıldız değildir. Zihin kendi besini için çok zor, neredeyse imkânsız bir şey ister. Sadece imkânsız bir şeyi başarabilirsen özel birisi olduğunu hissedebilirsin.

Aydınlanma basitçe, herkesin yaşamının kaynağının ta kendisidir. Evinin dışına dahi gidip aramana gerek yoktur. Evinin dışına gidip onu arayarak onu kaçırmışsındır ve kimse senin ne zaman eve geri döneceğini bilmez.

Aydınlanma, "Ben her zaman olmak istediğim şeyim ve asla başka bir şey olmadım ve hiçbir zaman da başka  bir şey olamam" gerçeğinin fark edilmesinden başka bir şey değildir. Doğanın tanımının ta kendisi onun ötesine geçememendir. Gayret sarf edebilirsin ve ıstırap endişe, acı yaratacaksın ama onun ötesine  geçemeyeceksin.

Sen osun.Kendinin ötesine nasıl geçebilirsin?

O senin yaşam kaynağının, senin varoluşunun ta kendisidir. Nereye gidersen git o olacaksın.

Bilim adamlarından birisi olan Julian Huxley'in belli bir hipotezi vardır, bunu kanıtlamanın hiçbir yolu yoktur fakat, onun belli bir önemi varmış gibi gözüküyor. Tüm hayatı boyunca yaptığı araştırmalardan sonra vardığı sonuç şudur: "Görünen o ki insan mekanizmasında bir şey yanlış gitmiştir. Çünkü hiçbir ağaç kaygılı görünmüyor, hiçbir hayvan vahşi doğada intihar etmiyor, hiçbir hayvan vahşi doğada eşcinsel olmuyor." Ancak hayvanat bahçelerinde garip bir şey olur. Hayvanlar hayvanat bahçesinde  tutulduğunda senin insanlığının büyük niteliklerinin  bazılarını edinmeye başlar; eşcinsel olurlar. Hayvanların hayvanat bahçelerinde intihar ettikleri bile görülmüştür.

Onlar sapkınlaşırlar, onlar atalarından hiçbirinin binlerce yıldır yapmamış olduğu şeyleri yapmaya başlarlar. Hayvanat bahçesinde ne olur? Onlar insan toplumunun bir parçası olurlar. Onlar insanoğlunu taklit etmeye başlar. Onlar yollarından sapar, onlar doğallığını yitirir.

Bana sorarsan insan dışındaki tüm varoluş mükemmel bir şekilde sağlıklıdır, mükemmel bir şekilde huzurludur. Julian Huxley'in fikrinin pragmatik bir değeri vardır. Neyin yanlış gittiğini kanıtlamak mümkün olmayabilir çünkü insan çok karmaşık bir mekanizmadır.

En büyük üçkâğıtçılar, en büyük zehirleyiciler peşinden gitmeyi yaratmış olan insanlardır çünkü, peşinden gitmek basitçe kendine karşı bir saçmalığın içine senin konman demektir: Sana asla olamayacağın başka birisi olmak zorunda olduğun söylenir. Bu tüm  dünyada  muazzam bir ıstırap yaratmıştır.

Kökleri görmediğimiz sürece ıstırap kaybolamaz. Teknolojimizi, aletlerimizi çoğaltıp durmaya devam ediyoruz ama ıstırap sürüyor. Sadece yoksul insanın mutsuz olduğu doğru değildir; benim kendi tecrübeme göre yoksul insan zengin insandan daha az mutsuzdur. Yoksul insanın en  azından

umudu vardır. Zengin insan umutsuzca yaşar. Artık o yapabileceği her şeyi yapmış olduğunu bilir ve hayatı her zamanki kadar boştur; belki de daha boş. Ve ölüm yaklaşıyor; hayat her an daha çok kısalıyor ve o para, güç, prestij biriktirerek onu harcamıştır,

Bütün bunlar sen sadece asla, basitçe kendin olamayasın diye yapılmıştır.

Ben sana sadece basit bir ahlak öneriyorum ve o da şudur: Asla kendi doğana karşı gelme. Sen senin için doğru olduğunu hissettiğin şeyi yapmak zorundasın. Ve doğru olan nedir? O hiçbir kutsal metin tarafından tanımlanamaz. O hiçbir dışsal kriter tarafından tanımlanamaz. Anlaşılması gereken içsel bir kriter  vardır:

Seni mutlu yapan şey iyidir.

Sana mutluluk veren şey yegâne ahlaktır. Seni mutsuz yapan şey yegâne günahtır. Seni kendinden uzaklaştıran şey kaçınılması gereken yegâne şeydir”. Bu kapsamda hayattan zevk almak, hayat sevinciyle yaşamak aydınlanmanın ta kendisidir aslında.