1946 çok partili siyasi hayata geçişimizin başlangıç tarihi.

Bir yıl sonra 1947 Demokrat Parti tarafından gündeme getirilen "Demokrasi misakı" ise önemli kilometre taşı.

Demokrat Parti, 1950 yılında iktidara geldi

Ve ülkemiz yeni bir döneme girdi.

Demokrat Parti ile ülkemiz sadece siyasi bakımdan değil, ekonomik bakımdan da yeni bir dönem başlattı.

Tek parti döneminin zorlayıcı değişim politikalarına, ikinci dünya savaşına katılmamasına rağmen, ülkemizin savaşa girme ihtimaline karşı yöneticilerin aldığı iktisadi tedbirler ve ağır vergi yükü altında ezilen insanımız için, seçimlerde Demokrat Parti çıkış yolu oldu.

Demokrat Partinin on yıl süren tek başına iktidar döneminde yaptığı iktisadi atılımlar ve büyüme hamlelerinin yanı sıra dini ve sosyal hayata dair yaşanan serbestlik ve özgürlükler, toplumun rahat nefes almasını sağlamıştır...

Bu süreçte iktidar ve muhalefet arasında yaşanan siyasi gerilim ve kutuplaştırıcı politikalar, siyasi söylemler gölgesinde alınan erken seçim kararı...

Erken seçim kararına rağmen, "Cumhuriyetin raydan çıkarılacağı, gericilik vb" gerekçe gösterilerek yapılan askeri darbe, demokrasiye yapılan müdahale ve akabinde ihtilal mahkemelerinin verdiği kararla idam edilen başbakan, bakanlar ve birçok Demokrat Partililerin yargılanmaları, hapisler ve hüzünlü yıllar…

İhtilal sonrasında kurulan partiler; Demokrat Parti misyonunun, merhum Süleyman Demirel'in Adalet Partisiyle sürdürülen yürüyüşü…

1965 yılında seçmen tarafından AP'ye verilen tek başına iktidar…

Yeniden kalkınma ve hizmetlerin kaldığı yerden devam etmesi...

Daha 1960 darbesinin travmasını atamayan demokratların, 1971 yılında tekrar darbeye muhatap olması...

1970'li yıllarda ülkede yaşanan siyasi kutuplaşma, 1980 darbesi...

1983 yılında başlayan yeni dönemde, DYP olarak ete kemiğe bürünen DP geleneği...

Seçime katılmasının engellenmesi...

Bir kısmının ANAP'a yönelmesi…

Siyasi yasakların kalkmasıyla DYP'nin Demirel ile buluşması, 1991 seçimleriyle siyasette ağırlığını yeniden hissettirmesi…

Doksanlı yıllarda DYP-SHP koalisyonu, ANAP-DYP kavgası…

2002 yılında baraj altında kalarak siyasette etkisiz duruma düşmesi...

2002 yılıyla başlayan ve uzun süren AK Partinin tek başına iktidar dönemi...

Yıl 2020 artık bu gelenek, kurumsal olarak temsil edilmiyor veya ediyorum diyen partiler çok zayıf durumda...

Geçmişte bu gelenek hakkında insafsız yargılarda bulunduğumu hatırlıyorum.

Onlara, uğradıkları bunca haksızlığa rağmen radikal demokrat duruş göstermediği için kızıyordum.

Şimdi ise, bu yüzden haksızlık ettiğimi düşünüyorum.

Neden? Çünkü 1960 yılında yaşadığı travmanın sebep olduğu, asker ve darbe gerçeğini dikkate alarak yürümeyi tercih etmeleri...

DP geleneğinin önemli gördüğü şey, bizatihi sandığın varlığı ve sürekliliğidir.

Bu sebeple devletin sivil/asker bürokratını idare etmek çabası çok anlamlıdır.

Bu gelenek için sandık, hem parti için demokrasi açısından, hem ülkemiz için imkân olarak görülmüş, radikal değişimden ziyade, gelişme, kalkınma ve zenginleşme politikaları hayata geçirilmiştir.

Gösterdikleri çaba önemlidir.

Haklarını teslim etmeliyiz.

Bugün iktidarda olan Ak Parti, radikal demokrasi vaadiyle "Milli İrade üstünde var olan vesayet odaklarını" temizlemeye çalıştı.

Bu mücadeleyi desteklemiş ve vesayetsiz demokrasiye geçiş için seçilmişlerin talebine omuz vermiştim.

On dokuz yıllık tek başına iktidar döneminde vesayet odakları temizlenirken seçilmişler; çoğunluk üzerinden "Keyfiliğe" evrildiler ve çok partili hayatta görülmediği kadar meclis ve kuvvetler ayrılığını temsil eden kurumların içi boşaltılarak etkisiz hale getirildi...

Milli İrade diyerek "Çoğunluğu sağlayan iktidar, tam bir keyfilik düzeni" kurdu.

Yasama, Yargı, Yürütme ve bunların yanında dördüncü kuvvet olan medya "Tek adamın" yetkisine ve keyfiliğine bırakıldı.

İş öyle bir hal aldı ki, acaba sandık milletin önüne gelir mi? gelir ve iktidarın aleyhine sonuç çıkarsa iktidar değişimi kabul eder mi? kaygısı bazı kesimlerde dillendirilmeye başladı.

Özellikle Amerikan seçimlerinden sonra ABD'de yaşananlar, kaygıyı artırmaktadır.

Çok partili hayata geçtiğimiz 1946 yılından tam yetmiş dört yıl sonra, 2020 yılında, bunca demokrasi tecrübesinden sonra; demokrasinin temel düzey kavramlarını konuşmak zorunda kalmak ve koruma çabası içinde olmak,1950 öncesinde kaldığını düşündüğümüz "Devlet partisi" tanımı üzerinden iktidarın tutumunu tartışıyor olmamız, bu kaygının sık sık "Milli İrade" vurgusu yapan iktidar partisi tarafından "Hortlatılması" demokrasimiz için trajiktir.

Bütün bu yaşananlardan, 1960 darbesinin travmasını yaşayan Demokrat Partililerin, ihtiyatlı bir şekilde sandık ve demokrasiyi koruma çabasının çok kıymetli olduğunu söylemek ve o gelenek içinde siyaset yapanların hakkını teslim etmek gerekiyor.

Bugün bu gelenek içinde siyaset yapanların, istediği siyaset tarzını bulamadığını söylememiz yanlış olmaz.

Öyle ki, ülke siyasetinin sağında ve merkezinde siyaset yapan bu insanlar, zaman zaman ve adaylara bağlı olarak CHP'ye dahi oy vermektedir.

Bugün yapılması gereken; öncelikle siyaset dünyamız olmak üzere üniversitelerimizin siyasal bilimler fakülteleri, DP geleneği üzerinde tezler hazırlamalı, inceleme ve araştırma yapmalıdır.

Ülkemiz demokrasisi için bu gereklidir ve

Bu mirasın gelecek nesillere taşınması siyasetimizi zenginleştirecek, gelecek nesiller için öğretici olacaktır