Ülkemizde siyasi atmosfer, iklim şu veya bu sebeple normalleşme yoluna girdiğinde hemen bir yerlerden düğmeye basılarak kaosu artıracak adımların atıldığına şahit oluyoruz.


 

Geçtiğimiz haftaya kadar iktidar tarafı "HDP kapatılsın!" diye esip gürleyerek siyaset yapıyordu.


 

Erdoğan'ın Diyarbakır ziyaretinden aradığını bulamaması ve bölgede sürekli oy kaybetmesi Erdoğan'ı yeni arayışlara yöneltmiş olmalı ki, politika değişikliği yapması zaruret haline gelmiş görünüyor.

Oysa, önceleri HDP, PKK ile eşdeğer tutuluyor, her ikisi de terör suçlusu ilan ediliyordu.


 

Muhalefet bloğunda yer alan HDP, PKK'nın siyasi ayağı olarak görülerek suçlanıyor, HDP "Cüzzamlı" muamelesi görüyordu.

Hem Erdoğan, hem Bahçeli arasında bu konuda fikir ve üslup farkı yoktu.


 

Hatta, Erdoğan partisine katılan bir milletvekiline rozet takarken işi çok çocuk yapan bölge halkını terörün bir uzantısı gibi göstermeye kadar ileri gitmiş ve onlara karşı çok çocuk yapılmasını  önermişti.


 

HDP, Altılı Masada olmamasına rağmen yedinci ortak olduğu iddiası hem HDP,  hem Altılı Masa tarafından yalanlansada iktidar tarafı bu suçlama üzerinden muhalefeti "lekelemek ve itibarsızlaştırmak" istiyor, taraftarlarını Altılı Masada yer alanlara karşı kışkırtmaktan kaçınmıyordu…


 

İktidarın gizli veya açık yapılmayan görüşmeler üzerinden yaptığı suçlamalar siyaseti kirletiyor, toplumu kutuplaştırıyordu.


 

Ama sonra birden, Ak Parti'nin Adalet Bakanının içinde bulunduğu bir heyetle hazırladıkları anayasa değişikliği teklifini görüşmek için  HDP'ye yaptığı ziyaretle muhalifleri için ileri sürdüğü iddialar ve yalanlarını geçersiz kıldı ve inandırıcılığı ve samimiyeti kamuoyunda sorgulanmaya başlandı. 


 

Bütün bunlar üzerine gözler bir anda Cumhur İttifakının ikinci ortağı Bahçeli'ye çevrildi.


 

Cumhur ittifakının HDP ile anayasa değişikliği üzerinden görüşmesi,

Bahçeli'nin bunu normal görmesi, Aysel Tuğluk'un sağlık sebebiyle tutukluğuğunun -ki, bu çoktan yapılmalıydı- kaldırılması, Selahattin Demirtaş'ın yasalarımızda var olan, tutuklu ve hükümlüler için birinci derece akrabaların yaşadığı sağlık sorunları gerekçesiyle, tutuklu veya hükümlünün görüşmesine izin verilmesi kapsamında kalp krizi geçiren ve Diyarbakır hastanesinde yatan babasıyla görüşmesinin sağlanması için özel uçak tahsis edilip tutuklu bulunduğu Edirne cezaevinden alınarak Diyarbakır'a götürülüp hastanede görüşmesiyle ön plana çıkan "Normalleşme ve sivil siyasi aktörlerin muhatap alınmasının" ardından bu saldırının vuku bulması gösteriyor ki, terör örgütü  devleti yöneten iradeye "Muhatap biziz" mesajı veriyor ve sadece siyaseti değil, HDP'yi de etki alanı altına almak istiyor..


 

Terör eylemini planlayan ve gerçekleştiren terör örgütüyse eğer, yapılması gereken siyasi aktörlerin diyalog, işbirliği ve benzeri görüşme ve çalışmalarını artırarak kararlılıkla sürdürmeleridir.


 

Terör, ancak sivil siyaset tarafından hep birlikte ve ortak tavırla etkisiz kılınabilir.

Bunun için meşruiyet ve hukuk zemini korunarak mücadele edilmeli, sivil siyaset güçlendirilerek terörün ülkeyi teslim almasının önüne geçilmelidir.

Siyaset ve güvenlik bürokrasisi normalleşmeyi sağlayacak adımları atmaktan asla kaçınmamalıdır.


 

Pazartesi günü 8.si yapılan Altılı masa toplantısından kamuoyuna yapılan açıklamada; "Taksim’de meydana gelen hain terör saldırısını toplantımızın öncelikli gündem maddesi olarak ele aldık. Saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz. 

Hayatını kaybedenlerin sayısının artmaması için dua ediyoruz. 

Milletimizin başı sağ olsun.

Terörü, terör örgütlerini ve terörden medet umanları lanetliyoruz. 


 

Bizler, Türkiye’yi terör saldırılarıyla dizayn etmek isteyenlere karşı kararlı duruşumuzdan asla taviz vermeyeceğiz. Terör örgütlerinin amaçlarına ulaşmalarına hiçbir koşulda müsaade etmeyeceğiz.


 

Terörle mücadelenin hukuk devletinin en öncelikli görevlerinden birisi olduğu inancındayız. 

Bu mücadele sonuç alana dek sürdürülmelidir. 

Bizler sorumluluğumuzun bilincindeyiz ve kararlıyız.


 

Milletimizin barış, huzur ve güven ortamında yaşaması hepimizin elindedir.

Ülkemizin yarınlarını demokratik bir hukuk devletinde güvenle kuracağız.

Bütün zorlukları hep birlikte aşacağız."


 

Altılı Masa tarafından yapılan bu açıklama çok kıymetlidir.

Bu duruş, terörden medet uman ve siyaseti dizayn etmeye çalışan terör örgütünün amacı, ancak bu şekilde bertaraf edilebilir.

İktidarın da aynı zaviyeden bakması ve sivil siyaseti terör örgütünün politikalarının ortağıymış gibi suçlayıcı tavır ve söylemlerden kaçınması gerekiyor.

Bunun aksi bir tavır içinde davranması doğru olmaz.

Siyasetin terörle bağlantısıyla siyasetçiler değil, güvenlik birimleri ve yargı ilgilenmelidir.


 

Siyaset alanının şu veya bu şekilde, yolsuzluklar, hukuksuzluklar veya terörle kirletilmesi milletin güven duygusunu tüketmekten başka işe yaramaz.

Ayrıca, terör saldırısının sebep olduğu güvenlik zafiyetinin sorumlusu öncelikle bize, bizim güvenlik birimlerimize aittir.

Uluslararası ilişkiler açısından ülkeyi sıkıntıya sokacak dil ve suçlamalar kamuoyuna yönelik dert yanma, meydan okuma şeklinde değil uluslararası hukuk ve diplomatik kurallar dikkate alınarak yapılmalıdır.

Ülkemize karşı suç işleyen, hukuk ihlali yapan ülkelere, kamuoyuna şikayet ederek değil, uluslararası hukukun gereği neyse o yapılarak cevaomverimelidir.


 

Son söz yerine; milletin aradığı güven ve adalet siyasetin ölçülü dil kullanması ve siyasi rekabeti meşruiyet içinde yapmasıyla mümkün olur.