Ülkemizde yaşayan muhafazakarların özgürleşmesi için evvela CHP veya jakoben zihniyete dair zihinlerinde üretilen korkulardan kurtulması gerekiyor.

Bu korkunun kısmen haklı gerekçesi var,

ancak, çok partili hayata geçtiğimiz günden bu yana CHP zihniyeti denilen ve sağ siyasetçilerin pompaladığı korkuyu muhafazakar seçmenin yenmesi gerekiyor.

Zira bu korku onların objektif karar vermesini engelliyor.

Sağcı liderlerin bu korkuyu köpürterek elde ettiği çıkar, faydacılık ve ahlaksızlık, Prens kitabını yazan ünlü İtalyan düşünür Makyevelli'yi mahçup edecek düzeye çoktan geçti.

Yani söylemek istediğim şu, muhafazakar, kendini sağcı milliyetçi olarak tanımlayan seçmenlerin özgürleşmesi, onları oy deposu olarak gören oportünist siyasetçilerden kurtulmasıyla mümkün.

Değilse bu filmi daha çok seyrederiz ve

temcid pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önümüze koyan sağ liderler sömürü düzenini sürdürürler.

İddia ediyorum.

Türkiye'de muhafazakarlara, milliyetçilere en büyük kötülüğü oy verdiği partiler yapmış ve yapmaktadır.

Sağcı siyasetçiler, muhafazakar ve milliyetçi seçmenlerin korkularını büyütüp kendilerine mahkum hale getirmişlerdir.

Yine iddia ediyorum.

Sağ siyasetin egemen olduğu her dönem bu seçmen kitlesinin aleyhine olmuştur.

Bugün de yaşanan budur.

Bu seçmen kitlesinin yaşadığı mağduriyeti kısmen CHP seçmeni de "Laiklik elden gidiyor" diyerek yaşatılmıştır.

Yoksullukla, haksızlıkla boğuşan hep gariban seçmenlerdir.

Bu seçmen kitlesinin; Kürt, Türk, vb. etnik unsurdan veya alevi-sünni farklılığının hiçbir önemi yoktur.

Gelelim muhafazakarlara;muhafazakar seçmen kitlesini korkuları üzerinden esir alan, sömüren sağ siyaset ve siyasetçilerdir, CHP'li siyasetçiler değil.

Neden mi?

Açıklayalım.

Ülkemiz çok partili hayata geçtiği 1950'den bugüne geçen 70 yılın 55 yılını sağ iktidarlar yönetmiş, geri kalan 15 yıl ise askeri yönetim ve koalisyonlarla geçmiştir.

Ülkemizin geri kalmışlığı, demokrasinin kör topal gitmesi, milli kaynakların belirli zümreler elinde toplanmış olmasını değiştirmek için kurulan Ak Parti, ülke siyasetinin son yirmi yılına damgasını vurdu.

Bozuk siyaset düzenini değiştirmek için yola çıkan Ak Parti o zamanlar ne diyordu: "Yasaklar, Yolsuzluk ve Yoksullukla mücadele edeceğiz, bunun için ülkenin demokrat, liberal, sosyal demokrat, muhafazakar, milliyetçi kimliğe sahip ama dürüst olanları ile birlikte olmalıyız. 

Bu sebeple herkesi, öncelikle lidere dayalı siyaset yerine ortak akla dayalı siyaset için birlikte hareket etmeye çağırıyoruz."

Peki, Ak Parti bu çizgiyi ne zamana kadar sürdürdü?

Tekçi söyleme geçinceye kadar.

Ne zaman Tekçi söyleme geçti?

2009 yerel seçimleri ve 2011 genel seçimlerinden sonra dozunu artırarak süreci devam ettirdi.

Bu süreç Erdoğan'ın partide liderliğini kabul ettirdiği zamana denk gelir.

Önce ne oldu ona bakalım.

Ak Parti'nin ilk dönemlerinde elde edilen başarılar yavaş yavaş Erdoğan'ın hanesine yazılmaya başladı.

"Gülen cemaatiyle" iktidar içinde yaşanan etki mücadelesi de bu süreçte Erdoğan'ın elini güçlendirdi.

Çünkü aralarında örtülü çatışma vardı, Erdoğan bu çatışmayı lehine kullanarak çatışmadan zaferle çıktı.

Sonrasını biliyorsunuz.

2011 seçimlerine giderken ortaya saçılan tapeler, MHP'de deprem etkisi yaptı.

O Kasetlerden biri de CHP'de lider değişimine sebep oldu.

Aynı merkez etki mücadelesinde gücünü artırmak için bu sefer iktidara karşı da operasyona başladı.

17-25 olarak bilinen dört bakanın yolsuzluk iddialarını içeren tapelerle ortalık bir anda karıştı 2014 yerel seçimlerine bu atmosferde gidildi.

Ortalık iyice karıştı ama operasyonu çekenlerin amacına istinaden Erdoğan dört bakanını korudu.

Ak Parti'de genel başkan ve  Başbakan olan Davutoğlu'nun dört bakanın Yüce Divana gönderilmesi gerekir görüşüne rağmen, Erdoğan dört  bakanın Yüce Divana gönderilmesini engelledi.

Bütün bu adımlar, konu yolsuzluklar olmasına rağmen Erdoğan'ın karizmasını ve etki gücünü artırmaya yaradı.

Gerekçe hazırdı kayıt dışı siyaset odakları siyaset üzerinde vesayet kurmak istiyor.

Dolayısıyla bu süreçlerden hep bir kişi beslendi o kişi de Erdoğan'dı.

Öyle ki, devlette ve partide gördüğü sistemik çürümeyi durdurmak ve engellemek için mücadeleye başlayan Başbakan Davutoğlu çıkarmak istediği yasaları çıkaramadı.

Kim engel oldu.

Karizmatik lider Erdoğan.

Netice ne oldu?

Başarılı bir Başbakanlık yapan Davutoğlu parti içi operasyonla istifaya zorlandı.

Davutoğlu hangi yasaları çıkarmak istemişti?

Siyasi Etik, Şeffaflık, İmar Yasası…

Başbakan Davutoğlu bir de bir ihaleyi yapmadı.

Hangi ihaleyi yapmadı?

Kuzey Marmara Otoyolu ihalesini.

Neden yapmadı ve bu hizmete engel oldu?

Çünkü kendisinden ihaleyi davet usulüyle yapması istendi.

Şimdi öğreniyoruz ki, Akkuyu Nükleer Santrali'inde de Ruslar vergi muafiyeti istemişler ve Başbakan Davutoğlu o talebi de pazarlığa açarak şarta bağlamak istemiş…

Davutoğlu Başbakanlıktan alındıktan sonra da Rusların isteği yerine getirildiği gibi Kuzey Ege Marmara ihalesi de yapıldı.

Buraya nereden geldik?

Yasaklar, Yoksulluk ve Yolsuzlukla mücadele ve ortak akıl diye çıkılan yoldan geldik.

Gelinen nokta nedir?

Lider siyasetinin de ötesine uzanan tek adama dayalı, sistemik olarak işleyen yolsuzluk düzeni, gelir adaletinin bozulmasıyla ortaya çıkan yoksulluk ve toplumu baskılamak için hortlayan otoriteryen, yasakçı ve baskıcı düzen.

Bütün bunların üzeri neyle örtülüyor?

Sağcılar için önemli olan duygular köpürtülerek Yerli ve Millilik söylemleriyle..

Bütün bunlar niye yapılıyor?

CHP zihniyetine fırsat vermemek için.

Bunun içindir dört ay önce yapılan konserde söylenen saçma sapan sözler, espriler ve hakaretler sebebiyle daha düne kadar parti konserlerinde para vererek sahneye çıkardıkları Gülşen'e ve Aleyna Tilki gibi şarkıcılar üzerinden muhafazakar tedirginler devreye sokularak muhafazakar oylar konsolide edilmek, muhalif muhafazakar siyasetçiler bloke edilmek isteniyor.

Bunun içindir, Süleyman Soylu'nun yeni göreve başlayacak güvenlik memurlarına abi nasihati edasıyla dini söylemlerde bulunması…

Bunun içindir, yaşam tarzına müdahale olacak şekilde bazı dini cemaatlerin isteğiyle valiler ve kaymakamlar tarafından konser yasaklamaları…

Bütün bu olanlar üzerine; din, iman, ahlaki kaygılar, toplumsal düşmanlığa sebep oluyorlar gerekçesiyle savcılar tarafından Gülşen ve benzerlerine res'en açılan soruşturmalar...

Bunun içindir, suç örgütü liderinin yaptığı açıklamalara, bazı tarafların iddiaları doğrulamasına rağmen yargının ilgisizliği ve kayıtsız tutumu..

İddialar doğrulanıyor ama, buna rağmen ismi geçenler ve savcılardan tık yok.

İktidarın, savcının ve dahi muhafazakar endişelilerin bu ifşaatlar karşısında sessizliğinin sebebi hikmeti nedir?diye sorduğumuzda karşımıza "CHP zihniyeti korkusu" çıkıyor.

Neydi efendim hatırlayalım!

CHP zihniyeti kötü, baskıcı ve din düşmanıydı..

Ey ehli iman! 

Size soruyorum.

Bu yolsuzluklar, yoksulluklar, yasaklar, Yerli ve Millilik adına işlenirken hiç mi rahatsız olmuyorsunuz, yaşananlar sizi gerçekten rahatsız etmiyor mu?

Yarın huzuru mahşerde bütün bu günahlara "CHP zihniyeti gelmesin!" diye ortak olduk veya sessiz kaldık diyerek kurtulacağınıza mı inanıyorsunuz?

İktidarın yaptıkları dine hizmet mi ediyor?

Allah aşkına; dininizi, imanınızı bugüne kadar devlet mi korudu sizin?

Siz değil miydiniz köy köy, esnaf esnaf dolaşıp İmam Hatipleri, Kur'an kurslarını açan ve yaşatanlar?

Ne oldu bu özgüveninize?

Ne oldu da yaptığı işlere şaibe bulaştıranların; himmetine, gölgesine sığınıyorsunuz?

Sizin imanınız değil miydi sizlerin ve toplumların üzerinde egemenlik iddiasında bulunan otoritelere ve onların ilahlarına karşı "Lâ/Hayır" diyerek özgürlük ateşini yakan?

Ne oldu size, muhayyel bir korku yüzünden; yolsuzluklara,  yoksulluklara ve yasaklara mazeret üretiyor ve sessiz kalıyorsunuz?

Yoksa iktidarın ilk dönemlerinde yapılan hizmetlerle mi efsunlandınız?

Veya sizlere tanınan imtiyazlar mı yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar karşısında suskun kılan, yahut sizleri veya evlatlarınızı verilen makamlarla cephe askeri yapan?

Herkes için özgürlük isteyen, adalet isteyen, barış ve huzur isteyen müslümanlığınız buraya kadar mıydı?

Gerçekten merak ediyorum.

"Düşmanınıza karşı bile adil olun!" diyen Allah emri sizin için ne ifade ediyor?

Bu talan düzeninde çocuklarınız kullanılıyor, kötü yola düşürülüyor görmüyor musunuz?

Hatırlatmak isterim.

Sessiz kalarak veya savunarak sahip çıktığınız iktidarın yaptıklarını meşrulaştırmakla;yetimlerin, yoksulların, mazlumların vebali omuzlarınızdadır.

Size rağmen bu iktidar değiştiğinde, sadece kirlenmişliğinizle kalacak, bu utançla yaşayacaksınız.