Geçtiğimiz haftaya, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na verilen ceza damgasını vurdu.

Hemen hemen her mahfilde verilen ceza, etkileri ve amacı konuşuldu.

Hukukun siyasete aparat yapıldığı bizim gibi ülkelerde bu tür cezalar; hesaplaşma, cezalandırma, saf dışı etme operasyonu olarak işlev görür.

Bu bakımdan kararın bu şekilde çıkması için gereken neyse o mutlaka yapılır.

Elbette bu karar er geç verilecekti.

Karar hakkında konuşulanlar gibi düşünmediğimi belirtmekte fayda görüyorum.

Bu ceza, İmamoğlu'nun adaylığını engellemek veya aday olmasını sağlamak için verilmedi.

0lkemizin ünlü gazeteci ve siyaset bilimcilerinin konuyla ilgili yorumlarını okuduğumda veya dinlediğimde siyasetin ne kadar sığ sulara mahkum olduğunu doğrusu görüyor ve üzülüyorum.

Bu siyasi karar üzerinden değişik yorum yapanlara şahit olduğumuz gibi aynı kişinin yorumunda birbiriyle çelişkili açıklamalarına dahi şahit oluyoruz.

Bize göre karar, Büyükşehirden ziyade megakent olan İstanbul'u muhalefetin elinden almak için alındı.

Zira, İstanbul'da yapılacak her muhalif çalışma iktidarı yıpratma potansiyeli taşımaktadır.

Sadece billboardlarda yapılacak reklam çalışmalarının etkisi bile iktidar açısından yıpratıcı niteliktedir.

Başka çalışmalardan söz etmeye gerek yok.

Ulusal medyanın %90'ına sahip olan iktidar, toplumu manipüle etmekte işi şansa bırakmak istemediği için 16 milyonluk nüfusunun yanı sıra her gün üç-dört milyon misafire ev sahipliği yapan ve Anadolu insanıyla bir şekilde bağlantısı bulunan İstanbul'u bu yönüyle de elinde tutmak istemekte.

İmamoğlu'na verilen cezanın işaret ettiğim tarafı kesinlikle göz ardı edilmemelidir.

Oysa, yorumcular sağlıklı analizler ve yorumlar yapmak yerine arzularını dile getirmekte, toplumu bilgilendirmek yerine manipülasyon yapmaktadırlar.

Haliyle bu kişiler Altılı Masa iradesinin sürekli olarak, "Bizim için aday değil sistem önemli. Biz 'Tek adam düzenine' karşı topluma bir sistem önerisinde bulunuyoruz. Parlamenter sisteme geçecek sayısal güç elde edemesek bile, seçilecek Cumhurbaşkanı eskisi gibi davranmayacak ve masanın bileşenlerinin ortaklaşa tespit ettikleri yol haritasına, geçiş sürecine uygun yönetim sergilenecek, burada kişiden ziyade yol haritası ve yapılacaklar önemli olacaktır, bu bakımdan bizim için önemli olan geçiş sürecidir" demelerine rağmen belirli çevrelerin hala adaylar üzerinden konuşmaları ve yazmaları ya çapsızlıklarına yahut art niyetli tutumlarına yorumlanmalıdır.

Gerçekten ülkemizde, "Tek adam düzenine" dair ciddi bir sorun var ve ülke bir an evvel bu sorundan kurtulup ortak akıl ve istişare ile biriken sorunlarına çözüm bulmalıdır.

"Efendim, bu kadar birbirine benzemez partiler nasıl bir araya gelecek ve sorunlara çözüm bulacak?" dediğinizi duyar gibiyim.

Doğrusu bu biraz da ezberletilmiş ve ilk bakışta akla yatkın gelse de bu itiraz, bize göre doğru ve sağlıklı görünmüyor.

Kabul edelim ki, toplumlar için farklı düşüncelerin olması her zaman zenginliktir.

Tek tip düşünceler insanlığa çoğunlukla zarar verir.

Bunun içindir ki insanlık, ortak akıl, istişare ve katılımcılığa önem vermiş ve bu şekilde yol alarak sorunlarına çözüm aramıştır.

Bugün kalkınmış ülkelerin, Hukuk devleti ilkeleri ve Özgürlükçü Demokrasi ile yönetiliyor olması asla tesadüf değildir.

İnsanlık tarihi, kral ve padişahların egemen olduğu düzende, gelişmenin, büyümenin; fetihler, istilalar yoluyla sağlandığı zamanlarda bile kralların, padişahların yanında bilgili vezirlerin, işinin ehli komutanların varlığını görürüz.

Yakın tarihte, Hitler, Mussolini dönemlerinde tek adamlığın doğurduğu felaketlerin insanlığa ne büyük bedeller ödettiği hepimiz biliyoruz.

Devletler için doğru yönetim "Denge, Denetleme ve Hesap vermeye" açık olan yönetimlerdir.

Bunu sağlamanın yolu ise, "Yasama, Yürütme ve Yargı" düzenini kusursuz kurmak ve yönetmekten geçer.

Devlette bu üç erkin yönetimi, tek elde toplandığında hiyerarşi ve demokrasi yerine otokrasi ve keyfilik ortaya çıkar.

Bu da her şeyin tahakküm altına alınmasına, özgürlüklerin keyfiliğe bırakılarak yok olmasına, huzursuzluğun artmasına, düşünce hayatının çoraklaşmasına sebep olur.

Bu bakımdan Altılı Masa bileşenleri her şeyin tek kişi tarafından belirlendiği atmosferde zor olana talip olmuş, toplumsal dinamikleri harekete geçirecek şekilde çözüm üretmeye yönelmişlerdir.

Bu çaba ancak akılla, birbirini anlamak için tarafların birbirini dinlemesiyle mümkün olur.

Ülkemizin son altı-yedi yılında yaşananlar, doğurduğu sonuçlar ve topluma maliyetleri dikkate alındığında yapılmak istenenler daha iyi anlaşılacaktır.

Altılı Masa bileşenleri açısından yapılması gerekenler öncelikle birlik ve bütünlük mesajının verilmesi olmalıdır ve bugüne kadar bu mesaj verilmiş, İmamoğlu kararından sonra yapılan mitingle topluma ilan edilmiştir.

Bütün bunların ötesinde toplumdan gelen, adayın bir an evvel belirlenme talebi, değişim arzusu olarak okunmalı ama adayın belirlenme süreci yapılacaklardan daha öncelikli görülmemelidir.

Bize göre, toplumun aday belirlenmesine dair acele etmesine rağmen aday belirleme konusunda aceleye gerek yoktur.

Altılı Masa bu ayki toplantısını, Gelecek Partisi'nin ev sahipliğinde yapacak ve iktidara gelindiğinde uygulamaya konulacak "Geçiş Sürecinin Yol Haritası" kamuoyuyla paylaşılacak.

Açıklanacak olan "Geçiş Sürecinin Yol Haritası" bize göre daha önemlidir.

Yapılan hazırlıklar ve söylenenlere göre yakın zamanda 72 maddelik; ekonomiden ticarete, hukuktan bürokrasiye, tarımdan sanayiye, eğitimden yükseköğrenime, sosyal politikalardan istihdama, para politikası ve enflasyona birçok konuda proğramlar açıklanacak.

Bu açıklamalar elbette aday belirlemekten önceliklidir..

Kısacası, yolda yapılacaklar yolda olmaktan her zaman daha kıymetlidir

Şunu unutmamak lazım.

Altılı Masa'nın yüklendiği misyon, günümüz için olduğu kadar gelecek yüzyılımız için de büyük önem ve değer taşımaktadır.

Bu, milletimiz için büyük fırsattır.

Gereksiz yere telaş göstermek ve acele etmek doğru olmaz.