Siyasi hareketleri besleyen iki ana unsur vardır.

Bu ikisi olmadan siyasi hareket olmaz.

Siyasi hareketler için vazgeçilmez iki unsur; insan ve fikirdir.

Bir hareket, bu iki unsur bakımından ne kadar nitelikliyse, hareketin toplumda karşılık bulması da o kadar ihtimal dahilindedir.

Toplum, siyasal hareketler ortaya çıktığında bu iki unsura bakar ve öyle karar verir.

Ak Parti 2012 yılından bu tarafa, bu iki unsur açısından zayıflamaktadır.

Gözlemlerime göre ilk darbeyi 2005 yıllarından sonra işbirliği yaptığı Gülen hareketi (FETÖ) olarak bilinen yapıdan aldı.

Bu yapıyla yaptığı işbirliği, bozulmanın ötesinde çatışmaya dönüşünce, Ak Partinin kimyası bozulmaya, ortak akıl hareketi olma potansiyeli kaybolmaya, 'Tek adam' anlayışına evrilmeye başladı.

Bu süreçte Gülen Hareketiyle (FETÖ) bozulan ilişkileri düzeltmeye çalışanlar, güven bakımından suçlandılar, lekelendiler ve güven zafiyeti yaşadılar.

2016 kalkışmasından sonra yaşananlar ise partinin kimyasını tamamen bozdu ve partide, liderde ve üst kadroda 'paranoya, korku' egemen oldu.

Artık herkes birbirinden şüphelenir, suçlar oldu.

Durum bu olunca da parti politikaları içeriden eleştirilemez oldu.

Yapılan yanlışları içine sindiremeyenler, ya susarak bu günlerin geçmesini bekledi yahut partiden ve siyasetten elini ayağını çekerek suskunluğa gömüldü.

Bu, Ak Parti için beyin göçü ve zafiyetiydi.

Erdoğan partinin yaşadığı erimeyi telafi etmek için MHP ile ittifak yollarını aradı.

Parti içinde ciddi muhalefetle karşılaşan Bahçeli, Erdoğan tarafından uzatılan eli geri çevirmedi ve birlikte yol almak için anlaştılar.

Anlaşma ve işbirliği Bahçeliyle sınırlı kalmadı.

Erdoğan bu süreçte geçmişte FETÖ ile problemli bütün yapılarla işbirliği yollarını aradı veya onlar Erdoğan'a yanaştılar.

Bu anlaşmadan sonra Bahçeli kontrol edemediği parti içi muhalefeti kontrol edemeyince susturma yolunu tercih etti ve yıllarını milliyetçi harekete veren ve genellikle 'Şehirli' diyebileceğimiz önemli isimler MHP ile yollarını ayırdı.

Ayrılanlar Akşener liderliğinde daha kapsayıcı milliyetçilik anlayışı ve merkezde işbirliğine açık İYİ Partiyi kurdular.

Bugün iktidar bloğunun yaşadığı sıkıntının temelinde her iki partide yaşanan 'Beyin göçü' vardır diyebiliriz.

Ak Parti ve MHP'de oluşan otoriter anlayış yüzünden her iki partide de söz söyleyecek insan kalmadı gibi.

Var olanlar, susmayı tercih ederek pozisyon almaktadır.

Hepimiz biliyoruz.

Ak Partide, 2016'da keskinleşen sapmadan sonra ciddi kopmalar yaşanmış, partinin içinden Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Bakanlık yapmış kişilerin yanısıra birçok isim kopmuş ve bu insanlar tarafından iki parti kurulmuştur.

Kurulan bu partiler ortaya koydukları performansla ayrıldıkları partilerde önemli sarsıntılar meydana getirmiştir.

Bugün MHP'den ayrılan İYİ Parti, oy olarak MHP'nin çok üstündedir ve siyasette belirleyici konumdadır.

Ak Partiden ayrılan Ahmet Davutoğlu önderliğinde kurulan Gelecek Partisi ve Ali Babacan'ın Deva Partisinin yeni kurulmuş olmalarına rağmen toplumsal karşılıkları iktidarı sarsmakta, siyasetin iklimini değiştirme sinyalleri vermektedir.

Son günlerde iktidar cenahında yaşanan savrulma; hem tek adam siyasetinin oluşturduğu iklim, hem de yeni kurulan partilerin performansıyla doğrudan alakalıdır.

Kısacası, iktidar karşılaştığı sorunlara çözüm üreterek yol gösterecek insan birikiminden yoksun vaziyettedir.

Sorunların çözümü 'iki buçuk akla' kalmıştır.

Bun 'iki buçuk aklın' kimlerin temsil ettiğini yazmaya gerek yok.

Her şeyi 'iki buçuk akla' ihale etmenin sonucu ise, toplumsal erime ve siyasal inisiyatifi kaybetmek şeklinde tezahür etmiştir.

Olan budur ve Cumhur İttifakı sürekli erimektedir.

Ak Parti erimeyi durdurmak için sadece içeride kalanları memnun etmeye çalışmakta, bunun için ama partide makam, ama kamu kurumlarında yönetim kurulu üyelikleri, daha alt kesimlere mülakatla iş vererek 'cülus' dağıtmaktadır.

Görünen o ki, Ak Partiyi bir arada tutan fikir değil, elinde bulundurduğu güç ve sunduğu menfaatlerdir.

Bu haliyle Ak Parti, yaşadığı çürüme ve çözülmeyi durduramaz.

Yaşadığımız salgın sürecinde gösterdiği kötü yönetim, toplumdan ve sorunlardan kopukluğu, devlet yönetiminde yaşanan beceriksizlikler; merkez bankası, hazine maliye politikalarıyla yaşanan kayıplar, yolsuzluklar, yandaş kayırmacılığı, gri pasaport krizi, kamu personellerinin alenen iktidar safında sözcü gibi davranması, güvenlik politikalarında oluşan baskıcı eğilimler, en yüksek adalet kurumlarına verilen talimatlar, talimatlara uymayanlara kapatma tehditleri, muhalif siyasetin terörist ilan edilmesi vb yanlışlıklar, Ak Partinin 2001 yılında yola çıkarken topluma vadettiği fikirlerden fersah fersah uzaklaştığını göstermektedir.

Ak Partinin yaşadığı bu savrulma ve çürüme toplumun gözünden kaçmamaktadır.

Yaşadığı erime karşısında Erdoğan, selefi bütün sağ partilerin yaptığı gibi CHP düşmanlığının yanı sıra, terör üzerinden ayrılıkçı siyasal Kürt hareketine düşmanlık yaparak erimeyi durduracağını ve oylarını konsolide edeceğini sanmaktadır.

Bu sadece bir sanrıdır.

Erdoğan'a yanıldığını söyleyecek insan etrafında olmadığından politikalarının ve söylemlerinin sonucunu sandıkta görecektir.

Bize göre;

Erdoğan iktidarını; içerikten yoksun Yerlilik ve Millilik, Osmanlıcılık, siyasal İslamcılık, rövanşist politikalar, yetmiş yıl öncesinin CHP'sine gönderme yaparak sürdürülen CHP düşmanlığı kurtaramayacaktır.

Zira toplumun beklenti sinden uzaktır.

Toplumun beklentisi;

Özgürlük, adalet, eşitlik, aş, iş, huzur, güven içinde, kalkınmış ve itibarlı bir ülkenin vatandaşı olmaktır.

On dokuz yılın sonunda Ak Partinin geldiği yere baktığımızda, iktidar olarak söyleyecek sözünün, iş yapma kabiliyetinin olmadığı görülecektir.

Zaten her fırsatta 2001 öncesi ülkenin durumunu gündeme getirmesi, yetmiş yıl öncesi CHP hatırlatması ile CHP düşmanlığı üzerinden topluma; gelecek nesilleri borçlandırarak yaptığı köprü, otoyol, şehir hastaneleri, havalimanları vb. kamu yatırımlarıyla yetinin demektedir.

Bu bir aczi yettir ve Ak Parti bu aczi yetini itiraf etmektedir.

Vesselam