Bu hafta ülkenin gündemine ekonomik sorunların haricinde iki ayrı konu daha girdi.

Geçtiğimiz hafta yoğun bir şekilde bu iki konuyu konuştuk.

Bunlardan biri, HDP milletvekili Semra Güzel'in Çözüm Sürecinde okuldan tanıştığı Volkan Bora'yla buluşmasında çektirdiği fotoğraflara dairdi

Haberlerden anladığımıza göre bu fotoğraflar 2017 yılında öldürülen teröristin üzerinden çıkan telefondan elde edilmiş.

Fotoğraflar, ele geçirildiği zaman anlaşılan kişinin özel hayatına -bu kişi terörist olsa dahi- saygı gereği kamuoyuyla paylaşılmamış.

Yani kamuoyuna servis edilen fotoğraflar devletin önceden elindeymiş.

Bu süreçte fotoğraflarda görülen Semra Güzel HDP tarafından doktor olmasından dolayı 2018 seçimlerinde Diyarbakır Milletvekili adayı olarak gösterilmiş ve YSK tarafından adaylığına mani hal görülmediğinden adaylık süreci sonrası seçilerek milletvekilli olmuş.

2018'den bugüne de milletvekilli.

Fotoğrafların şimdi servis edilmesi ise sanırım HDP'nin kapatılması için başlatılan süreçte destekleyici unsur olarak servis edilip, siyasal destek aramanın ötesinde muhalefeti zan altına sokmanın bir aracı olarak kullanılmak isteniyor.

Hatta, daha ilerisini söylemek gerekir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesine İçişleri Bakanlığı tarafından gönderilen müfettişleri de bu kapsamda değerlendirmek abes olmaz.

Doğrusunu söylemek gerekirse, yapılanlarda kamu düzeni adına, hukuk adına meşruiyet aramak safdillik olur.

Yapılanlar tam olarak siyasi operasyondur.

Tabi buna itiraz edenler olacaktır ve nihayetinde itiraz edenler var.

Kırk yılın üzerinde sıcak çatışma ve ölümlerle canımızı yakan bu sorunun çözümünü vatandaştan bekleyecek değilim.

Yaşanan acıların biriktirdiği öfkenin de farkındayım.

Ancak, terörle mücadele ve kamu düzenini sağlamak devletin görevidir.

Mücadele esnasında olağanüstü yetkiler güvenlik güçlerine verilmiş, hatta zaman zaman bu yetkilerin ötesinde davranıldığı sık sık gündemimize gelmiş, tartışılmıştır.

Buna rağmen sorun çözülmemiş ve başka yollar aranmıştır.

Çözüm Süreci de bu sebeple başlatıldı.

Başlatılan süreçten olumlu netice maalesef alınamadı.

Oysa, Çözüm sürecin getirdiği iklimle umutlar yeşermişti.

Servis edilen fotoğraflar o döneme ait, fotoğrafları servis edilen HDP milletvekili Semra Özel bir doktor.

Diyarbakır araştırma ve ihtisas hastanesinde görevliyken ayrılmış görevinden.

Bir rivayete göre KHK ile ihraç edilmiş.

2018 seçimlerinde aday olmuş.

Milletvekili Semra Güzel, servis edilen fotoğrafları inkar etmiyor ve terörist Volkan Bora ile hangi yılda, hangi şartlarda ve hangi sebeple buluştuğunu basın açıklamasında dile getiriyor ve bu fotoğraflar elinizdeydi 'neden şimdi?' diye soruyor.

Dahası bunu yapanlarla yargıda hesaplaşacağını da söylüyor.

Bize göre ise;bir ülkede yönetenler, suç işleme, hukuksuzluk yapma, hukuku keyfine göre kullanarak kişileri suçlayarak lekeleyemez, elindeki güçlerle suçlu üretemez.

Hukuku siyasi rakiplerine karşı kullanarak pusu kuramaz.

Suç olduğunu düşündüğü belgeleri karartamadığı gibi vakti geldiğinde kullanırım diye saklayamaz.

Suç işleme, suçu ve suçluyu övme kabul edilmediği gibi suçluların bir kısmını koruyup, bir kısmını düşmanlaştırarak hukuksuz bir şekilde kendini yargı yerine koyamaz, kişileri ve kurumları peşinen suçlu ilan edemez.

Hukuk; suçlulur, sanıklar üzerinden değil, kabul edilmiş evrensel ilkeler üzerinden aktif olduğunda değerli ve kıymetlidir.

Seçilmişler ve kamu görevlileri hukuka uymak zorundadır.

****

Haftanın diğer konusu barınmak için ailesi tarafından bir cemaat evine yerleştirilen tıp öğrencisi Enes Kara'nın çektiği videonun ardından genç yaşında hayatına son vermesidir.

Yaşanan intihar üzerinden hemen hemen herkes dünya görüşüne göre pozisyon aldı.

Yaşanan süreçte Enes Kara ve ailesi taraflar açısından sadece 'konu mankeni' olarak değerlendirildi.

Bir kesim, Enes Kara üzerinden dine, dini değerlere saldırırken ve diğer bir kesim buranın yurt olmadığı, herhangi bir seküler yurtta da benzer olaylar yaşanabileceğini, hatta iktidarın Kayseri Milletvekili tarafından 'dış güçlerin oyunu' olduğuna kadar ileriye gitti.

Oysa, elbette aile böyle olsun istememiştir.

Bu ayrı bir konu.

Cemaat yurtları veya evlerinin öğrenciler için getirdiği zorluklar vardır.

Bu konunun gerçekten üzerinde durulmalı, yetki, görev ve sorumlulukları gözden geçirilmelidir.

Ticari, dini veya seküler yurt, pansiyon ve evlerin yasası işletilmeli ve yasaya göre denetimi eksiksiz yapılmalıdır.

'Yurtlar kapatılsın!' demek, kısıtlayıcı tavır göstermek ve yaşanan olumsuzluklar üzerinden dini ve dindarları suçlamak doğru değildir.

Bu haliyle cemaat yurtları ve evlerinin öğrencilerle kurduğu ilişki biçimi,

eğitim sistemimizin yarış atına döndürdüğü evlatlarımızın beklentilerini karşılamakta yetersiz olmanın yanısıra baskıcı bulunabilir.

Dini yurtlara yerleşim, genellikle ailelerin isteği üzerinden şekillenmektedir.

Mütedeyyin aileler evlatlarını genellikle böyle yurtlara yerleştirerek çocuklarının dini değerlerden bağını koparmayacağını, hatta oralarda dinini öğreneceğini de düşünmekte ve diğer özel yurtlara göre ekonomik olmasısı da tercihlerini cazip kılmaktadır.

Nihayetinde Enes Kara'nın ailesi de aynı gerekçelerle evladını cemaate teslim etmiştir.

Anlaşılacağı gibi öğrenciler bu tercihten memnun değil ve ailelerin isteğiyle oralarda kalmaktadır.

Netcey-i kelam;cemaat, vakıf yurt ve evleri ciddi şekilde denetlenmeli evlatlarımız yurt ve evlerdeki yöneticilerin tasallutundan korunmalıdır.

Bütün olanlara rağmen suçu vakıf yurtlarına atmak kolaycılıktır.

'Suçlu ayağa kalk!' diyerek sorunlar çözülmez.

Sorunun çözümü, devletin ihtiyaç kadar ve plan dahilinde yurt inşa etmesinden ve etkin denetimle olur.

Karşılaşılan fiziki ihtiyaç sorunun çözümü bu şekilde çözüldükten sonra yönetmelikler, uygulama, takip ve denetleme yine devlet tarafından eksiksiz yerine getirilmelidir.

Bu işin birde eğitim tarafı var ve bu tarafında da ciddi düzenleme gerekiyor.

Daha ilkokulda iken başlayan ve akademik başarıya endekslenen eğitim sistemi gerçekten çocuklarımız için yorucu, bıktırıcı bir süreç içermektedir.

Büyük fedakarlıklarla okuyup mezun olduktan sonra karşılaştıkları insafsız dünya ise çaresizliğin, umutsuzluğun ana kaynağı.

Bu süreç, gençler için çok ağır bir yük.

Tez zamanda eğitim sistemi elden geçirilmeli, yeni bir felsefeyle programlanmalı, ülkenin ihtiyaçlarına göre insan yetiştirmeye odaklanmalıyız.

Eğitim sistemimiz; özgür düşünen, mesleki ve akademik ihtiyaçlara cevap üretecek nesiller yetiştirmelidir.

Bunu beceremezsek kendimizi ve umutlarımızı tüketeceğiz.

Gelecek umudu veremediğimiz her genç, kayıplarımızı artıracak ve huzur yüzü görmeyeceğiz.

Enes Kara kaybettiğimiz son evladımız, ocağımıza düşen son ateş olur inşallah!