Son günlerde “Deizmin” gençler arasında yayılma istidadı gösterdiği konuşuluyor.

Gençlerimizin Deist olduğunu söyleyenler gerçekten konu hakkında ciddi bir araştırma yaptılar mı bunu bilmiyoruz.

Zira ortada yapılmış bir istatistik yok.

Bildiğimiz bir şey var ki;

Gençlerimiz arasında dünyevileşme had safhada.

Hatta bu hastalık sadece gençlerde değil, toplumun büyük çoğunluğunda var.

Gençler bilinçli olarak deist mi? bilmiyoruz.

Deistliğin ne olduğuna Ahmet Cevizci hocanın “Felsefe Sözlüğünden” baktım.

Orada “deizm” şöyle tanımlanıyor.

Deizm: Yaradancılık, yaratıcı olarak Tanrı’nın var olduğuna duyulan inanç.

Bu akım İngiltere ve Fransa’da 16. yüzyılda eleştirel din hareketi olarak ortaya çıkmış.

Rasyonel akla göre Tanrı icat etmiş ve vahyi ve vahiyle bildirilen Tanrı inancını reddetmiştir.

Yani itiraz ettikleri sadece peygamberlik değil vahiy ve vahye dayalı Tanrı ve din anlayışıdır.

Bu bahsi bizim din tarihimizde ortaya çıkan “Ehli Rey ve Ehli Hadis” ekolüyle karıştırmamak lazımdır.

İslam tarihinde vahyi ve vahyin bildirdiği Allah inancını reddeden bir ekol çıkmamıştır.

Bizim tarihimizde olan ayrılık, dini anlamada esas alınacak kriterler açısından olmuştur.

Kimi ulema dini düşünce ve fıkhın oluşmasında hadisleri tartışmasız esas alırken “Ehli Rey” olanlar hadislere şüpheyle yaklaşmayı tercih etmiş ve Kur’an eksenli düşünerek içtihad ( hüküm çıkarma) etmeyi esas almışlardır.

Bu konu hakkında daha fazla detaya girmiyorum.

Sadece bilinmesini isterim ki gençlerimizde var olan dünyevileşmenin sorumlusu vahyi esas alan Müslüman düşünürler değildir.

Gençlerin karşılaştığı sorun yerel değil küresel bir dalga sebebiyledir.

Bu dalga esas itibariyle vahye dayalı ve vahyin sınırlarını çizdiği değerlere karşıdır.

Gençler yahut yetişkinlerin “Sekulerizme” eğilimi kuvvetle muhtemel dinin onların hayatını ve zihin dünyasını etkileyecek şekilde dokunamamasından ve ahiret inancının yeterince anlatılamamasındandır.

Ölüm sıradanlaşmış ve sadece bizim yakınımıza uğradığında ve özellikle genç ve ani ölümlerle bizi sarsmaktadır.

Ölümünün adeta yok oluş olarak kabullenilmesindendir.

Böyle inanmak insanın Allah’la olan bağını koparmakta ve her şeyi bu dünya ile sınırlandırmaktadır.

İnsan yeryüzünde var olduğu sürece tabiatla, insanla, diğer canlılarla ve kendiyle ilişki halindedir.

Bu ilişkiler insanın Yaratıcıyı ve özellikle buyruklarını dışlayarak biçim aldığında zulüm kaçınılmazdır.

İnsan böyle yaptığında ilk zararı kendisi görmektedir.

Oysa bütün bu ilişkileri; tabiatla, kardeşi insanla, diğer canlılarla ve dahi kendisiyle kurduğu ilişkileri Yaratıcının buyruklarına göre şekillendirmeyi denese, heva ve heveslerine uymasa, yeryüzünde adaleti bulacaktır!

Sekülerleşen insan “adalet” değil “haz” peşinde koşmaktadır.

Haz ise kişiyi hırsa müptela etmektedir.

Zira her haz insanı elde etmek için bencilleştirmekte, kendisi dışındakilere öteki muamelesi yapmayı kendisi için hak görmektedir.

Yapılması gereken insanı yeniden Allah’la ve buyruklarıyla buluşturmaktadır.

Deizim ve sekülerleşme hastalığının müsebbibi dini mirasımız içinde yer alan ve mensubu olduğumuz Maturidilik ve Hanefilik mezheplerinin imamlarının taraftarı olduğu Rey ehli ekolü değildir.

Doğrusu kurtuluş, insan aklını vahyin emrine vermekte ve Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmaktadır.

Dışlayıcı değil, kuşatıcı bir dil bulmak bizim omuzlarımızdadır.

Bu vebal ağırdır.

Farklı düşünenleri suçlayarak bu vebalden kurtulamayız.

Bizi iyileştirecek olan Kur’an iklimidir.

Kur’an ikliminde Rasüller de var, örf de var, içtihad da var.

Bunların biri diğerinin karşıtı değil, tam aksine dini dünyamızın zenginlik unsurlarıdır.

Vesselam...

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA