TÜRKİYE BÖYLE BAŞARDI


Türkiye yıllar sonra üretimi keşfetti. Oysa bunu İttihatçılar ve Cumhuriyetçiler keşfetmiş ve o büyük bunalımlardan ve yüzyılların geriliğinden kurtulmuşlardı. Osmanlı İmparatorluğu da 1854 yılında ilk dış borcunu almış, zaman içinde bu sarmala dolanmış ve parçalanmasında önemli etmen olmuştu. Bunun acısını İttihatçı devrimciler çok çekti. Öyle ki, Osmanlı memur ve subayı aylarca maaşını alamıyordu. İsmet Paşa anılarında “Edirne’de genç subayken üç ay maaş alamadığımız günler olmuştu” der. Bosna Hersek’te bu 15 aya çıkardı. Osmanlı’nın belini kıran önemli bir durum da kapitülasyonlardı. Yani yabancılara yıllar içinde verilen ekonomik ve siyasi ayrıcalıklardı. Bunlar da İmparatorluğun ayağında ağır bir prangaydı. Bunun zararının da bilincindeydiler.

İttihatçılar Cihan Harbi içinde 1 Ekim 1914 tarihinde kapitülasyonları kaldırdı. Buradan sağladıkları gelirle savaş ekonomisine önemli katkı sundular. Ayrıca yüzyılların ekonomik geriliğini gidermek için kalkınma siyaseti arayışı içine girdiler. Köye gitme, köyü kalkındırma ve bunun için de şirketler, bankalar ve kooperatifler kurarak kalkınmanın finansal kurumlarını yaratmaya çalıştılar. Onların döneminde çok sayıda banka, şirket ve kooperatif kuruldu. Cihan Harbi bunu sekteye uğrattıysa da milli devlet yolunda önemli bir adım atılmış oldu.

İZMİR İKTİSAT KONGRESİ

İttihatçıların başlattığı bu kalkınma hamlesini Cumhuriyetçiler de sürdürdü. Kurtuluş Savaşı içinde halka dayanan ve onu seferber eden siyasetler uyguladılar. Dost Sovyetler Birliği’nden sağladıkları kaynakları verimli kullanarak savaşı yürüttüler. Zaferden sonra İzmir’de 17 Şubat 1923 günü 1. İktisat Kongresini toplayarak “silahla kazanılan zaferi sabanla taçlandırmak” için kararlar aldılar. Lozan Konferansında da en çok cebelleştikleri konular, Osmanlı’nın dış borçları ve kapitülasyonlardı! Atatürk bir karış fazla topraktan ziyade ayağımızı bağlayan ağır ekonomik ve siyasi anlaşmalardan kurtulmak istiyordu. Çünkü ona göre asıl bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla elde edilebilir ve kanla kazanılan zafer iktisatla taçlandırılırdı. Kemalist kadrolar bunun bilincindeydi.

Onlar da daha ilk günden kolları sıvayarak kalkınmanın araçlarını ve siyasetini yaratmaya çalıştılar. 1923-1930 arasında savaşın ağır yaralarını sarmak, köylünün elini ayağını bağlayan Aşar Vergisini kaldırmak, dış borçları uygun taksitlere bölerek sıkıntı yaratmasını önlemek, yabancıların elinde bulunan demiryollarını, fabrikaları, işletmeleri devletleştirmeye çalışmakla uğraştılar. 1930-1939 arasında ise Planlı Kalkınma Hamlesi’ni başlattılar. Buna da 1929 ağır ekonomik bunalımı itici güç oldu.

ABD’de başlayan ağır ekonomik kriz Avrupa’yı ve oradan da bütün dünyayı sardı. İflasları, işsizliği ve üretimsizliği getirdi. Avrupa’nın içinde bulunduğu bu duruma rağmen Türkiye bu süreçte “Devletçiliği ve Planla Kalkınmayı” keşfederek bu alanda büyük hamleler yaptı. 1924-32 arasında İş Bankasını kuran ve yöneten başarılı iktisatçı Celal Bayar buradaki tecrübesini 10 Kasım 1932 tarihinde İktisat Bakanı yapılarak bir üst düzeye taşıdı. Bugünlerde Başbakan İsmet Paşa da komşumuz Sovyetler Birliğine gitmiş ve oradaki gelişmeleri yerinde görmüştü. Oradaki planlı kalkınmayı ve yatırımlarını görerek hayran kalmıştı. 1929 sonrası Sovyetler Birliği de planlı ekonomiye ve sanayi hamlesine başlamıştı.

25 Nisan-10 Mayıs 1932 tarihleri arasında yapılan gezide Türkiye’nin de planla kalkınması için gerekli teknik desteğin verilmesi kararlaştırıldı. Gezinin ardından bir grup Sovyet uzman Ankara’ya gelerek inceleme yaptı ve kalkınma planı için kolları sıvadı. 1933 yılında Birinci Sanayi Kalkınma Planı hazırlandı. 1934 yılından itibaren de uygulanmaya başlandı. 5 yıllık plan içinde Sovyetler Birliği’nin sağlayacağı mali ve teknik yardımla önemli hamleler yapılmaya çalışıldı. Buna en tipik örnek, Nazilli ve Kayseri Dokuma Sanayi Fabrikalarının kurulmasıydı. Buna benzer başka fabrikalar da kuruldu. Sovyetler Birliği 20 yıl vadeli, faizsiz ve tarım ürünleriyle ödenmesi karşılığında 8 milyon dolar kredi desteği verdi. Bir de Sovyet lideri Stalin, İsmet Paşa’ya “Sanayileşin. Sanayileşmezseniz sizi yaşatmazlar” dost uyarısında bulundu. Türkiye de öyle yaptı.

CELAL BAYAR’IN BAŞA GETİRİLMESİ

Bu süreçte Celal Bayar ön plandaydı. Kalkınmanın bir anlamda lokomotif ismi oldu. 1936-37 arasında İsmet Paşa ile yaşanan bazı sıkıntılardan sonra Atatürk, İsmet Paşa’yı 20 Eylül 1937’de Başbakanlıktan aldı ve yerine Celal Bayar’ı atadı. Bayar, Atatürk ile çok iyi anlaşıyordu. Pratikçi ve çözümcüydü. Bayar’ın İttihatçılardan gelen bir yöneticilik vasfı vardı. Atatürk onu keşfetmişti. Atatürk her alanda pratikçiydi. Çözüm odaklıydı. Bayar da bu çizgiye uyumlu çalıştı. Atatürk’ün ölümünden sonra İkinci Cihan Harbi içinde kalkınma planımız askıya alındı. Bu plan 1950’de iktidara gelen Bayar-Menderes döneminde de fazlasıyla uygulandı. Türkiye ihtiyacı olan birçok fabrika ve tesisi kendi imkânlarıyla inşa etti. Bu dönemde özellikle köylünün ve köylerin kalkınmasına önem verildi. Karayolları yapımıyla ulaşım ağı köylere kadar götürüldü ve köylünün ürünü para ederek kalkınması sağlandı.

Türkiye bu dönemdeki büyük krizi, her alanda tasarruf (1931 yılında Atatürk ve Milletvekilleri maaşlarını 1/3 oranında düşürdü), güçlü TL, denk bütçe ve devlet eliyle sanayileşme hamlesiyle aşmayı bildi.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE NELER BAŞARILDI

Türkiye Atatürk döneminde ortalama yüzde 7,4 büyüdü. 1923-1938 arasında milli gelir, 15 yılda 2,9 katına ulaştı. Sanayi hamlesi sonrası ihracatımız ithalatımızdan fazla vermeye başladı: 1929 yılında dış ticaret açığı 101 milyon olarak gerçekleşti. Buna karşılık 1930 yılı ihracatı 151.454.371, ithalatı 147.553.703; 1931 yılı ihracatı 126.939.239, ithalatı 126.382.085 milyondu. Yine aynı yıllar itibarıyla İstanbul Ticaret Odası'nca yayınlanan hayat pahalılığı istatistikleri fiyatlardaki düşüşü yansıtmaktadır. 1934 yılından sonra ihracat ithalattan dikkat çekici şekilde öndeydi.

Kamu gelir ve gider dengesi sağlandı. Cumhuriyetin ilk on yılında para miktarı artırılmadı. Bununla halkın Türk lirasına olan güvenini kazanmaktı. 1923’te 159 milyon TL olan para miktarı, 1925’te 165, 1927’de 153 ve 1929’da 159 milyon TL dolayında olmuştur. TL İngiliz sterlini ve ABD doları karşısında da değerliydi. Atatürk 1920-1931 yılları arasında ülkemizi enflasyonsuz yönetmiştir.

Atatürk 1931 yılında Merkez Bankasını kurarak finans alanında önemli bir hamle yaptı. Para politikalarını devletin eliyle sıkı bir şekilde yönetti. Finans oyunlarına izin verilmedi. Üretim desteklendi. Örneğin 1936 yılında kamu kesimine verilen krediler 27 milyon iken, özel sektöre açılan krediler 15.3 milyon lira oldu. 1937’de ise bu miktarlar, kamu kesimine 2.5 milyon, özel kesime 15.2 milyon olarak gerçekleşti; 1938’de 88 milyon kamu kesimine, 17.1 milyon ise özel kesime olmak üzere büyüdü.

1933-38 arasında GSMH yıllık ortalama % 8.8 arttı. Türkiye’nin 1927 yılında nüfusu 13,6 milyon idi. 1925 yılında Aşar Vergisi kaldırıldı. 1924 yılında köylünün 40 milyon olan vergi yükü 1929'da 19 milyona geriledi. Aynı yıl bedeli 20 yılda ödenmek üzere topraksız çiftçi ailelerine toprak dağıtıldı. Atatürk her çiftçi ailesinin işleyebileceği kadar toprağa sahip olmasını bir zorunluluk olarak gördü.

Atatürk dönemindeki on beş yılda ortalama yüzde 4-6 reel büyüme hızı enflasyonsuz şekilde gerçekleşti, sanayileşmede yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 9,6’ya ulaştı. Devletçilik modelinin başarısı daha sonra özel sektörün doğmasında itici güç oldu.

1929 dünya ekonomik krizi meşhurdur. Türkiye krizi sanayileşme hamlesiyle atlatmış; büyük atılıma dönüştürmüştü. O dönem şunlara sahip olduk: Devlet Demir Yolu (DDY) 3 bin km demiryolu, limanlar, Şeker Fabrikaları (1926-30), Bakırköy Bez Fabrikası, Keçiborlu Kükürt Fabrikası 1934, Kayseri Bez Fabrikası, Paşabahçe Cam Fabrikası, Zonguldak Türk Antrasit Fabrikası 1935, İzmit Kağıt Fabrikası, Çubuk Barajı 1936, Nazilli Basma Fabrikası, Kayseri Sümerbank Dokuma Fabrikası, Ereğli Demir Çelik Fabrikası 1937, Gemlik Suni İplik Fabrikası, Bursa Merinos Fabrikası ve Divriği Demir Madeni İşletmesi 1938. Diğer kurum ve işletmeler: Tekel, PTT, THY, Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü, MTA, EİEİ, DDY, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, TMO, Etibank, Sümerbank, İş Bankası... O yıllarda yurt dışına uçak yapıp sattığımızı da hatırlatırsak yapılanlar daha iyi anlaşılır.

ERCAN DOLAPÇI