Bir yılı daha geride bıraktık.

Oysa geçen yılın sonunda 2017’yi de ne büyük umutlarla karşılamıştık.

Yaşanan onca iyi- kötü, güzel- çirkin, doğru- yanlış, faydalı- faydasız birçok eylemimizi geride bırakarak yeni bir yıla umutla bakıyoruz.

Yeni yılı, güzellikler ve iyiliklerle karşılamak istiyoruz.

Her yıl yinelediğimiz bu seremoni dozunu artırarak devam ediyor.

Mesela;

Şans bileti almayı hep “Bu sefer çıkar umudu” taşıyarak devam ediyor ve bizi umutlarımızdan vurmalarına izin veriyoruz...

Önce 1 Ocak gününün sair günlerden farklı olduğuna inandırıldık, gelişini çılgınlıklarla karşılıyoruz.

Karşılama ritüelleri her yıl dini gerekçelerle eleştiriliyor, dini cemaatler alternatif etkinlik düzenliyorlar.

Son zamanlarda Mekkenin fethinin 1 Ocak olduğu tezi ileri sürülmekte.

Doğrusunu ilahiyatçı ve tarihçiler söylesin.

Bilirsiniz, Hicri, yani Ayın yörüngesine göre kutladığımız Mevlit Kandilini, peygamberimizin doğum tarihi olarak Güneş Sistemine göre Nisan ayında sabitlemiştik.

Şimdi bu uygulamadan vazgeçerek eski sisteme geri döndük.

Her neyse, konumuz yeni yıl ve yeni yıldan beklentilerimiz.

Her yıl yaptığımız dualar ve taşıdığımız umutlar niçin gerçekleşmiyor acaba?

Yoksa isteklerimizde samimi değil miyiz?

Yahut isteklerimiz doğru da, isteme biçimimiz mi Allah'ın istediği kriterlere uygun değil?

Niçin dualarımız kabul olmuyor ve her yıl yeryüzünde zulüm, sömürü, açlık, adaletsizlik, savaşlar ve doğurduğu acılar, dramlar, trajediler bitmiyor?

Tam aksine dünyada sömürü, bencillik, ahlaksızlık, soygun ve zulmün her çeşidini yapan küresel baronların sömürü düzenine, bencillik ve tüketim çılgınlığına destek olup tüketmek için mağazalarına koşuyor onları biraz daha büyütmüyor muyuz?

Yeryüzünde yaşanan zulümlerde bizim payımız yok mu?

Kutlamaların başka garipliği de, tükettiğimiz bir yıldan ziyade gelecek yıla duyduğumuz arzudur.

Hadi küçük çocukları anlıyorum. Onlar için büyümek önemli, ulaşılması gereken hedefleri var;

“Büyüyüp yetişkin olacak, özgürleşecek ve kendilerini ebeveynlerine ispat edecekler.”

Onlar için bir yaş daha büyümek biraz “Kendisi” olmaktır.

Bu arzunun kışkırtıcı tarafı var ve sevinçleri anlaşılabilir.

Peki, biz büyüklere ne oluyor, biz neden seviniyoruz?

İstemediğimiz ölüme bir adım daha yaklaşmış olduğumuzu düşünemiyor muyuz?

Gideceğimiz yere hazırlığımızı yaptık mı? Orada sorulacak hesaba hazırlığımız tamam mı?

Hazırlığımız tamam olduğu için mi seviniyor ve kutlama yapıyoruz?

Mevlana gibi ölüm bizim için “Düğün gecesi mi (Şeb-i arus mu)?”

Yaptığımız kutlamalarda var olan batıl inanç ve hurafenin farkında mıyız?

Yoksa bizimde batıl inançlarımız ve hurafelerimiz mi var?

Sakın batıl inanç ve hurafeyle ne alakası var kutlamaların demeyin.

Dilek tutma, çam süsleme ve yeni yıla hangi hal üzere girilirse yılın öyle geçeceği inancı vs. vs…

Bütün bu saçmalıklar hurafe ve batıl inanç değilse nedir?

Yoksa yıl başı kutlamalarında her ritüellin bir geri planı olduğunu bilmiyor muyuz?

Bilmiyorsak bu daha vahim değil mi?

Yani, sürü psikolojisi içinde hareket etmenin kışkırtıcı tuzağına mı düştük?

Yok yok, kesinlikle eğlenmeye karşı değilim. Yeter ki neyi neden yaptığımız bilelim.

Yeni yıl kutlamalarının bizim kültürümüzün ürünü olmadığını biliyoruz sanırım.

O halde kutlamalar neden yapılıyor?

Hz. İsa peygambere ve getirdiği ilahi mesaja verdiğimiz değerden mi?

Hz. Muhammed peygamber, Hz. İsa peygamberden sonra geldi ve her ikisi de ilahi buyrukları iletmek için Yaratan tarafından gönderildi.

Her ikisinin getirdiği mesaj ilahi olduğuna göre niye iki ayrı tavır sahibiyiz?

Yok yok, bunun dinle alakası yok mu diyorsunuz? Peki, neyle alakası var?

Nedir bu çılgınlığımıza sebep?

Zamanın ve mülkün mutlak Sahibi Allah'ın iradesiyle gelip giden ve irade sahibi olmayan “yıllara” yüklediğiniz anlam abes değil mi? Bu saçma inanç bize nereden geldi?

Hadi bunu düşünelim!

İnsanlığımızın gereğini yapalım!

* 2018 yılında varoluş ve insanlık değerleri içinde bir hayat diliyorum.

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA