Müzeler tarihe ışık tutmakla birlikte eğitimin ayrılmaz bir parçasıdır. Özellikle ilk kademelerdeki öğrencilere yönelik müzelerde gerçekleştirilen eğitim çalışmaları beklentilerin üzerinde fayda sağlamaktadır. Müzeler eğitim öğretim faaliyetlerinde bu kadar büyük öneme sahipken, ülkemiz neredeyse açık hava müzesi konumunda iken bizler müzelere yeterince önem vermiyor, yeterli sayıda müze açamıyoruz. Medeniyetin beşiği, insanların ilk yerleşmeleri kurduğu yer Anadolu iken ne tarihi değerlerimize, ne de doğal zenginliklerimize değer vermiyoruz. Sadece Almanya Berlin'de bulunan müze sayısının 200 civarında olduğunu yazmamız karşılaştırma yapabilmeniz için yeterli olacaktır.

Elbette müzeler uzun soluklu çalışma gerektirir. Arkeoloji ve etnografya müzeleri dışında doğa tarihi müzeleri, çeşitli konularda butik müzeler, sanayi müzeleri, tarihi dönem müzeleri gibi çok sayıda müzeler kurulmakta, bu müzeler çok sayıda ziyaretçi çekebilmektedirler. İşte bu müzelerde birisi Adnan Menderes Üniversitesinde bulunan Zooloji Müzesidir. Ülkemizde bu tür zooloji müzeleri çok az sayıdadır. Ege Üniversitesi bünyesinde, MTA bünyesinde, özel koleksiyon yapan müzeler var.

ADÜ Zooloji Müzesi Prof Dr. Kurtuluş Olgun ve ekibinin gayretleri ile 37 yıllık bir çabanın ürünü olarak Fen Edebiyat Fakültesi bodrum katında ziyaretçilerini beklemektedir. Herpetolog Kurtuluş Olgun hocamız neredeyse kırk yıldır bu müze için aralıksız emek vermiş, Anadoluyu karış karış dolaşarak örnekler toplamıştır.

Geçtiğimiz hafta içinde bu müzeyi gezme fırsatı yakaladık. Dünya çapında örneklere sahip bu müzeyi gezmek heyecan vericiydi. Kurtuluş Olgun bize Dünya üzerinde 11733 sürüngen çeşidi bulunduğunu söyleyince heyecanımız daha da arttı. Hocamızın verdiği bilgilere göre Türkiye’de 144 sürüngen çeşidi bulunuyor ve bunların 110 tanesi bu müzede bulunuyor. Dünyada 7176 kertenkele türü varmış. Ayrıca 3971 yılan türü ve 8450 kurbağa türü bulunuyormuş. Bu kurbağalardan Türkiye’de 35 tür varmış ve en az 14 tanesi endemik (yani sadece ülkemizde yaşayan) özellik yaşıyormuş.

Ülkemizde 144 sürüngen türü varmış. Bu 144 sürüngenin 11 tanesi kaplumbağa, 73 tanesi kertenkele, 60 tanesi yılan türüdür. Bu yılan türlerinin 20 tanesi zehirli yılan sınıfında bulunmaktadır. Kurbağaların 14 tanesi, kertenkelelerin 20 tanesi, yılanların ise 20 tanesi endemik özellik taşımaktaymış. 

Kurtuluş Olgun hocamızın verdiği bilgilere göre kurbağaların içerisinde bize zarar verebilecek zehirli tür yoktur. Kurbağalar sadece tuzlu ortamlardan ve kurak ortamlardan hoşlanmazlar. Kuraklık olduğu zamanlarda kurbağalar nesillerini devam ettirebilmek için derilerindeki mukus bezleri sayesinde derinin nemli kalmasını sağlayarak kuraklığa direnç gösterebiliyorlar. Ayrıca kurbağaların derilerinde düşmanlarından korunmak için zehir bezleri var. Bu bezlerin salgısı ile düşmanlarından korunuyor ama bunların insanlara bir zararı yok. Sadece elimizde tuttuktan sonra o elinizi göz gibi hassas noktalara temas ettirirsek hafif bir kaşıntı yaparmış, hepsi bu. 

Sürüngenlerin içinde ise sadece yılanların üçte biri zehirli durumdaymış. Bu konuda Kurtuluş Olgun hocam şunları söyledi;

"Ben 37 yıllık araştırma hayatımda bir tane bile yılan ısırmasına bağlı olan ölüm duymadım. Ülkemizde yılan ısırmasına bağlı olarak çok sayıda şehir efsanesi ortalarda dolaşıyor ve bunların çoğunun gerçekle uzaktan yakından alakası yok. Yılanlar zaten sağırdır, duymazlar. Zehirli yılanlar da beslenmek için gelişmiş iki adet zehir dişleri var. Yani bu dişler insanlara saldırmak ve öldürmek için gelişmemiş, sadece daha rahat avlanıp beslenmesi için bu dişler gelişmiş. Onlar yerde oluşan titreşimleri ve hareketleri duyu organları ile hissederler. Ayrıca durduk yere insanlara saldırıp peşlerinden koşmazlar. Yılan bir hareket hissederse zaten kaçmaya başlar. Yanlışlıkla üstlerine bassanız bile ilk aşamada ısırırlar ama zehir salmazlar. Zaten gelişigüzel ısırır ve zehrini akıtırsa o zehri tekrar toplamak için en az on gün aç kalacak demektir. Ancak sürekli olarak rahatsız ederseniz ısırdıklarında zehir kanalları açılır. Ülkemizde yaşayan kerkenkele türleri arasında zehirli olan yok."

Kurtuluş Olgun hocamız ayrıca;

" Müzenin üç amacı var. Birincisi bilimsel araştırma ve çalışmalara öncülük yaparak bu çalışmaları kolaylaştırıp yol göstermek. İkincisi akademik eğitim çalışmalarında yardımcı eleman olmak. Özellikle omurgalı hayvanlar üzerine çalışmalar müzenin yer aldığı laboratuvarda yapılıyor. Üçüncüsü ve en önemlisi çocuklara yönelik eğitim çalışmalarıdır. Özellikle bu hayvanları tanımaları, oluşabilecek korkuları yenmeleri için yedi yaş ve öncesi çocukların eğitiminde büyük önem taşımaktadır. Dünyadaki bütün araştırmacılar kurbağalar ve sürüngenler ile bir araştırma yapacakları zaman öncelikle Anadolu literatürüne bakarlar. Bundan dolayı bilimsel çalışmalara kaynak olması bakımından müzemiz Dünya çapında başvurulan bir bilgi kaynağıdır. Uluslararası bir müzeler ağına online olarak ZMADU ismiyle dahil durumdayız. Buradaki her bir örneğin kaydı var ve isteyen araştırmacı bu kayıtlara ulaşabilir" dedi.

Nedense elimizdeki değerlerin kıymetini bilmiyoruz. Üniversite bünyesinde geniş çaplı bir müze açılırsa hem öğrencilere, hem üniversiteye, hem de kentimize büyük faydası olacaktır. Bu tür konularda emek veren kişilere de sahip çıkmalı ve onları çalışmalarında teşvik etmeliyiz. Ancak bu şekilde eğitim öğretimde istediğimiz noktalara gelebiliriz.

"Müze, hiçbir şeyin kaybolmadığı, yeniden keşfedildiği bir yerdir." ( Nanette L. Avery)