Abraham Maslow geçtiğimiz yüzyılın ortalarında "İhtiyaçlar hiyerarşisi" teorisi ile insana farklı bir bakış açısı geliştirmiştir. İnsanların ihtiyaçlarını bir piramit üzerinde sıralayan bilim adamının çalışması tüm dünyada kabul görmüştür.

İnsanlar beslenme ve barınma ihtiyaçları yanında güvenlik konusuna da büyük önem verir. Kendisinin ve sonradan gelecek olan neslinin geleceği konusunda endişe duyar. Bunun için bunu sağlayabilecek olan kişi ve kurumlara güven duymak ister.

Uzun yıllardır basın yayın organlarında çeşitli araştırma kuruluşları tarafından yapılan güven anketleri sıkça yer almaktadır. Bu anketlerde yönetimden askerlere, yargıdan yasamaya kadar çeşitli kişi ve gruplara yer verilir. Süreç içerisinde bu güven oranlarında önemli değişiklikler görülmüştür. Özellikle son elli yıldır insanların güven duyduğu kişi ve kurumlar değişmiştir.

İki hafta önce sabah erken saatlerde meydana gelen büyük deprem sonrası saat 06.00'da televizyonu açıp duruma baktım. Hemen "Usgs" sitesinden depremin büyüklüğüne baktım. Televizyonlarda söylenenden çok daha büyük bir rakam olan 7.8 değerini görünce kaygılandım. Bizim kurumların açıkladığı rakamın iki gün sonra revize edilmesi halkta bu kurumlara karşı güvensizlik yarattı. Deprem konusunda olan bilgilerimle eşime on binlerce kişinin ölmüş olabileceğini, soğuk hava nedeniyle tüm kurumların hemen harekete geçmesi gerektiğini, yoksa kurtarılabilecek binlerce kişinin kaybedileceğini söyledim.

Daha ilk saatlerde yapılan açıklamak bir koordinasyon eksikliğini gösterdi. Harekete geçmesi gereken kişi ve kurumlar çok geç kaldığı için kayıplarımız arttı ve daha da artacak görünüyor. Bu deprem insanların devlete olan güvenini derinden sarstı. Üstelik 99 depreminde "Devlet nerede" diyen siyasilerin şimdi aynı duruma düşmesi ve imar barışı çıkararak uygunsuz yapılara ruhsat verilmesinin büyük başarı gösterilmesi hükümete olan güveni neredeyse sıfıra indirmiş oldu.

Aslında bu güven sarsıntısı yeni değildi. Çoktan beridir hasarlı olan bu güven duygusu bu depremle yerle bir oldu. Ergenekon soruşturmaları, feto terör örgütünün kalkışma hareketi olayları ve yönetimin bu olaylara bakış açısı güven duygusunu çok olumsuz etkiledi. Bu bakış açısı ve sonradan gelişen olaylar askere, yargıya, güvenlik güçlerine, meclise, hükümete olan güven yerle bir oldu. İnternette şöyle bir araştırma yaparsanız bu güven duygusunun nasıl azaldığını görebilirsiniz.

Geçtiğimiz yaz aylarında Metropoll Araştırma Şirketi, Türkiye'nin Nabzı anketinin sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmıştı. 28 ilde 1717 kişi ile gerçekleştirilen ankette katılımcılara;  "Diyanet İşleri Başkanlığının açıklamalarına güveniyor musunuz?" diye sorulmuştu. Katılımcıların yüzde 70,4'ü  "Hayır" yanıtını, yüzde 24,9'u ise "Evet" yanıtını verdi. Seçmen tabanına bakıldığında ise; AKP seçmeninin yüzde 35,2'si, MHP seçmeninin yüzde 58'inin Diyanet'in açıklamalarına inanmadığı görüldü.

Ülke nüfusunun %99'unun Müslüman olduğu ülkemizde İslamiyet konusunda en yetkili ve etkili kurum olan Diyanet'in yaptığı yanlış uygulama ve söylemler bu kadar düşük bir güven oranını ortaya çıkardı. Aynı şekilde deprem bölgesinde yetersiz kalan Diyanet ve bileşenleri önümüzdeki süreçte daha fazla güven kaybedecek görünüyor.

Yine geçtiğimiz yaz aylarında Metropoll, resmi bir kurum olan TÜİK ile bağımsız bir kuruluş olan ENAG hakkında güven anketi düzenledi. Ankete katılanların yüzde 69’u, ENAG’ı daha güvenilir bulurken; yüzde 23,9’u TÜİK’in açıkladığı verileri doğru bulduğunu belirtti. Yani halkın dörtte üçünden fazlası TÜİK'e ve açıkladığı verilere güvenmiyor.

Partilere göre dağılıma bakıldığında AKP’ye oy verdiğini söyleyenlerin sadece yüzde 42,6’sı TÜİK’e güveniyor. Geriye kalan AKP’lilerin yüzde 45,8’si ENAG’ın açıkladığı enflasyon verisinin doğru olduğunu düşünürken, yüzde 11,5’i ise fikir belirtmedi. Bu rakamlar artık ne hükümete, ne devletin kurumlarına güven kalmadığını gösteriyor.

Deprem sadece bölgeyi değil kurumlarıyla birlikte tüm ülkeyi derinden sarmıştır. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır. Tüm kişi ve kurumlar kendine çeki düzen vermeli, görev tanımlarını yeniden yapmalı, yeniden yapılanmaya ve yenilenmeye giderek kaybettikleri güveni tekrar kazanmalıdır. Yoksa toplum olarak güven duygusundan yoksun olarak bozuk bir psikoloji ile yaşamak zorunda kalacağız.

"Yalan, güven ve emniyeti, huzur ve itimadı yok eder.” (Şafii)