Haberleri izliyorum. Ekranda yine birileri bizim hiçbir şeyden haberimiz yokmuş gibi, çocuk(!) kandırır gibi konuşuyor. Birileri diğerlerini suçluyor. Kimse sorumluluk almıyor. Yine kimse istifa etmiyor.
Bu kendi milletini hiçe sayan tavırların cümlelere dökülmesi, su yüzüne çıkmaya başlaması, birilerinin densizliği oranında cüretkârca konuşması benim gözlemime göre bundan dokuz yıl evveline dayanıyor.
O dönemde Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı olan Prof. Dr. Bülent Arı, katıldığı bir televizyon programında okuma oranı arttıkça kendisine afakanlar bastığını söyledi ve cahil, okumamış halka daha çok güvendiğini belirtti. Program sunucusu hayretler içinde kaldı, doğru anlayıp anlamadığından emin olmak için sözü tekrar edip “Yani Türkiye’de problem aydın kesimde mi, Türkiye’yi ateşe sürükleyen o kesim mi?” diye sordu. Rektör yardımcısı, cahil insanın zihninin berrak olduğunu, okudukça insanların zihninin bulanıklaştığını söyledi. Bu sözlerin bir rektör yardımcısının ağzından çıkması akıl alır iş değildi.
(Aynı isim, 2022 yılında “bir kadın akademisyenin odasını bastığı iddiasıyla basında yer aldı. Merak edenler Evrensel gazetesinin 22 Kasım 2022 tarihli haberini okuyabilir.)
Bugün yaşadığımız ahlaksızlıkların, yolsuzlukların ayak sesleri neredeyse 10 yıl öncesinden işte bu seslerle duyulmaya başladı. Böyle densiz, yakışıksız konuşmalar bir çığ gibi artarak günümüze kadar geldi. Konuşanlar oturduğu koltuğun ağırlığını kaldıramadıkça mevkinin makamın da bir ağırlığı da kalmadı.
Zamanla üniversitelerin tadı kaçtı. Eskiden beri adam kayırmacılık vardı ama üniversiteyle de yönetimle de alakası olmayan kifayetsiz muhterisler yönetici olarak üniversitelere atanmaya başladı. Bunların yetersizliğine tahammül edemeyen işinin ehli pek çok değerli hoca, özellikle tıp fakültesindekiler özel sektöre geçti. Gidenler gitti, gelen gideni arattı. Kalan ahlak sahibi hocalar da bu çarpık sistemin içinde mücadelesine devam ediyor.
Uzağa gitmeye gerek yok, kendi şehrimize bakalım. Adnan Menderes Üniversitesi’nde dönen dolapları köşe yazarları yıllardır dile getiriyor. En son Yelis Ayas “ADÜ’de Herkes Her Şeyi Biliyor” başlıklı bir yazı yazdı. İçten içe kaynayan ADÜ’de ortalığı kaynatanlar yaptıklarının hesabının sorulmayacağından emin, o güne dek yazılıp çizileni umursamadı.
Sonra sahte diploma skandalı çıktı. Birilerinin, başkalarının yerine sınavlara girdiği söylendi. Üniversitede bazı hocaların haksız yere doçent, profesör olduğu bilgisi ortalığa yayıldı. Sınavdan geçemeyenlere ehliyetler verildi, kalfalar usta oldu. Ve daha neler neler… Hepiniz basından takip ediyorsunuzdur, etmiyorsanız da bence bu sefer edin. Bu olayı takip edin. Çoluğunuzun çocuğunuzun hakkı yeniyor. Bu sefer başka türlü yeniyor. Hiçbir skandalın birbirinden kalır yeri yok, yaşadığımız hiçbir sorun birbirine benzemiyor ancak bu hepsinin nedenini açıklıyor. Yeni doğan skandalını da sokak hayvanlarına yönelik hazırlanan yasayı da tüm sağlık raporlarına dair hâlâ içeride tutulan Murat Çalık’a karşı takınılan duyarsız tavrı da hatta orman yangınlarını da açıklıyor.
İşin nerelere varabileceğini düşündükçe, kimsenin sorumluluk almadığını, yolsuzlukları gündemde tutmaya çalışanların suçlandığını gördükçe kanım donuyor.
İşte bu, yaşanan bütün ahlaksızlıkları açıklıyor. “Okudukça insanların zihni bulanıklaşıyor.” diyen rektör yardımcısından bugüne, okumadan (okulda alınan eğitim-öğretim sürecini kastediyorum.) ya da hak etmeden koltuklara yerleşenlerin geldiği ve ülkeyi getirdiği noktayı görüyoruz.
Tüm bunlara rağmen olayların üzerine korkusuzca giden, bildiği yoldan şaşmayan, kitabın ortasından konuşan o değerli gazetecilere de selam olsun.