Liyakat bir kişinin, kendine iş verilirken güven duyulmasını elde ettiren kalitesi, o işe yaraşması anlamında kullanılır. Yeterlilik demektir. Layık olma, uygunluk, yaraşır olma anlamlarını taşır.

Liyakat göstermek; bir işte başarı göstermek anlamına gelir.

Liyakat sahibi; bir işin gerçekleştirilmesine elverişli, liyakatli, yetenekli kişiyi ifade eder.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununda Liyakat şöyle tanımlanmaktadır:

"Devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkanlarla uygulanmasında devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmaktır."

Bir yerde liyakat varsa orada ağabeycilik, adam kayırma ve tanıdıklık sökmez. Ahlaklı ve endüstriyelleşmiş, yani gelişmiş toplumlarda, makam ve göreve teknik ihtiyaçlara göre hak eden kişinin getirilmesidir liyakat. Yani herhangi bir makam; tanıdığa, sevdaya, hırsa ya da çevreye göre değil, sadece layık olana verilir.

Liyakat olan yerde kayırmacılık yoktur. Ailenizin veya dostunuzun değil, sizin kim olduğunuz, hangi yeteneklere sahip olduğunuz önemlidir.

Liyakat olan yerde yandaşçılık yoktur. Başkalarının sizin için ne yapabildiği değil, sizin başkaları için ne yapabildiğiniz önemlidir.

Liyakat olan yerde ayrımcılık yoktur. Cinsiyet, ırk, din, yaş, siyasi görüş, geçmiş önemsizdir. Sahip olduğunuz yetenek her şeydir.

Liyakat olan yerde eşit imkanlar vardır. Herkesle aynı noktadan yarışa başlar ve yeteneklerinizin sizi götürdüğü yere kadar bileğinizin gücü ile gidersiniz.

Liyakat olan yerde tatminkar erdemle vardır. En başarılı insanlar, en yüksek tatmine erişirler.

Nedense ülkemizde demokrasi ile aynı kaderi paylaşır liyakat, sadece insanların dilindedir.

Liyakat, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Biat kültürünü savunanların ilk mahvettiği değerin liyakat olması tesadüf değildir. Çünkü onların kendi çevresinde yeterince liyakat sahibi insan yoktur ve hiç bir zaman olmamıştır.

Liyakatin olduğu yerde, her birey, kendi kişiliğini, karakterini koruyabilir. insanlar şekilci olmaktan uzaktır. Ülkemizi yönetenlerin gücünü fark edemediği değerlerin başında maalesef liyakat gelmektedir.

Ne yazık ki ülkemizde emperyalistlerin  emrinde liyakat karşıtı bir süreç yönetiliyor.

Türk ordusu çeşitli bahanelerle yok edildi. Türk yargısı yok edildi, emir kulu yapıldı. Türk ekonomisi farklı uygulamalarla yok edildi. Türk eğitimi yap boz tahtasına çevrilip yok edildi. Başta kozmik oda olmak üzere yoktan sebeplerle Türk hafızası yok edildi.

Şimdiye kadar gördüğümüz, şahit olduğumuz ve bizzat yaşadığımız liyakatsizlik olaylarını geçtik. Gelen hafta yaşadığımız depremde tanık olduğumuz liyakatsizliğin "Yuh artık" dedirtecek boyuta ulaştığını gördük.

Bir şekilde ambulans şoföründen hastane müdürü veya veterinerden eğitim fakültesi dekanı atamalarına gülüp geçtik. Ama ilahiyat mezunu birinin çok teknik bir konu olan Afad başkanlığına getirilmesi liyakatsizliğin nirvanaya ulaştığını göstermesi açısından çok üzücüydü.

Evet şu anda Türkiye'nin Afet müdahalesinden sorumlu kişi  ilahiyat Fakültesi mezunu ve hayatında afet yönetmemiş bir kişi. Deprem olduktan sonra zamanla yarışılan süreçte bunun sonuçlarını çok acı olarak gördük.

Üstelik yukarıda belirttiğimiz gibi bu durum sadece AFAD ile sınırlı değil. Her kurumda benzerlerini fazlasıyla görmek mümkün. Yazık bu millete, hemde çok yazık. Devlet yönetimi çocuk oyuncağı değildir.

İşte, bu hiç bir liyakatı olmayan birinin AFAD başkanı olduğu bir ülkede insanlar enkaz altında ölür gider. Bunu yazarken bile üzülüyoruz. Biz millet olarak Atatürk gibi bir liderin yönetimini gördük. Aradan geçen bunca zamana karşı o günlerde bile görülmeyen liyakatsizliği şimdi görüp yaşamak içimizi acıtıyor. Enkaz başında çaresiz bekleyen insanlar, en yakınının cenazesini arayan insanlar, enkaz başında günlerce aç susuz çalışan insanlar, sokağa pijamayla inmek zorunda kalan insanlar, gelen yardımlardan faydalanmaya fırsat bulamadan soğukta bekleyen insanlar acımızı daha da artırdı.

Liyakatsiz, yeteneksiz insanların devletin hayati kurumlarına doldurulduğunu görmek acımızı katladı.

Keşke olmasaydı, tecrübeli uzmanlar görevde olsaydı, donanımlı kişiler hep en önde olsaydı.

Yalnız şimdi mi çektik bu acıyı, elbette hayır. Pandemi sürecinde bir maskeyi bile dağıtmayanlar, yine pandemide belediyelerin topladıkları bağışlarla el koyanlar, yangınlara söndürme uçağı gönderemeyenler, tren kazalarında sorunu çözemeyenler, feto bahanesiyle konusunda uzman askeri hastaneleri kapatanlar, ordunun kolunu kanadını kıranlar, deprem yardımlarına kendi parti amblemini yapıştıranlardan, TÜBİTAK gibi kurumları liyakatsiz insanları atayanlardan ve daha birçok konuda beceriksizlik gösterenlerden çok şey mi bekliyoruz?

Bu liyakatsizlik umarım kısa sürede son bulur, yoksa bu kadrolarla başta deprem olmak üzere bu sorunların altından zor kalkarız.

Aynı liyakatsizlik, aynı yeteneksizlik, aynı sorumsuzluk bir daha ki sefere nerede karşımıza çıkacağını korkuyla bekliyoruz.

Son söz, diploma önemli, olmasa ne olur dedik ve gördük.

"Görev ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin." (Muhammed Mustafa S.A.V)