Pazar günü sandığa gidiyoruz.

Çok değişik bir yerel seçim kampanyası ve süreciyle karşı karşıyayız.

Cumhurbaşkanlığı sisteminde ittifaklı Yerel Seçim yaşıyoruz.

Süreçten birçok partili ve seçmen rahatsız.

İradesinin sınırlandırıldığını düşünüyor.

Seçmen küskün ve kırgın.

Sonuçların nasıl olacağını pazar akşamı öğreneceğiz.

Bu seçimlerde;

CHP-İYİ PARTİ seçmenlerinin birlikte siyaset üretme ve yapma iradesine ilave olarak, Hendek-Çukur siyasetinden sonra, yöneticileri tutuklanan ve terör örgütüyle özdeşleşen, daha doğrusu birlikteliği aşikâr olan HDP’nin, Millet İttifakı marifetiyle varlık ve siyasetini meşrulaştırma arayışının neticesini göreceğiz.

HDP yöneticileri, Erdoğan karşıtlığı üzerinden CHP ve İYİ PARTİ tarafından konsolide edilen seçmenlerin, sempatisini kazanma ve varlığını meşrulaştırma arayışındadır.

Projeyi hayata geçirmek isteyenler, CHP seçmeniyle çok sıkıntı yaşanmayacağını düşünürken, İYİ PARTİ seçmeninde ise, Erdoğan düşmanlığına ilave olarak Bahçeli karşıtlığını “yumuşatıcı” olarak kullanmak istemektedir.

Demek istediğim şudur;

HDP’yi ve politikalarını kabullenmek istemeyen milliyetçi ve ülkücüler,

Bahçeli karşıtlığı ve Erdoğan düşmanlığı üzerinden HDP’ye karşı “yumuşatılmak” istenmektedir.

Görünen o ki, İYİ PARTİ yöneticileri tarafından siyasi endişelerle “utangaç” bir üslupla hayata geçirilen proje, şimdiden birçok İYİ Partiliyi “yumuşatmış” vaziyette.

Başka zamanlarda kabullenmeleri mümkün olmayan; işbirliği, söylemler, düşmanlıklar ve karşıtlıklara karşı, Ak Partinin çözüm sürecinde uyguladığı söylem ve politikaları mazeret olarak ileri sürülmekte ve HDP ile oluşan yumuşamaya gerekçe olarak kullanılmaktadır.

Yani İYİ PARTİLİLER diyorlar ki, “Siz yaparken iyiydi de, biz yapınca mı kötü?” Bu söylemle, gizli ittifaka meşruiyet aramaktadırlar.

Uygulanan ittifak, ülke siyaseti için olumlu sonuç doğurur mu, bunu bilmiyoruz.

Bildiğimiz bir şey var ise, Kürtler adına siyaset yaptığını söyleyen HDP’lilerin, Kandil’den veya Küresel efendilerinden bağımsız siyaset yapmadıklarıdır.

Bu görüşümüzü “Çözüm Süreci” olarak büyük riskler alınarak uygulanmak istenen politikanın sabote edilmesinden anlıyoruz.

Bu arada, ara parantez açarak belirtelim; çözüm sürecini sabote eden bir başka grup, bugün FETÖ diye bildiğimiz örgüt ve yayın organlarında yaptığı yayınlardır.

Çözüm sürecinin akamete uğramasından sonra yaşananlar, iktidar üzerinden ülkeye çekilen operasyonlar dikkatle incelendiğinde, pazılın parçaları birleşince fotoğraf ortaya çıkacaktır.

Şimdi sağlanmak istenen CHP-İYİ PARTİ-HDP birlikteliği ise, küresel güç odakları tarafından dizayn edilmektedir.

Belki “Beka” meselesi, bu gerekçelerle iktidar ve MHP tarafından “köpürtülmektedir.”

Ancak bu risk altında olmadığımız anlamına gelmez.

En azından, küresel odaklar anlaşabileceği veya güdüleyebileceği bir iktidarı Türkiye’de istemektedir.

Küresel odakların, Türkiye ile kavgalı olmak istememesi gayet normal.

Zira ülkemiz, potansiyelleri, stratejik konumu bakımından gözden çıkarılacak bir ülke değildir.

Bu bakımdan sandıktan çıkacak sonuç önemlidir.

İYİ PARTİ’ye oy verecek arkadaşlar oy verirken bu riski göze almalı, kendilerinden ne beklendiğini, biçilen rolü doğru okumalıdır.

HDP’yi meşrulaştırmanın bahanesi olamaz.

Meşruiyet arayan HDP; öncelikle terör örgütü ile bağını koparmalıdır.

Bunu yapmadığı müddetçe demokrasi talebi samimi olarak değerlendirilemez.

İktidarın Çözüm sürecinde yaptığı yanlışlar, CHP ve İYİ PARTİ’nin yaptığı yanlışın mazereti olamaz.

İster örtülü ister açıktan yapacakları işbirliği hiçbir şekilde meşru değildir.

Bunları söyledikten sonra;

Ülkemizde işlerin doğru gitmediğini de görmek lazım.

Ülkemizde ekonomik sıkıntıların varlığı aşikâr.

*Mutfakta yangın var.

*Tarım sektörü sıkıntı içinde.

Bu sıkıntı “Tanzim satış merkezleriyle” çözülemez.

*Doların ateşinin düşmediği ve ekonomik göstergelerin iyi gitmediği piyasalarda ciddi olarak hissedilmekte, belirsizliğin doğurduğu kaygı artmaktadır.

Bu sorunların varlığı, ülkenin iyi yönetilmediğinin işareti sayılmalıdır.

İstikrarın mimarı olan iktidar, bu meziyetini yitirmektedir.

Ayrıca, ülkemizde adalet sorununun varlığı hakkında kanaat, gün geçtikçe kuvvetlenmekte...

Zaten adalete olan güven konusunda sıkıntımız vardı ve sıkıntı bugün artarak devam etmektedir.

15 Temmuz kalkışmasından sonra yaşananlar, toplumda yeni yaralar açmıştır.

İhanetin ürettiği sorun, sadece adalet kurumunda değil, sosyal ve siyasal hayatımızın her alanında varlığını sürdürmekte...

Siyasetin ise, yaşanan sorunlara çözüm için olumlu bir şey yaptığını söylemek zor.

Mahkemeden beraat edenlerle ilgili mesleklerine dönme konusunda henüz atılmış olumlu bir adım, açığa alınıp komisyonlara sevk edilenlerle ilgili somut gelişme yok.

Haksızlığa uğradığını ifade etmek isteyen insanlarımız, derdini anlatacak merci bulamamakta, başvurdukları yerlerden cevap alamadıkları için muzdarip durumda...

Adeta başvurdukları her makam ve merci soğuk duvar...

Bütün bu sorunların varlığı, siyasetin üslubunu sertleştirmekte, toplumda kaygı ve umutsuzluk hızla artmaktadır.

Ülke olarak, böyle bir ortamda Yerel Seçimlere gidiyoruz.

Bütün bu sıkıntı, endişe ve kaygılara rağmen ben, oyumu Cumhur İttifakına vereceğim.

Büyükşehir ve ilçe belediye başkanlıklarında Cumhur İttifakına.

Özellikle Büyükşehirde ilimizin bir beş yıl daha kaybetmesinin maliyetinin yüksek olacağını düşünenlerdenim.

Zira, Millet İttifakının topluma ne vadettiğini anlamış değilim.

İktidar karşıtlığından başka, topluma vadettikleri bir şey göremiyorum.

Olanları ise, yeterli ve inandırıcı bulmuyorum.

Kiminle ve neden ittifak ettiklerini de açık bir şekilde ifade edemiyorlar.

Kendi seçmenlerine bile ifade edemedikleri bir ittifakı, ülkem için tehlikeli bulduğumu belirtmek isterim.

Vereceğimiz karar hayırlara vesile olsun!

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!