O takdirde de 1900’lü yılların başında Sanayi Toplumu fırsatını değerlendiremeyen Ülkemiz yine kaçırmakla karşı karşıya olduğu Bilgi Toplumu Treni’ne bir umut binme şansına erişecektir.

Günümüz elektronik ve teknoloji çağıdır ve ülkeler arası yarışta belirleyici olan da bilim ve teknik alanında yaptıkları buluşlar ve atılımlardır.

Bir buzullar ülkesi olan Norveç bu gün zenginlikte adından söz ettirebiliyorsa patenti kendisine ait buluşlar sayesindedir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde bir haftalık patent sayısının Türkiye’de bir yılda alınan patentten daha fazla olması Türkiye ile Amerika arasındaki teknolojik üstünlük farkını anlatmada önemli bir veridir.

Döner Koltuk patentinin sahibi Amerikan başkanlarından Thomas Jefferson(1743-1826)  boş zamanlarını patent bürosunda araştırmayla geçirirdi.

Gemileri Sığ Sularda Yüzdürme patenti yine Amerikan başkanlarından Abraham Lincoln’e (1809-1865) aitti

Bu anlattıklarımız hem Doğu ile Batı arasındaki gelişmişlik farkını doğru okuyamayan zamanın Osmanlı aydının vizyonu hem de o devir yöneticilerinin basitini göstermesi bakımından üzerinde durmayı ve düşünmeyi hak eden örneklerdir.

O konuda Prof.Dr.Nevzat Tarhan önemli tespitlerde bulunur ve der ki::

Abdülhamit’in zamanın ruhunu okuyamadığını ve kendi yetiştirdiği gençlerin Abdülhamit’i yıktığını görüyoruz. Onun yetiştirdiği öbür nesil de Osmanlı’yı yıkıyor.

Çünkü orada sadece “medrese eğitimi alan” ve “yeniliğe karşı” karşı olmak üzere iki tip insan yetişiyor. Osmanlı’da yenilikçi hareketin başlamamasının sebebi maalesef ulema sınıfıdır.

Cevdet Paşa o zaman çıkıp diyor ki:

Batı dünyası endüstri devrimine girdi, biz bunu kaçırıyoruz.” Onun üzerine Cağaloğlu Lisesi’nin olduğu yere Medrese-i Zü’lcenahayn’i yani iki kanatlı medreseyi yaptırıyor.

Burada fen, felsefe, Aristo, mantık, coğrafya aynı zamanda da din okutuluyor. Bunu sadrazam da Valide Sultan da destekliyor fakat kurulduktan sonra medrese uleması ayaklanıyor.

“Böyle eğitim sistemi mi olur,” diyerek kapattırıyor. O zaman Osmanlı endüstri devrimini yakalama şansını kaybediyor.” (George Orwell, Hayvan Çiftliği ve Okuma Rehberi, s.160)

O tarihte endüstri devrimini kaçıran Türkiye günümüzde de “Bilgi Çağını” kaçırmak üzeredir.

Sanayi Devrimini kaçıran ülkeler nasıl ki kendilerini bekleyen sömürgeciliği öngöremedilerse günümüz bilgi devrimi dönüşümünü yapamayan devletler de mukadder akıbetleri modern kölelikten bihaber görünüyorlar. 

Bunun örneği patente, icada ve teknolojiye yabancı ama zengini petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip ülkelerdir.

Çünkü İran dışındaki bu ülkeler- İran üniversitelerinde üretilen makale sayısı son yıllarda Türkiye’yi yakaladı- ezberci, gevşek eğitim geleneğinden üretken, icatçı eğitim sistemine geçebilmiş değiller.

Sanayi Devrimini kaçıran Türkiye TÜBİTAK’ın önderliğinde Cumhuriyet’in 100.yılına hazırlık olmak üzere  “2023’de 4003 Bilim Merkezi” projesiyle çağa ayak uydurma konusunda oldukça mühim bir hamle yaptı ancak proje oldukça ağır seyrediyor.

Çünkü ucuz oy peşinde olan siyasetçi esnafı ve ileriyi öngöremeyen, görse de aldırış etmeyen yönetici takımı “neme lazım” diyerek projeye destekte nazlı davranıyor.

TÜBİTAK projeye destek vermeleri için ilk olarak il ve büyükşehir belediyelerine, ek olarak da Valiliklere ve Üniversite Rektörlüklerine çağrıda bulunuyor ve her yıl da bu çağrılarını yeniliyor.

O konuda belediyelere, valiliklere ve üniversite rektörlüklerine düşen görev de fiziki şartları yerine getirmek yani binaları yapmak ve açılış gerçekleştikten sonra da işletmek..

Bilim Merkezlerinin içini donatma işini de TÜBİTAK’ın gözetiminde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı üstleniyor.

İllerine, ilçelerine Bilim Merkezi isteyen belediyelerin, valiliklerin ve üniversitelerin proje için Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına başvurmaları gerekiyor.

Talepte bulunmanın bir zamanı da yok, isteyenin yılın her gününde müracaatı mümkün.

Bilim Merkezlerin ana amacı meraklılarını bilimle buluşturmak, uygulamalı ve deneysel etkinliklere katılabilmelerini sağlamak, insanları sıra dışı keşif ve deney yapmaya heveslendirmektir.

Bununla birlikte bilimde farkındalık yaratmayı ve bu farkındalığı toplumda yaygın kale getirmeyi, her yaştaki insanın görme tanıma imkanı bulamadığı dürbünlere, ileri teknoloji ürünü robotlara ve materyallere dokunabildiği, onlarla deneyler yapabildiği veya yapılan bir deneye katılabildiği mekânlardır.

Ayrıca katı kuralları olmayan aynı zamanda isteyenlerin yaş günü partileri yapabildiği öğrenim seviyesi, yaşı, sosyal konumu her ne olursa olsun insanları öğretirken eğlendiren, eğlendirirken de öğreten eğlenceli sosyalleşme ve yaşam alanlarıdır.

Bunlara ek olarak bilim merkezleri ziyaretçilerinin gezip görebilmesi için, temel bilim teknolojileri, vücudumuz, evren, dünya, bilim tarihi gibi birçok sergiye de ev sahipliği yapar, söyleşi ve etkinlikler de düzenler.

Özetle bilim merkezleri okul öncesi çocuklar dahil olmak üzere her yaştan insana beş duyusuyla bilgiyi, teknolojiyi ve bilimi keşfetme imkanı sağlaması yanında çocuk, genç, yaşlı herkese yaratıcı düşünme becerisi kazandırır, bilime olan merakını ve ilgisini artırır.

Bu güne kadar Elazığ, Gaziantep, Kayseri, Karaman gibi iller yanında Ödemiş, Tarsus gibi ilçelere bile bilim merkezlerinin açıldığı halde Aydın’ın TÜBİTAK’ın destek çağrılarına yanıt vermemesi şüphesiz Aydın adına üzüntü vericidir.

Gönül isterdi ki, Aydın’da Efeler, Söke, Nazilli gibi büyük ilçelere de Bilim Merkezleri açılsın ama görünen o ki, bizleri yönetenler henüz tehlikenin idrakinde değiller.

Ancak zararın neresinden dönülürse kardır.

Aydınlı hemşerileri bu hizmete Sayın Valimiz Hüseyin Aksoy öncülük ederse gerçekleşeceğine inanıyor ve bekliyor.

O takdirde 1900’lü yılların başında Sanayi Toplumu fırsatını değerlendiremeyen Ülkemiz diğer illerin de bu projeye destek vermesiyle yine kaçırmakla karşı karşıya olduğu Bilgi Toplumu Treni’ne bir umut binme şansına erişecektir.

Valimiz Hüseyin Aksoy’a hemşerileri adına arzuhalimizi iletmek istedik, ne de olsa elçiye zeval olmaz.