Artık gerek belediye başkanlığına soyunanların gerek seçilenlerin işin başında ve bitiminde, temiz siyaset ve şeffaflık adına kendilerinin ve yakınlarının mal varlıklarını açıklamaları gerekmektedir.

Günümüzde Aydın siyasetinin en önemli sorunu nedir, başlıklı bir anket yapılsa inanıyorum ki, deneklerin kahir ekseriyeti finansman sorunudur, diyecektir.

Çünkü bizim gibi rejimi temsili demokrasi olan ve katılımcı demokrasiye henüz geçiş yapamamış ülkelerde finansman sorunu çözümü imkânsız denecek derecede çetrefil bir konudur.

Hâlbuki demokrasinin bütün kural ve kurumlarıyla işlediği ülkelerde kayıtlı seçmenin partilere yüzde 2’lik bölümü partilere üyedir ve aidat öderler, partinin giderlerini karşılarlar, siyaseti de çekip çevirirler.

Yani sorun nitelikte...

Bizim gibi rejimi temsili demokrasiden ileri gidememiş ülkelerde ise kayıtlı seçmenin yüzde 30’un üzerindeki bir kısmı partilere kayıtlıdır. Ancak üye oldukları partiyi bile zamanla unuturlar.

Partiye bir aidat da ödemezler, il, ilçe yönetim kurulu üyeliği, delegeliği dışında aktif bir görevi de olmaz. Sizin anlayacağınız niteliksiz seçmen kitlesinden öte bir anlam ifade etmezler.

O nedenle kitle geniş olunca bizde seçmene ulaşmak ve muradını anlatmak yıldan yıla daha masraflı olmaya başladı ve sonuçta da para işin içine girince de siyaset yozlaştı.

Ancak nadiren de olsa partiye kayıtlı üye ölçeğinde önseçim yapılırsa milletvekili sıralamasında kayıtlı üyelerin oy kullandığı da olur ki, o usul geride kalalı hayli zaman oldu.

İl, ilçe delegesi olanlar il ve ilçe yönetim kurullarının oluşmasında görev yaparlar. Bir de partililerin gazını almak için yapılan temayül yoklamalarında işe yararlar.

Hal böyle olunca popülizmin bütün dünyayı tehdit ettiği ve siyaseti yozlaştırdığı günümüzde iş o dereceye gelmiştir ki, ülkeler genel oy ilkesini tartışır, olmuşlardır.

Bizde partililer başka bir görev de yaparlar. Nedir o derseniz seçim zamanlarında kalabalık yaparlar.

Ne yazık ki, sadelik ve şatafatsızlık bizde garibanlık olarak yorumlanır ve kendi imkânlarıyla kendini seçmene tanıtmaya çalışanlara “tek başına geziyor zavallı” denir.

Çünkü bizde siyaset biraz da şov işidir. Gittiğiniz yerlere komşu ilçeyle maç için deplasmana gidiyor gibi birkaç arabalık bir kalabalık eşliğinde giderseniz halkın gözünde prestijiniz ve itibar artar.

Tabi size arabalarıyla eşlik eden insanların akaryakıt, çay kahve, yeme, içme giderlerini de karşılamak kaydıyla... Ne de olsa seçim zamanı aynı zamanda geçim zamanıdır.

Nadiren de olsa önseçim yapılırsa uğradığınız ilçe başkanlıklarına seçim giderlerine katkı adı altında azımsanmayacak bir miktarda bağışta bulunmanız icap eder.

Eğer varlıklı değilseniz ve seçilebilecek bir konumda iseniz işini gördüğünüz varlıklılardan ya da o yönde beklentisi olanlardan sponsor bulmanız da mümkün.

Tabi seçilirseniz size destek olanların iş takipçiliğini de yapmanız, ya da ihalelerde görüp, gözetmeniz şartıyla...

Zira bu alanda kimse kimsenin bedava sırtını kaşımaz, en azından ödünç kaşır.

Farz ediniz ki, seçilemediniz, sponsorlardan yatırdığını geri isteyen de pek çıkmaz.

Eğer siyaseti kirletenlerden arındırmak istiyorsanız bunun yolu dürüst ve vicdanlı insanları seçmekten, adayların ve partilerin para trafiğini şeffaflaştırmaktan onun da yolu demokratikleşmekten geçmektedir.

Bunu önlemenin yollarından biri partilere aidat ödeyen üyelerdir. Bir partide yüz bin aidat ödeyen üye varsa yüz bin adet de gözetmen ya da denetmen var demektir.

Ne yazık ki, biz bu noktanın hayli uzağındayız ve işin içine rant ve para girdikçe de daha da batıyoruz.

Kurumsal anlamda demokrasinin bütün kural ve kurumlarıyla yerleşmediği ülkelerde günümüzde siyaseti yozlaştıranların başında belediyeler gelir.

İmar rantı zenginleşmede en büyük araçtır. Bu da yerine göre çok ortaklı bir şirketin işidir.

Bir vatandaşın arsası vardır bir siyasetçi aracı olur meclis kararıyla imar durumu örnek yüzde 10’dan yüzde 50’ye çıkarılır ve yerin değeri durduk yerde 10 misli artar.

Kimsenin de ruhu duymaz.

Bazı durumlarda dışarıdan hatırlı bir şahıs devreye girer konu sözüm ona onun aracılığıyla çözülür, sonuçta süreçte katkısı olanlar paylarını alırlar ve susarlar.

Bazı hallerde belediye tepe yöneticileri ya da yakın akrabaları da şirkete ortak olurlar ki, mevkilerine göre onların payı diğerlerinden daha yüksek olur.

O nedenledir ki, bir kifayetsiz muhterisin bir belediye başkanlığına aday olabilmesi yeri geldiğinde miktarı partiye göre değişen bir meblağı gözden çıkarması gerekebilir.

Seçilebilecek sıralardaki belediye meclis üyeliklerinde bile adaylar, “seçim giderlerine katkı” adı altında yüklü paralar harcayabilmektedir.

Bu anlamda günümüzde çoğu belediyenin spor kulübünün bulunması tesadüf gibi görünse de aslında bu kulüpler zorunlu bağışların yapıldığı kaçamak yerlerdir.

Hepsi için aynı yargıda bulunmak elbette haksızlık olur ancak gözü aç olanlar katırla geldikleri belediyeleri Karun kadar zenginleşerek katarla terk etmektedirler.

İşin en kötü yanı da onlar belediyeleri yozlaştırdığı gibi insanları da o yönde dönüştürmektedirler. Bunun göstergesi de “çalıyor ama çalışıyor” sözüdür.

Artık gerek belediye başkanlığına soyunanların gerek seçilenlerin işin başında ve bitiminde, temiz siyaset ve şeffaflık adına kendilerinin ve yakınlarının mal varlıklarını açıklamaları gerekmektedir.

Sözün özü siyasette yozlaşmanın önüne geçmek için para harcamakla siyaset yapmak arasındaki bağı koparmak gerekir. Bu görev ilk başta siyasi partilere ikincisi seçmene düşmektedir.

 Aksi takdirde gün geçtikçe alınacak her önlem akarsuyun önüne atılan toprak gibi dikin tutmayacaktır.

Demem o ki, bir hafta sonra sandık başına gideceğiz, aslında her şeyin de bilincindesiniz, çünkü patron sizsiniz, Aydın için duygularınız yerine aklınızı kullanınız, yeter.

Kuşadası, Didim ve Söke’de seçime yönelik olup,bitenler Makale: Kuşadası, Didim ve Söke’de seçime yönelik olup,bitenler